Alışveriş sepetiniz şu an boş
Tüm eğitimlere göz atarak ilgi duyduklarını sepetine ekleyebilirsin.
Alışveriş sepetiniz şu an boş
Tüm eğitimlere göz atarak ilgi duyduklarını sepetine ekleyebilirsin.
İşimizin içinden bakamayan bir çok göz için tasarım, tasarımcının kişisel zevklerini ekrana ya da kağıda döktürdüğü bir süreç olarak algılanabilir. İşin aslı ise bundan oldukça uzak...
Proje ekiplerinde tasarımcı olmak, projelerdeki (kolay görünen!) en zorlu görevlerdendir aslında, çünkü sizin dışınızda herkes belki de “15 dakikalığına tasarımcı!” olabileceğini düşünebilir. İşleri daha teknik olan insanların yaptıkları, bu işleri bilmeyenler tarafından Pandora’nın kutusu gibi algılandığından, çok yaklaşılmaya cesaret edilemeyen görevlerdendir, ama tasarım öyle mi?
Okumaya devam etmek ve SHERPA Blog okuru olmak için aşağıdakilerden birini seç.
Her hafta yenileri eklenen yüzlerce içeriğe ücretsiz ve sınırsız eriş.
İnsanlar genelde, tasarımcının görevinin aynı anda hem hedef kitle için uygun tasarımı yapmak hem de bir çok insanı mutlu etmek olduğunu unutur. İşimizin içinden bakamayan bir çok göz için tasarım, tasarımcının kişisel zevklerini ekrana ya da kağıda döktürdüğü bir süreç olarak algılanabilir. Bu yüzden insanlar bu mesleğin dışından da olsalar “Şu renk olsa daha iyi değil mi?” “Şimdi trend ‘flat’ ya, öyle ilerleriz değil mi?” “Amazon, Apple vb. şöyle şöyle yapmış, biz de buna yakın bi’ şeyler (“Aynısını” diyen cesurlar da mevcut) yapabiliriz belki!” gibi yorumları yapmakta hiç zorlanmıyorlar, çünkü herkesin kendi zevki var ve karşısındaki tasarımcının aslında kendi zevklerinin peşinden koşarak işini yapmadığının farkında değiller!
Nereden başlaman daha doğru olurdu?
Kendi zevklerine uygun bir hediyenin nasıl olacağını düşünmek mi? Yoksa hediyeyi kullanacak insanın zevklerini, ihtiyaçlarını, alışkanlıklarını düşünmek mi? Eğer vereceğin hediyenin kolayca ve keyifle kullanılmasını, bir ihtiyacı gidermesini, bir problemi çözmesini istiyorsan, aslında cevap çok açık: İkinci yoldan ilerlemen doğru olan yoldur. Yoksa hediyen ne verdiğiniz kişiyi gerçekten mutlu edecektir, ne de sonrasında seni 😉
Tasarımcının büyülü güçlerinden bir tanesi de, kendi zevklerinin yanında hayatı boyunca görmediği insanların da zevklerini, alışkanlıklarını incelemesi ve büyülü güçlerinden bir diğeri (!) olan empati gücünü kullanarak bu insanların yaşamlarında yer edecek, beğenecekleri, işlerine yarayacak, ilgi gösterip kullanacakları, yabancısı olmadıkları, kullanırken güvende hissedecekleri şeyler tasarlamaktır.
Charles Duhigg ’in Alışkanlıkların Gücü (The Power of Habit) kitabında bahsettiği gibi, kullancılar tasarımlarla buluştuğunda, bunu dile getiremeseler bile, güven duygusunu hissetmek isterler. Doğal olarak da bunu hissettirene doğru yönelirler! Bu güveni onlara veren şey, karşılarında gördükleri ve nereden geldiğini açıklayamadıkları alışkanlıklarıdır. Bu alışkanlıkları atalarından miras kalan iç güdüleri, kodlanmış genleri, yaşam tarzları, yaşadıkları sosyal çevre, gündelik yaşamları içerisinde temas ettikleri her şey ve çok daha fazlası oluşturur.
Şimdi hediyesini tasarlayacağın kişiyi Türkiye’de yaşayan ve orta halli dediğimiz, her gün evinden işine giden, tatillerini çok pahalı rotalar yerine maddi durumunu zorlamayacak yerleri ve otelleri seçen, lüks tüketimden uzak duran, kendi çekirdek ailesini kurmuş ya da halen ailesiyle, çok standart döşenmiş diyebileceğimiz ve muhtemelen kira olan apartman dairesinde yaşayan biri olarak seçelim.
Kullancılar tasarımlarla buluştuğunda, bunu dile getiremeseler bile, güven duygusunu hissetmek isterler.
Seçtiğin hediyenin de Barcelona Chair olduğunu varsayalım. Hemen akıllarında canlanmayanlara yardımcı olayım: Barcelona Chair ve kendisini az çok konumlandırdığı durum şu:
Şimdi seçtiğin hediyeyi kullanacak kişinin hayatına tekrar yerleştirmeyi, onun bunu rahatça kullanıp kullanamayacağını, her gün yaşadığı konfor anlayışına uyup uymadığını bir düşün… Sanırım biraz rahatsız bir koltuk gibi duruyor, en azından akşam işten gelindiğinde, pijamalarıyla üzerinde yayılıp TV’de kanalları dolaşırken, çok da rahat edemeyeceği bir koltuk.
Bir de hediye vereceğimiz kişinin karakterine, yaşam tarzına, tüketim alışkanlıklarına daha uygun olan bir hediyeye göz atalım:
Sanırım anlatmak istediğim şey biraz daha netleşmeye başlamıştır 🙂
Biraz da tasarımdan bahsedecek olursak; oluşan çıktıdaki her bir detayın bir anlamı olduğunu ve bunların birleşip bütünü oluşturduğunda bambaşka bir anlama dönüştüğünü her hatırlamamız lazım. Kullanılan her keskin çizgi ya da yumuşak köşenin, her malzemenin, her koyu ya da açık rengin, kullanılan her kelimenin, her boşluğun anlamı farklıdır, oluşturduğu bütün daha farklı bir anlama bürünür ve başka başka alıcıların, farklı alışkanlıklarına hitap eder.
Örneğin hedef kitlemizin alışverişe gittiğinde markette gördüğü su şişesi ile dünyanın en pahalı su şişesi tasarımlarına birlikte bakalım.
Bazılarımıza, “Acaba sağdakinin içindeki gerçekten su mu?” dedirten farklı iki tasarım. İşte burada iç güdülerimiz ve alışkanlıklarımız devreye giriyor ve bizi güvende hissettirene yaklaştırıyor. İçinde su olduğundan emin olduğumuz, aldığımızda “Akşam yemeğine yetecek param kalır mı acaba?” diye düşünmemize sebep olmayan tasarıma! Burada tasarımdaki sadeliğin, kullanılan yazı tipinin, kullanılan renklerin ve malzemelerin farklı olmalarının altlarında yatan detaylara girmeme gerek yok diye düşünüyorum…
Tasarımcı burada bir başka büyülü gücünü kullanıyor! Bu, hedef kitlesinin gerçek dünyası ile yarattığı dünya arasında güvenle bağ kurdurtabilme yeteneğidir ve bunu kullanarak hedef kitlesini alışık olduğu dünyadan koparmadan onu güvende hissettirir.
Aslında bu yazı gerçek bir çalışmada kullanılan koltuk ikonlarının neden böyle tasarlandığı sorusunun cevabıydı!
Evet bu koltuklar, yukarıda genel olarak bahsettiğimiz özelliklere ve alışkanlıklara sahip kitleye göre tasarlandı. Hayatlarından kopuk olmayan, kullanırken güvende hissetirecek, kullandığı şeyin kendi dünyasından olduğunu anlatacak şekilde, her çizgi kalınlığı, rengi, detayı, gündelik yaşamlarında rahat ettikleri, algılarındaki alınabilir koltukla uyumlu olması için, düşünülerek yorumlandı ve ekrana uygun teknik detaylar düşünülerek tasarlandı.
…ve kullanıcısına hediye olarak verildi!
Nasıl basit bir hediye alırken bile ne kadar çok detay düşünüyorsak, aslında tasarımcılar da hiç görüp tanımadıkları insanlara onların beğenecekleri, alışık oldukları için düşünmeden kullanabilecekleri, kullanırken kendilerini güvende hissedebilecekleri, kullanmaktan sıkılmayacakları ve işlerine yarayabilecek hediyeler vermek için her detayı düşünüyorlar.
Yani demem o ki, başarılı bir tasarıma giden yol aşağı yukarı şu şekilde: Hedef kitleyi tanımak, kendini onların yerine koymak, tasarımda kullanılan her detayın ne anlama geldiğini (her an, her şeye göre değişebilirler!) öğrenmek ve bu detayları kullanarak doğru hediyeyi tasarlamak. Aslında bu kadar kolay 🙂
Olsun, hangimiz unutmuyoruz ki... Yeni bir şifre oluşturmak için e-posta adresini girmen yeterli.
Kapat
Tebrikler Sertan, biz tasarımcıların beraber çalıştığı paydaşların bizi anlayabileceği bir yazı daha yazarak yine hedef kitleye göre içerik üretmişsin 🙂
Teşekkür ederim Halil, umarım bi’ faydası olur 😉