Bu, teorik olarak mümkün ancak SHERPA Blog'da böyle bir işe girişip girmeyeceğimizi hiç bilmiyoruz. Gelin, Onurcan Eki'nin bu makalesiyle "NFT nedir ve neler vadediyor?" sorularına yanıt arayalım.
ABD’nin önde gelen gazetelerinden New York Times’ta yayınlanmış bir makale, 563 bin dolara NFT üzerinden alıcı buldu bile. Lakin biz SHERPA Blog’da henüz böyle bir adım atmak ya da atmamak konusunu gündeme getirmedik.
Tarih boyunca adapte olma yeteneği en yüksek canlı olan insanın, en zor gelişen bileşen olduğunu konuştuğumuz günümüzde; NFT dünyasındaki sır perdelerini araladığımız bir “yatırım tavsiyesi değildir.” yazısındasınız. Çivi yazısını bulan Sümerlerin, ticaret ağlarındaki iki taraf arasında bir garantör olarak hazırladıkları sözleşmeden beri, aradaki yapının ilk kez rasyonelize edilmemesiyle “güveninin sağlanabileceğini” tartıştığımız bir dönemdeyiz.
Bunları anlatmamın sebebi şu: Şimdiye kadar en pahalı eserini $100’a satabilmiş, Beeple olarak tanınan Mike Winkelmann’ın “Everydays: The First 5,000 Days” adlı eseri geçtiğimiz Mart ayında NFT olarak $69.3 milyon dolara alıcı buldu. Bu fiyat da Beeple’ı “yaşarken eserinden en çok para kazanan üç sanatçıdan” biri kıldı.
Bugün “Değiştirilemez para-çip” olarak tanımlanan NFT’ler, birbirlerinin yerine geçemeyecek orjinallikte ve farklı değerlerdeler.
Bu içerik ücretsiz!
Okumaya devam etmek ve SHERPA Blog okuru olmak için aşağıdakilerden birini seç. Her hafta yenileri eklenen yüzlerce içeriğe ücretsiz ve sınırsız eriş.
Durumu şöyle açıklayabilirim: Bugün elimizde olan 100 TL’lik bir banknotun rasyonel değerine bakmadan bir başka 100 TL’lik banknot ile takas etmemiz mümkün. Çünkü aynı değere sahip banknotlar birbirlerinin ikamesi olabiliyor.
Lakin NFT’lerde bu durum söz konusu değil. NFT’ler tekler. Bölünemezler. “Non-Fungible” olması da buradan geliyor. “Fungibility” yani ikame edilme durumu günümüz ekonomisinde kripto para düzleminde de geçerli.
Örneğin bir Bitcoin başka bir Bitcoin’e eş değerken, NFT’lerde bu durum aynı değil. Yani 50 TL’nin karşılığı olarak 50 TL geçebiliyor. Keza 1 Ripple da her zaman 1 Ripple. Lakin NFT’lerin (Non-fungible) ikame edilmeyen özelliğine sahip olmasından ötürü, her bir meta aslında kendi özlüğünü bu sayede daimi olarak koruyor.
NFT’lerin Ethereum blok zincirinde olması kullanıcılara bugün kontrol edilebilir bir işlem geçmişi sunarken, 1 token’ın gördüğü tüm işlemler bu sayede kayıt altında kalıyor.
Yani satın alınan bir NFT değerinin kimin ürettiği her zaman ürünün metasında kendisine yer buluyor. Bu durumun neden ekonomik bir değeri olduğunu anlamak içinse, günümüzde de satılan pek çok kopya sanat eserlerine bakabiliriz.
Mona Lisa’nın üreticisi tek. Ve bir tane Mona Lisa tablosu var. Ama bugün Mona Lisa her bilgisayarın arka plan görseli olabilirken, her duvarda kendine yer bulabilir. İnsanlar da bunun için emek, zaman ve para gayet harcayabiliyorlar.
Şimdiye kadar Kings of Leon’un albümünden, Jack Dorsey’in ilk tweet’ine kadar pek çok şey NFT olarak kendisine alıcı bulurken, karmaşık krediler ve yüksek hacimde alım satım işlemleri için kurgulanan günümüz modern finans sistemi, şimdilik tüm duruma sadece şahitlik ediyor. NFT’ler ise şimdiye kadar kurulan ticaretin yazılı olmayan kurallarına yeni bir pencere açıyor gibi.
Sanat eserlerinden maddi bir kazanım için akla gelen ilk aracılardan olan sanat galerileri, NFT’lerle rafa kalkabilir. Zira sanatçıların aracılara güvenmek yerine, doğrudan sanatseverlerle bağlantı kurmasına bu sayede olanak sağlanıyor. Ek olarak, NFT’lerin altında yatan teknoloji olan blockchain’in verileri değiştirilemez bloklar halinde kronolojik olarak depolayan bir veritabanı olduğunu düşündüğümüzde, eser hakkında kontrol ve karar verme merkezinin herhangi bir organizasyon veya grubun elinde olmadığını söyleyebiliriz.
NFT’lerin tekil olması
Yukarıda da bahsetmeye çalıştığım, aynı para birimlerinin birbirinin ikamesi olduğu düzlemde NFT’lerin benzersizliği, kripto paradigmasını da değiştiriyor. Büyük tabloya bir bakış attığımızda aslında NFT’ler bir dijital varlığı “orijinal” olarak belirlememize olanak tanıyor. Örneğin .gif’lerin ve .jpeg’lerin birçok kopyası olsa da, bunun belirlenmiş sadece tek bir NFT sürümü olabilir. Ve biliyoruz ki bir sanatçının eserinden sayısız kez kopya çıkarmak mümkünken, en fazla ekonomik değeri eserin orjinali elde ediyor.
Piyasaların durumu
2020’nin başında Bitcoin’in $4.000 olan fiyatını görmüşken, 2021’e yılında gelindiğinde bu fiyat 15 kat büyümüştü. Bitcoin popülizmi ile pek çok kurum ve kuruluş sisteme dahil olurken, teknolojik dünyanın gizemi, toplumuda bir kafa karışıklığı da yaratıyor olabilir. Bugün de aynı şekilde NFT’ler bu trend furyasına katılarak; sanat, müzik ve eğlence ile topluma bağlılıklarını arttırmış kanaat önderlerinin katılımıyla, gün be gün kendi albenisi arttırıyor.
Finansal büyüme istekleri
Dünya sağlık örgütünün COVID-19’u pandemi ilan etmesinin ardından oluşan yeni pazara ilk önce perakende sektörünün girdiğini görmüştük. Karantinada keşfedilen yeni bir zaman evreni, düşük faiz oranları ve azalan kurumsal engellerle bireysel yatırımların ivme kazandığı da gerçek. Yükselen değerlemelere bakıldığında (bkz. Zoom, Netflix, Amazon, GameStop, vb.) insanların sıradaki bu furyadan da faydalanmak isteyecekleri de masanın üzerinde.
Perdenin ardındakiler
Her ne kadar çılgın NFT meblağları her gün bir haber sitesine konu olsa da bugünkü haliyle ciddi dezavantajları da var.
Zira dahil oldukları Blokchain yapısının, delice bir enerji tükettiğini söylemek mümkün. Daha önce bir Medium yazarı, açık artırmaya sunulup da satılan 18 bin NFT’nin üretimi için harcanan enerjinin, Avrupa Birliği’nde yaşayan ortalama bir kişinin 2 bin yılda harcayacağı elektriğe eşdeğer olduğunu hesaplamıştı. Cambridge Üniversitesi’nin araştırmasına göre aynı altyapıda bulunan Bitcoin’in üretimi için tüketilen enerji ise 45 milyonluk nüfuslu Arjantin’den daha fazla.
Pazarlama ekosisteminin önde gelen duayenlerinden Seth Godin, her gün yayınladığı blog yazılarından birinde NFT’yi “uzak durulması gereken” olarak nitelerken, karşısında bir blok olduğunu söylemek de mümkün.
Şimdilik toplam üretilecek NFT sayısında bir sınırın olmaması ve bu alanları düzenleyecek sosyal bilimlerin, ekosistemde anlamlı herhangi bir düzenlemede bulunmaması da akıllarda bu durumun birer soru işareti olarak kalmasına neden olduğunu söyleyebiliriz.
Editörün notu
Konunun özünü daha iyi kavrayabilmek için Roham Gharegozlou’nun insana, varlıklara ve sahip olma güdüsüne derin bir bakış attığı bu TED konuşmasını izlemenizi kuvvetle öneririm.