“Nesne-odaklı” teriminin sadece yazılım geliştiriciler için geçerli bir terim olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Fakat bu algı son yıllarda değişmeye başladı ve websitesi sahiplerinin, tasarımcıların ve içerik uzmanlarının nesne-odaklı olma fikrine ısınmaya başladığını görüyoruz. Gelin nesne-odaklı düşünmenin, yazılım geliştirme dışında hangi alanlarda faydalı olduğuna göz atalım.
Yazılım geliştirme alanında çalışıyorsanız “nesne-odaklı” terimini duymuş hatta kullanıyor olma olasılığınız çok yüksek.
Fakat eğer bir yazılımcı değilseniz bu terimin sizinle ilgili olmadığını düşünmüş olabilirsiniz. Eğer bir yazılım geliştirici size bunu açıklamaya çalıştıysa, bunun sadece onları ilgilendiren ya da sadece onların anlayabileceği bir terim olduğuna ikna olmanız işten bile değil. Fakat bu algı son yıllarda değişmeye başladı ve websitesi sahiplerinin, tasarımcıların ve içerik uzmanlarının nesne-odaklı olma fikrine ısınmaya başladığını görüyoruz.
Bu içerik ücretsiz!
Okumaya devam etmek ve SHERPA Blog okuru olmak için aşağıdakilerden birini seç. Her hafta yenileri eklenen yüzlerce içeriğe ücretsiz ve sınırsız eriş.
Bu bölümde anlatılanları okumaya başladıklarında yazılım geliştiricilerinin biraz gerilmesi olası. Gelin, nesne-odaklı yazılım geliştirme konusunu bir kenara bırakarak, bunun diğer alanlarda kullanılabilmesine yoğunlaşalım.
Nesne-odaklı olmak, bir websitesini inceliyorken kullanıcı arabirimini ve içeriği bileşenlerine ve parçalarına bölmekten geçiyor. Örneğin Twitter’da göreceğiniz bir tweet ya da bir e-ticaret sitesinde göreceğiniz bir ürün aslında bir nesne.
Her nesne, onu oluşturan elementlerin birleşmesinden meydana geliyor. Ayrıca her nesne belirli sayıda davranış (aksiyon) barındırıyor. Bir tweet’i ele alacak olursak bir tweet’in sahip olduğu davranışlar şu şekilde sıralanabilir:
– Bir tweet’i retweetlemek – Bir tweet’i silmek – Bir tweet’i yanıtlamak – Bir tweet’i favorilemek
Her nesne birden çok “durum” da barındırabilir. Konunun bu kısmı biraz daha karmaşık olsa da, basitçe anlatmak gerekirse, her nesne farklı bağlamlara göre değişim geçirebiliyor.
Bu noktaya kadar okuduklarınız konunun yazılım geliştirmeyle ilgili olduğunu düşündürebilir, fakat bu her alana uygulanabilir. Gelin biraz daha detaya inelim.
Nesne-odaklı düşünme metodunu içeriğe uygulamak
Geleneksel bakış açısıyla ele aldığımızda “içerik” dediğimiz şeyin websitemizde yayınladığımız sayfalar olduğunu düşünürdük. Fakat artık içeriklerimiz internet üzerinde birbirinden farklı bağlamlarda görüntülenebiliyor. İçeriklerimiz bazen RSS kaynakları sayesinde görüntüleniyor, bazen bambaşka bir sitede dinamik olarak yayınlanıyor. Google artık birbirinden farklı içerik türlerini tarıyor ve bunları arama sonuçlarında görüntülüyor.
Siri ve Google Glass, sitelerden içerikleri alıp ayrıştırıyor ve kullanıcılara özel formatlarda gösteriyor. Bu cihazlar web sayfaları yerine içerik pasajları görüntülüyor.
Bunu aklımızda tutarak içeriklerimizi yeniden ele almamız gerekiyor. Artık içeriklerimize nesne-odaklı bakmanın zamanı geldi.
SHERPA Blog’u örnek alalım. Bu blogun bir dizi web sayfasından oluştuğunu düşünebilirsiniz fakat aslında bundan daha fazlası. Kabaca açıklamak gerekirse SHERPA Blog aslında birçok nesne barındırıyor.
– Yazılar – Kategoriler – Sayfalar – Yorumlar
Bu nesnelerin her biri berlirli sayıda bileşenden oluşuyor. Bir yorumu ele alırsak şu bileşenlerden oluştuğunu görebiliriz:
– Yorum içeriği – Yorumu yazan ve gönderen kullanıcı – Gönderildiği tarih – Gönderen kullanıcının e-posta adresi
Bu nesneler bir websitesinde görüntülenebilir fakat e-posta, RSS gibi farklı kanallar üzerinden gönderilebilir ya da başka web sitelerinde görüntülenebilir. Dolayısıyla her nesne kendi özelliklerine ve haklarına sahiptir.
İçerik sahipleri olarak bizler, içeriklerimizi her yerde görüntülenebilecek şekilde ele almalıyız. İçeriklerimizin yayılmasını sağlayacak API’lar (uygulama programlama arabirimleri) ve meta verileri alternatif iletim kanallarını araştırmalı ve içeriklerimizin yayılabilmesine izin vermeliyiz.
The Guardian, içeriklerini “açmanın” onları daha fazla kullanıcı tarafından görülebilir hale getirdiğini anlayarak Guardian Open Platform’u geliştirdi.
Okuyucularınızı ya da kullanıcılarınızı içeriklerinizi sizin sitenizden okumaya mecbur bırakmamalısınız. Eğer iletmek istediğiniz içerik onlara ulaşıyorsa, blogunuzun ya da websiteniniz şahane olmasının bir önemi yok. İçeriklerinizin yayılmasını, daha fazla okuyucu kitlesine ulaşarak sağlayabilirsiniz.
Twitter’ın Google Plus’tan daha güçlü olmasının nedenlerini düşünün. Twitter’ın ilk yıllardaki büyümesinin altında yatan en büyük etkenlerden biri, Twitter’ın, bir uygulama geliştiren herkesin Twitter içeriklerini görüntülemesine izin vermesiydi. Google Plus ise kullanıcılarının bu içerikleri Google Plus arabirimi üzerinden okumasını istiyordu.
Amazon da bu konuda iyi bir örnek. Amazon’un partnerlik modeli, partner şirketlerin Amazon ürünlerini kendi sitelerinde görüntülemesine izin veriyordu. Ürünlerinin daha çok yerde görüntülenmesini istiyor ve kullanıcıları kendi sitelerini ziyaret etmeye zorlamıyorlardı.
Nesne-odaklı düşünmek bu zihinsel dönüşümü gerçekleştirmenizi kolaylaştırabilir ve size pratiklik kazandırabilir. Websitenizdeki sayfaları dinamik olarak paylaşamayabilirsiniz ama içeriklerinizi paylaşabilirsiniz. Üstelik eğer nesne-odaklı düşünebilirseniz içeriklerinizi daha paylaşılabilir ya da erişilebilir şekilde oluşturabilirsiniz.
Fakat nesne-odaklı düşünme içerik sağlayıcılarla sınırlı kalmamalı. Bu aynı zamanda tasarım sürecinin de bir parçası.
Nesne-odaklı düşünmeyi tasarım sürecine uyarlamak
Son yıllar, tasarım toplumunda radikal bir nesne-odaklı düşünme dönüşümü gördüğümüz yıllar oldu. Tasarımcılar eskiden sayfa şablonlarını düşünür, farklı tipteki sayfalar için farklı şablonlar hazırlar ve içerikler geldiğinde bu içerikleri bu şablonlara boca ederlerdi. Şimdi ise patternler (modelleri) hesaba katarak düşünüyor ve pattern kütüphaneleri hazırlıyorlar. Bir pattern kütüphanesi farklı içerik nesnelerine ve bileşenlerine yönelik tasarımları içeren bir koleksiyon olarak tanımlanabilir. Örnek vermek gerekirse, bir pattern kütüphanesi makalelerden navigasyon elementlerine hatta biyografilere kadar birçok bileşen tasarımını barındırır.
Eklemek gerekiyor ki, bir nesne birden çok “durum”a da sahip olabilir, dolayısıyla bir elementin pattern kütüphanesi içerisinde bu durumlara ilişkin farklı versiyonları bulunabilir. Örneğin bir haber içeriği listeleme sayfasında farklı, detay sayfasında farklı görüntülenecektir.
Nesne-odaklı düşünmek tasarımcıları şablonlardan patternlere doğru sürüklemekle kalmadı, aynı zamanda estetik olarak da büyük bir etki yarattı. Sıkça ziyaret ettiğiniz modern web sitelerini gözlemlediğinizde, bir grid içerisinde görüntülenen ya da kartlardan oluşan içerikler görebilirsiniz. Pinterest bu konuda en bilinen örneklerden biri olabilir fakat bu artık neredeyse her yeni web arabiriminde karşımıza çıkan bir yaklaşım.
Bunun sıradan bir dönüşüm süreci olduğunu düşünebilirsiniz ama aslında bu bundan çok daha fazlası. Kart temelli tasarım, aslında nesne-odaklı düşünme dönüşümünün tasarıma yansıması. Kartlar, nesnelerin websitenizde ya da farklı mecralarda, birbirinden farklı şekillerde görüntülenebilmesini mümkün kılıyor. Bu tasarım yaklaşımı responsive tasarım ile ilişkilendiriliyor, zira bu kartların pozisyonlarını ya da düzenlerini görüntülenecekleri alana göre değiştirmek, geleneksel tasarım yaklaşımlarına göre çok daha kolay.
Düşünme biçimlerimizde ve içerikleri internet tabanlı kanallarda yayımlamak konusunda bir dönüşüm geçirdiğimizi gözlemliyoruz. Bir zamanlar sadece “kendi websitemiz”e odaklanırken, bugün çeşitliliğin daha ön planda olduğu bir online topluluğun bir parçasıyız ve içeriklerimiz her yerde görüntülenebilecek şekilde uyum sağlamalı.