Her yıl yepyeni teknolojik gelişmeler, başta teknoloji severler olmak üzere birçok kişiyi heyecanlandırıyor. Bazı teknolojik yenilikler bize, ‘Acaba yıllar sonra bir BlackMirror dizisinin içinde mi yaşayacağım?’ diye düşündürtmüyor değil. Tabii diğer yandan bu teknolojileri düşünmek bile yeni dünya için meraklı bir bekleyişe girmemize neden oluyor.
Şu sıralar dünyanın gündeminde varolan teknolojilerin temelinde Blockchain yatıyor ve Blockchain’den doğan yeniliklerin gelecekte neler yapabileceğini düşünmek bile şimdiden çok heyecan verici. Mesela, NFT’ler. Şimdilerde henüz yeni yeni tanıştığımız NFT’ler, ilerleyen zamanda çok daha geniş kitlelere hitap eden bir kavram olacak. Bir önceki yazıda sizinle NFT’lerin sanata nasıl bir dokunuşta bulunduğunu, sanatçıları ne şekilde etkileyebileceğini ve şimdiye kadar satılmış yüksek fiyatlı NFT’lerin bazılarını paylaşmıştık.
Sanat, sergi, koleksiyonerlik denilince aklımıza hala müzeler ve sanat galerileri geliyor. Peki, NFT’ler işin içine girince bildiklerimizden ne kadarı, ne kadar şekil değiştirecek? Müzeler ve sanat galerileri bunun neresinde kalacak? Aslında fizikselliğin tam zıddı olan NFT’ler fiziksel dünyanın sanatında nasıl bir yer kaplayacak?
Bu içerik ücretsiz!
Okumaya devam etmek ve SHERPA Blog okuru olmak için aşağıdakilerden birini seç. Her hafta yenileri eklenen yüzlerce içeriğe ücretsiz ve sınırsız eriş.
Yıl boyunca NFT’ler sanat dünyasına bir dokunuş yaptı dedik. Bu dokunuş o kadar güçlü ki dünyaca ünlü müzayede evleri, NFT’leri hızlıca radarına aldı. Floransa’da sergilenen Michelangelo imzalı ‘Doni Tondo’nun resmî NFT versiyonu satıldı. Kuruluşu 1700’lü yıllara dayanan BritishMuseum, yeniliklere seyirci kalmadı ve NFT satmayı planladığını açıkladı. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir çünkü yeniliği gören herkes mutlaka başını bu yöne çeviriyor.
Söz konusu örnekler geleneksel sanat evlerinin NFT’leri kucakladığını gösteriyor. Bir de fiziksel NFT sanat galerileri var. Evet, yanlış duymadınız. Aslında temelinde dijitalliğin olduğu bir işin fiziksel olarak görülebildiği galeriler. Buradaki harekete geçirici duygu, satın alınan dijital sanatın sergilenme isteği diyebiliriz. Sonuçta sanat eselerini sergilerde ziyaret etmek uzun yıllardır süren bir gelenek.
Burada hemen New York’taki bir sanat galerisine gidebiliriz. Superchief, dünyanın ilk fiziksel NFT galerisini açarak adından söz ettirmeyi başarmıştı. Yüksek çözünürlüklü ekranların kullanıldığı galeride 1010, Ondrej Zunka ve Ellen Sheidlin gibi sanatçılar eserlerini sergiledi. Galerinin açılışında Swoon’un “Genesis” isimli eseri 11.500 dolardan alıcı buldu. O yüzden aslında NFT’lerin doğasına aykırı olsa da sanatçılar için yeni bir fırsat alanı açıldığını da kabul etmemiz gerekiyor.
Bir başka örneğimiz ise Beeple’ın bir eserinden geliyor. Bepple’ın Ethereum Blockchain’inde saklanan bir eseri, 2021 yılının başlarında 69 milyon dolara alıcı bulmuştu. Alıcı Metakovan’a bu eser ile ne yapılacağı sorulduğunda; kâr için satmak istemediğini söyleyen koleksiyoner, bunun yerine sanatçıyla işbirliği yaparak, kişilerin sanal biletler aracılığıyla erişebileceği bir sanal müze kurmaktan bahsetti.
Tereddütler yok değil
Örneklerini çoğaltabileceğimiz gibi dünyada NFT’lerle ilgili ses getiren birçok adım atılıyor. Tabii müzelerin burada telif haklarıyla ilgili de bazı tereddütleri var. Bu yüzden yeni keşif için aceleci davranmıyorlar. Burada işlerin yavaş ve emin adımlarla ilerlediğini söyleyebiliriz. Kabul edilmesi gereken nokta ise NFT’lerin artık teknoloji, finans ve sanatın bir kesişim noktası olduğu. Teknoloji ve sanat demişken, bu ikili arasındaki finansal verilere bakıp endüstrinin aslında ne kadar büyük olduğunu somut şekilde görelim mi?
Mart 2020’den beri bir pandeminin içindeyiz. Herkes, bu pandemiden bir şekilde etkilenmiş durumda. Birçok geleneksel sektör, teknolojiyi benimsemeyi bu süreçte hızlandırdı, hızlandırmak zorunda kaldı. Art+Tech pazarı, pandemi koşullarında yükselişe geçen sektörler arasında yer aldı. COVID-19 salgını esnasında sanat odaklı girişimler, son 20 yılda sektörün toplam yatırımını yaklaşık yüzde 60 artırdı. Sadece 2020’ye bakacak olursak Art+Tech girişimlerin 380 milyon dolardan fazla yatırım aldığını söyleyebiliriz. Karşılaştırma adına şunu söyleyelim, pandemiden önceki 20 yılda bu yatırım miktarı 640 milyon dolardı.
Yani şunu net bir şekilde söyleyebiliriz, pandemi, bir katalizör görevi gördü. Heralde pandemiyle ilgili söylenebilecek tek pozitif cümle de budur.
İstatistiklerden de göreceğimiz gibi müzeler, NFT’leri bir şekilde radarına almak zorunda. Bunun için de dijital varlıklarla olan ilişkilerini net bir şekilde tanımlamaları şart. Burada belki nasıl ilişki kurulabilir diye sorulabilir. Aslında bunun birkaç yolu var. Mesela, bazı kurumlar yalnızca bağış kabul etme yolunu seçebilir. Bunun bir örneğini Miami’deki Çağdaş Sanat Enstitüsü’nde (ICAM) görmüştük.
CryptoPunk #5293’ü satın alan ICAM Mütevelli Heyeti Eduardo Burillo, Temmuz ayında bu eseri enstitüye bağışladı. Bu eserin müzede sergileneceği açıklanmıştı. Bir başka yol ise tabii ki bir eseri tokenize etmek. Buradaki örneğimiz ise Whitworth Sanat Galerisi’nden geliyor. Galeri, orijinal bir sanat eserini tokenize etmeyi seçmedi. Bunun yerine bir sanat eserinin çok spektral bir görüntüsünün sınırlı bir baskısını sattı. Peki bu ne sağladı? Bu sayede galeri, hem ilgili teknoloji hakkında farkındalık yarattı hem de eser üzerindeki olası etik ve telif hakkı sorunlarını ortadan kaldırdı. Çünkü, müzelerde sergilenen eserlerin sahibi aslında eserin oluşturucusu. Bu yüzden müzenin bir eseri NFT’leştirmesi bazı telif sorunlarını da beraberinde getirebilir.
Whitworth Sanat Galerisi’ne aslında çevrecilik konusunda da bir parantez açmak gerekiyor. Daha düşük karbon ayak izine sahip olmak için Tezos Blockchain ağını seçen ekip, satışlardan elde ettiği geliri de sosyal projeler için kullanacağını açıklamıştı.
Hızlıca karbon ayak izi ile ilgili bir parantez de açamak gerekiyor. Birim karbondioksit cinsinden ölçülen karbon ayak izi, üretilen sera gazı miktarı açısından insan faaliyetlerinin çevreye verdiği zararın ölçüsü olarak tanımlanabilir. Blockchain ağları da zaman zaman bu miktarın yüksekliğiyle eleştiri oklarının hedefi oluyor. Özellikle Ethereum, karbon ayak izi seviyesiyle, bir ülke olan Litvanya ile yarışıyor. Tezos ise nispeten bu açıdan daha çevreci diyebiliriz.
Z Kuşağını yakalamak
Sanat galerilerinin ve müzelerin pandemi sonrasında yeni bir yol keşfetmesi oldukça önemli. Ayrıca Z Kuşağı geliyor ki mutlaka onlara da hitap etmelerinin pozitif etkileri olacaktır. Bunun için çevrimiçi topluluklar oluşturmak ve dijital gelir akışı yaratmak faydalı olabilir. NFT’lerin Blockchain’deki benzersiz kod dizilerinden oluşması, fikirlerin kişiselleştirilmesine yardımcı olacaktır.
Günün sonunda NFT’lere yaratıcı bir bakış açısıyla yaklaşmak hem sanat galerilerine hem de müzelere önemli katkılar sağlayacaktır. Ayrıca kendi etik değerlerinden kopmak istemedikleri için bu konuda daha dikkatli olmaları şart. Fiziksel müzelerin NFT dünyasını keşfetmesi ve sanatı dijitalle daha da yakınlaştırması koleksiyonlarına olan erişilebilirliği artıracak. Bu da hem küresel olarak daha geniş kitlelere hitap etmelerine yardımcı olacak hem de daha genç bir toplulukla bağ kurmalarına yardımcı olacak.