Bilgi obezliği aşağıdaki 7 sendromla baş gösterir. Dikkat edin!
1. Kabul edelim: çok bilgi, bok bilgi…
– “Onu da bilmeliyim, bir ara lazım olur.”
– “O raporu da bana gönderin ki tüm raporları derledikten sonra çıkaracağım diğer raporda, bu rapordan da yararlanma ihtimalimi ortadan kaldırmayayım.”
– “Bu gelen verilerin doğru olup olmadığını bilmiyorum. Eğer olur da bir yerde kullanmam gerekirse, geri döner kaynağının doğruluğunu kontrol ederim.”
İşte yukarıdakiler, bilgi obezliğinden tam teşekküllü muzdarip olmadan önceki son 3 cümleniz olabilir.
Öneri, bilgi kanallarınızın sayısını minimuma indirin. Minimum sayısı için de kendinize KPI’lar belirleyin. “Benim için indikatör nedir?” sorusu üzerine kafa patlatın ve size doğru kanalize olan bilgi akışına koyacağınız filtreleri iyice netleştirin.
2. Paralize olmanıza neden olacak durumlardan kaçının.
Farkındayım, yukarıdaki öğüt, dile getirmesi kolay, uygulaması zor olanlardan birisi. “İyi de nasıl olacak o?” diyen iç sesleriniz için gönüllere su serptirici bir çözüm önerim var; yardım alın. Kendinize, sevgili çalışma arkadaşım Can Taner’in kelime dağarcığıma katmış olduğu “Analysis Paralysis“e girdiğinizi gözlemleyebilecek kadar yakın, her işinize burnunu sokmayacak kadar da seviyeli bir ilişki yürüttüğünüz bir Buddy belirleyin. Ona, Anlamsız sorular sorup, çıkarımlarınızın içinden çıkış yolu bulamadığınızı anlayacak kadar uzun süre ekrana anlamsız baktığınızı fark ettiği anda sizi analizin başından kaldırmasını öğütleyin. Madem Buddy’siniz, aynısını siz de yapın. Paralize olmaktan kurtulmanın tek yolu yardım almaktır, kendinizi bu durumda kurtulabileceğinize dair bir umut beslemek değil.
3. Verdiğiniz her bir karar, yaşlandıkça kaybettiğiniz saç teli gibidir; elbet karar verebilme gücünüzün de bir sonu vardır.
“Abi benim babam 80 yaşında adeta hormonlu Cüneyt Arkın modelinde, Amazon ormanları kıvamında saç derisi var. Onda nasıl olacak şimdi?” sorusuna yanıt verip analojiyi öldürmek istemiyorum. (Bu arada verimli arazide bitki yetişmez diyerek erken yaşta saçlarını kaybeden dostlarımıza da selam çakmak istiyorum.)
Her bir karar, beraberinde marjinal zararı hesaplama, sonraki adımlarla ilgili ortaya çıkabilecek riskleri analiz etme, kendini o adımlara hazırlama, kararı nasıl beyan edeceğine dair gerekli iletişim tonu ve şeklini belirleme, karar sonrası istemsiz olarak ortaya çıkan rehavete karşı çıkacak bağışıklığı besleme gibi aksiyon ve reaksiyonlarla mücadeleyi de beraberinde getiren zor bir süreçtir. Dinlenmeksizin karar vermek, ciddi seviyede mental ve bedensel enerji kaybını da şart koşar. Eğer disiplinli bir yaşam sürmüyorsanız, kendinizi çok fazla zorlamamanızı şiddetle öneririm.
4. Şevk erimesi, kas erimesi gibidir: sizi içten içe yer bitirir.
Aynı karar verme sürecinde harcanan eforda olduğu gibi şevk üretimi ve ekonomisi de ciddi seviyede yorucu bir iç disiplin eğitimi gerektirir. Size akan tonlarca veriyi soktuğunuz analiz tornasından çıkan, alelacele alınmış kararların ortaya koyduğu olumsuz sonuçların, motivasyonunuzu düşürmemesini sağlayacak “şevk” arz-ı az, talebi çok olan öz değerlerinizdendir. Onu cömertçe harcadığınızda, yerine koyabilmeniz tahmin ettiğinizden daha zor olacaktır.
5. Endişe ve Korku kardeşler… Onlardan uzak durun.
Girişiminiz hakkında endişe duymanız gereken başlıkları içeren bir not yazsaydım, muhtemelen ben klavye başında siz de ekran başında ölürdünüz. Varsayalım ben deliyim yazdım, siz de benden hallicesinize okudunuz, bir de o maddelerin ardı ardına 3 tanesinin sizin girişiminizde de vuku bulduğunu düşünün. Korkmaya başlamayacak mısınız? Peki buna ne gerek var? Zaten girişim dediğiniz, ölçeklenebilir doğru iş modelini bulmak için sayısız adet ve büyüklükteki riskin içerisine balıklama dalma eylemi değil mi?
6. Üretkenlik Kuruması
Buna yeni jenerasyon “Öteleme” diyor… Eğer aşağıdaki 3 cümleden 2 tanesini 1 hafta içerisinde birden çok kez kullanmaya başladıysanız, “güç”te zayıflama başladı demektir. Bir girişimcinin yegane yakıtı, üretim motivasyonudur. Onu kaybederseniz, işte o günü “Biz nerede hata yaptık?” konuşmasına “milat” olarak atayabilirsiniz.
– “Bugün canım hiçbir yapmak istemiyor.”
– “Bu işi yarın da yapabilirim, hatta öbür haftaya bile atabilirim.” (Dikkat, “İşi tamamlama günü atamadı.”)
– “Sabah kahvemi içtim, şimdi bir bakalım e-postalar ne durumda?” (İş listesi yapmaksızın, e-posta trafiği içine dalma isteği…)
7. (Son madde) Mutsuzluk Sendromu
Bazen, cehalet bir lütuftur. Özellikle de bilgiye aşık bir karakteriniz var ise bu, benimsemesi zor bir iddia kabul ediyorum. Ancak ya bu çok fazla bilgi sizi mutsuz ediyorsa veya o bilgiyi nasıl yöneteceğinizi bilecek kadar düşünecek bile vakitiniz olmuyorsa? Peki ya bilgiyi yorumlamaktan, üretim yapacak zamanınız kalmıyorsa? Ya da “FOMO” yani “Fear Of Missing Out”un pençesine düşüp, geride kalmaktan ötürü ciddi bir endişeyle mutsuz oluyorsanız? Bilgi obezliğinin mutsuzluğunuza temel teşkil edebileceğini hiç düşündünüz mü?
“Peki, bilgi obezliğini anladık. Ondan nasıl uzak duracağız?” diyorsanız, size tek bir önerim var: önce yanıt aradığınız soruları bir kağıda listeleyin. Listenizde 3’ten fazla soru varsa, bu yazımı bir kez daha okuyun.