Evet şu ecnebilerin “idea validation” dedikleri şeyden bahsediyorum. Hani şu, bizim milletçe genelde es geçtiğimiz kısım. Yalan mı? Biz hep, “Abicim, bunu yapalım, köşeyi döneriz”, “ Bunu yapan yok yahu!”, “ Bu, bence ihtiyaç” veya “Millet kapıya yığılır bak! Bir de şunu ekleriz…” moduyla, bu kısmı atlamaz mıyız? Hemen kafamızdaki projeyi hazırlamaya başlamaz mıyız? Eğer birazcık profesyonel davranıyorsak; dokümantasyonlar hazırlar, yol haritası çıkartır, sonra da takımı kurarız zaten (“Sen, ben ve bir de mobilci” cümlesini, ben hiç olmasa 10 kez duydum mesela).
Sonra gömülürüz işe.
Çalışır, çalışır ve v1.0’ı hazır hale getiririz. Ne yazık ki MVP alışkanlığı olan bir millet olmadığımızdan v.25 içinde olması gereken özellik setini, belki de hiç olmaması gereken 4.020.385 özellikle birleştirir, canlı ortama çıkarız. Öyle bir süreçtir ki bu, “Yaa, şöyle bir şey olsa” diye başlayıp “Yapar mıyız lan? Yaparız be!” diye devam eder, sonra da “İşte yapıyoruz ulan, bekle bizi Zuckergil!” diye arşa çıkar ve nihayetinde “Yaptık lan! Of bee, şıkır şıkır çalışıyor, şuna bak” diye adeta Everest’in tepesine çıkmışçasına zirve yapar.
Peki ya sonra?
Bu içerik ücretsiz!
Okumaya devam etmek ve SHERPA Blog okuru olmak için aşağıdakilerden birini seç. Her hafta yenileri eklenen yüzlerce içeriğe ücretsiz ve sınırsız eriş.
O korkunç, soğuk, gri ve anlamsız sessizlik. Peki ama, neden?
Biz ürün geliştiricilerinin (terime takılmayın, siz anladınız benim ne demek istediğimi) “Ya tabii canım öyle” demeden, şapkasını önüne koyup şunu belki saatlerce, belki de günlerce düşünmesi gerekir; “Ürün kullanıcı için yapılır”. Bu söylediğim büyük ihtimalle size saçma gelebilir ya da “Doğru tabii” şeklinde okuyup geçebilirsiniz. Bu basit cümlenin ne anlama geldiğini herhalde anladınız değil mi? Neyini düşüneceksiniz ki? Bu şekilde kendini genelden ayıklayan herkes şimdi kendine şu sorunun cevabını versin o zaman: “Madem biliyorsun, kaç tane ölü proje bıraktın arkanda ve o projeler acaba neden öldüler?”. Ancak dürüst davranırsanız, problemin kaynağına inebilirsiniz.
Peki o zaman ne yapmak lazım? Cevap basit: Kullanıcılarınıza sorun! Bu kadar kolay aslında. Bunun yolu da ‘Idea validation’. Bir yöntem belirleyin ve eğer planladığınız projeyi yaparsanız, insanların kullanıp kullanmayacağını öğrenin.
Size bir örnek verelim.
Bundan yaklaşık bir buçuk ay önce patronumuz Yakup Bayrak “Product Hunt‘ın neden iyi bir Türk versiyonunu yapmıyoruz?” diyerek sabah sohbetlerimizde yeni bir boyut daha açtı. Zaten bu sohbetleri kaydedip bir yerde yayınlasam bizi ya tımarhaneye kapatırlar, ya da ıssız bir adaya terk ederler. Neyse başka bir yazıda buna da deyinirim. Yalnız şimdi, Türk versiyonu diyince bir parantez açmam gerekir. Bizim DAM Startup Studio olarak benzer bir amaçla hayata geçirdiğimiz Ciz.io ürünümüzü de göz önünde aldığınızda aklınıza şöyle bir soru takılabilir: “Heh! Amerika’da ne görürseniz aynısını yapın, orjinallik yok, yaratıcılık yok, sadece copy&paste”. Böyle düşünen arkadaşlarımıza cevabım şöyle hazır;
Sen hiç copy & paste yaparak bir dilden başka bir dile ürün çevirdin mi? Bayağı, bildiğin özellik seti, UX, tasarım, yazılım vs. çevirince kendiliğinde oluştu mu yahu?
Yerelleştirme nedir biliyor musun?
Bir ürünün dilini çevirmekle uyguladığın ülkenin yapısına uygun olarak dönüştürmenin farkını biliyor musun?
Madem bu kadar “basit” olduğunu düşünüyorsun, o zaman sen neden yapmıyorsun? Hani bize de öğret ne kadar basit olduğunu da utanalım!
Ciz.io örneğinde ilk hafta sonunda kayıtlı kullanıcı sayısından haberin var mı? İhtiyacın “bariz ortada” olmasına ne diyorsun?
Dil senin için bariyer değil mi? Sana aksanlı ingilizce konuşmakla, anadil arasındaki farkı anlatayım mı? (Bu arada aksanlı normal şartlarda bozuk demektir, ama biz tersi için kullanıyoruz neyse…)
V1.0 ne demek biliyor musun? Sence biz çıkarttığımız ürünlerde neden hep “beta” “v1.0” gibi ibareler kullanıyoruz hiç düşündün mü? Acaba bu ürün geliştirilecek ama önce kullanıcıyla buluşmalı diye düşünmüş olabilir miyiz?
Bu listeyi uzatabilirim ancak yazı başka bir yere doğru gitmeye başlar. Bu yazının konusu değil o yüzden uzatmayacağım. Ama bunu da ayrıca tartışalım isterim. Biz hikayemize dönelim.
Yakup’un bu fikri üzerine bu noktada hiç yapmadığımız bir şey yapalım dedik; idea validation. Pek bunu nasıl yapacaktık? Aklımıza ilk gelen çözüm sosyal medya hesaplarımızdan “#fikregel” hashtag’iyle günlük olarak beğendiğimiz yeni girişim fikirlerini paylaşmaya başlamak oldu.
Biz de aynen bunu yaptık. Bizi takip eden insanların büyük ihtimalle “Ne iş bunlar böyle şeyler paylaşıyor” dediği bu süreç için uyacağımız kural belliydi; bir ay boyunca producthunt üzerinden ayrı ayrı beğendiğimiz birer ürün fikrini, hashtag ile beraber Twitter, Facebook ve Linkedin hesaplarımızdan paylaşacaktık. Bu sürenin sonunda etrafımızdaki insanların bu tür yeni girişim fikirlerine Türkçe yorum & bilgiyle ne kadar etkileşime geçeceğini hesaplamak istedik. Başlamadan önce hipotezimizi yarattık; “2 kişi kişi başı her gün bir paylaşımı 3 ayrı sosyal medya kanalından 30 gün boyunca yapmamızın değerli bir çıktı yaratması için en az 100 etkileşim olmalı” dedik. Yeri gelmişken etkileşimi nasıl tanımlıyoruz onu da söyleyeyim;
Facebook > Beğeni, paylaşma, yorum
Twitter > favourite, re-tweet, reply
Linkedin > beğeni, paylaşma, yorum
Bu yukarıdaki minik tanımlama okurken size çok “bariz” gelebilir. Ancak net olmayan sözcükler üzerinden şirketlerin taklalar attığı bir dönemde olduğumuz için “etkileşim” gibi ucu yeryüzünde dört dönebilecek bir parametreyi açıklamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Süreç içinde devamlılığı sağlamak için şirket içinde proje yönetimi için kullandığımız TeamWork‘te bir notebook açarak paylaşımlarımızı günlük not tuttarak takip etmeye başladık.
Ayrıca twitter raporlaması için de HashTracking‘i kullandık. Ancak çok memnun kaldığımızı söyleyemem. Ama en azından, böyle bir iş için “kullanılabilir adaylar” arasından birini elemiş olduk. Bir sonrakinde başka bir araç kullanmayı düşünüyoruz. Yeri gelmişken söyleyeyim Linkedin üzerinde öyle bir takip yapmak isterseniz status update yerine post girmenizi tavsiye ederim. Yoksa raporlamasına ulaşamıyorsunuz. En azından biz böyle bir opsiyon bulamadık. Var diyenleri dinlemeyi çok isteriz:) Sonuç olarak 30 gün boyunca çok disiplinli şekilde paylaşımlarımızı yaptık. Sürenin sonunda tüm kanallardan topladığımız verileri masaya koyduk. Bu noktada “Etkileşim beklediğimizin 4 katı oldu ve hemen kolları sıvadık” dememi bekliyorsanız, üzgünüm böyle olmadı. Tam tersine etkileşim oranı beklediğimizin %10 civarında kaldı. Yani projeyi rafa kaldırdık. Şimdi bu noktada bir çok yorum yapılabilir. Idea validation yapma şekli, yapılırken kullanılan parametreler, kullanılan kanallar, payaşılan içerikler diye uzayan bir başlık listesinde bu yaptığımız minik testi duvardan duvara vurmak mümkün. Ancak biz değerlendirme toplantısına girerken bizim için önemli olan tek şey ‘Devam etmeli miyiz?’ sorusuna cevap bulabilmek ve bunu iç sesimizde değil verilere dayandırabilmekti. Bunu başardığımıza inanıyorum. Bir sonraki test için daha iyi yöntemler, daha iyi araçlar kullanacağımızdan şüphem yok. İteratif ilerlemek işimizin doğasında var.
Bitirmeden belirtmem gerekir ki bu deney süresince Türkiye’de bu alanda faaliyet gösteren, göstermeye başlayan girişimlerle tanıştık. Girisim.io ve safran.io gibi değerli girişimlerden haberdar olma fırsatı bulduk. Bu da yanımıza kalan karlardan biridir.
Şimdi sıra sizde! Siz olsaydınız fikrinizi nasıl doğrulardınız? Siz olsaydınız hangi araçları kullanmayı tercih ederdiniz? Sizce verilen örnekteki doğrulama koşul ve yöntemlerini siz olsaydınız nasıl belirlerdiniz?
bu yazıyı yayınlandığı zaman okumuştum çok hoşuma gitmişti. yerli producthunt yapma fikrimden vazgeçmiştim (hazıra konmak), pişman değilim.
yıllar sonra (TR için yapılan side project nerede yayınlanır? sorusunun cevabını ararken) tekrar bu yazıya denk geldim, yine okudum ve yine beğendim.
aradan geçen 3 yılda, yazının sonunda bahsedilen girisim.io ve safran.io yok olup gitmiş, hatta bu süre zarfında salyangoz.me açılıp kapanmış, sonuç olarak ortada “yerli producthunt” ya da “TR’nin ihtiyacı olan yerli producthunt” hala yok, ya da hala ihtiyaç yok 🙂
Can Taner
Değerli yorumun için teşekkürler Cihan! 3 yılda neler değişmiyor ki? Daha bir çok deneme yaptım/yaptık, bu yazıyı yazarken parçası olduğum markadan ayrıldım (halen dostum dediğim insanlardır), hatta bu yazıyı ilk okuduğun adres uzantısı bile değişti büyük ihtimalle 🙂 Fakat görünen o ki bir şey değişmemiş o da senin yaptığın yorumunun içinde saklı. Belki sen de bir sonraki fikrini doğrular ve sorunun cevabını bulursun. Sevgiler.
Bunlar da ilgini çekebilir
İlgini çekebilir
DAM BİLGİ TEKNOLOJİLERİ A.Ş. | SHERPA BLOG SİTE KULLANIM KOŞULLARI
Demek şifreni unuttun.
Olsun, hangimiz unutmuyoruz ki... Yeni bir şifre oluşturmak için e-posta adresini girmen yeterli.
bu yazıyı yayınlandığı zaman okumuştum çok hoşuma gitmişti. yerli producthunt yapma fikrimden vazgeçmiştim (hazıra konmak), pişman değilim.
yıllar sonra (TR için yapılan side project nerede yayınlanır? sorusunun cevabını ararken) tekrar bu yazıya denk geldim, yine okudum ve yine beğendim.
aradan geçen 3 yılda, yazının sonunda bahsedilen girisim.io ve safran.io yok olup gitmiş, hatta bu süre zarfında salyangoz.me açılıp kapanmış, sonuç olarak ortada “yerli producthunt” ya da “TR’nin ihtiyacı olan yerli producthunt” hala yok, ya da hala ihtiyaç yok 🙂
Değerli yorumun için teşekkürler Cihan! 3 yılda neler değişmiyor ki? Daha bir çok deneme yaptım/yaptık, bu yazıyı yazarken parçası olduğum markadan ayrıldım (halen dostum dediğim insanlardır), hatta bu yazıyı ilk okuduğun adres uzantısı bile değişti büyük ihtimalle 🙂 Fakat görünen o ki bir şey değişmemiş o da senin yaptığın yorumunun içinde saklı. Belki sen de bir sonraki fikrini doğrular ve sorunun cevabını bulursun. Sevgiler.