2015 yılının kullanıcı deneyimi tasarımı trendlerini incelediğimizde, Frog Design’ın yaratıcı yönetmeni Jake Zukowski’nin ortaya attığı yeni bir kavram dikkatimizi çekiyor: Kaygan Kullanıcı Deneyimi (UX). Nam-ı diğer Slippy UX. Peki, bunun Sticky UX yaklaşımından farkı ne? Gelin, Slippy UX’in hangi alanlarda kullanılabileceğini ya da Nesnelerin İnterneti ile nasıl ilişkilendirilebileceğini beraber inceleyelim.
2015 yılının kullanıcı deneyimi tasarımı trendlerini incelediğimizde, Frog Design’ın yaratıcı yönetmeni Jake Zukowski’nin ortaya attığı yeni bir kavram dikkatimizi çekiyor: Kaygan UX. Nam-ı diğer Slippy UX. Nesnelerin İnterneti’nin yaygınlaşmasıyla, kullanıcı deneyimi tasarımı ihtiyaçları da evrimleşiyor ve kullanıcının içinde bulunduğu duruma odaklanmasına izin veren bir kullanıcı deneyimi tasarımı ihtiyacı ortaya çıkıyor.
Peki bunun Sticky UX yaklaşımından farkı ne? Gelin, Slippy UX’in hangi alanlarda kullanılabileceğini ya da Nesnelerin İnterneti ile nasıl ilişkilendirilebileceğini beraber inceleyelim.
Sticky (yapışkan) UX’in ne olduğunu hatırlayalım.
Sticky UX terimi, çoğu şirketin dijital ürünleri için hayal ettikleri deneyimi tasvir ediyor:
Ürünlerimiz ya da web sitelerimiz o kadar ilgi çekici ve aksiyona geçmeyi tetikleyici olsun ki, kullanıcılarımız bolca zaman geçirebilsin.
Çünkü kullanıcılar bir web sitesinde ne kadar çok zaman geçirirlerse, bir müşteriye dönüşme olasılıkları o kadar artar. Bir müşteriye dönüşmeseler bile, yaşadıkları deneyim hatırlarında kalır; böylece siteyi yeniden ziyaret edebilirler, onun hakkında konuşabilir ya da onu bir başkasına önerebilirler. Yıllar içinde Gamification (oyunlaştırma) gibi birçok yaklaşımın türemesi, bunun ne denli kuvvetli bir istek olduğunu gösteriyor.
Bu içerik ücretsiz!
Okumaya devam etmek ve SHERPA Blog okuru olmak için aşağıdakilerden birini seç. Her hafta yenileri eklenen yüzlerce içeriğe ücretsiz ve sınırsız eriş.
Sticky UX, özellikle e-ticaret web siteleri ve uygulamalarında oldukça etkili. Kullanıcılar e-ticaret sitelerine genellikle spesifik bir ürünü arayarak ulaşıyorlar. Sticky bir kullanıcı deneyimi neticesinde, kullanıcılar aradıkları ürünü bulsalar da bulmasalar da, web sitesinde daha fazla zaman geçiriyor. Aradıkları ürünün onlar için uygun olmadığını düşünseler bile, kendilerine uygun başka bir ürün bulabiliyor ve bu ürünü satın alarak bir müşteriye dönüşebiliyorlar.
Maker’ların atölyelerinde yaptıkları etkileyici prototiplerle başlayan Nesnelerin İnterneti süreci evrimleşti ve artık hayatımızın merkezinde yer alıyor: akıllı araçlar, akıllı evler ve giyilebilir teknoloji sayesinde dünya artık daha “bağlı”. Kullanıcılardan belirli bir seviyede odaklanması bekleniyor; evde ve bilgisayar başında, veya bir kuyrukta beklerken akıllı telefonlarını kullanırken. Eğlenceli bir uygulama, sadece kullanıcının ihtiyaçlarını karşılamaya yetiyor. Fakat, Nesnelerin İnterneti’nin yükselişiyle, göz önünde bulundurmamız gereken yeni sınavlar ve gereksinimler söz konusu.
Giyilebilir elektronik cihazlar bütün gün boyunca kullanılıyor ve internete sürekli olarak bağlılar. Fakat bildiğiniz gibi çok küçük ekranlara sahipler. Dolayısıyla kullanıcılar, almak istedikleri bilgiyi çok kısa bir süre içerisinde tüketebilmek istiyorlar.
Akıllı araçlar ve akıllı sürüş deneyimi de, yeni gereksinimleri beraberinde getiriyor. Ekran boyutları yeterli olsa bile dikkat edilmesi gereken çok önemli birkaç parametre var. Kullanıcı, bu etkileşim sırasında aracını kullanıyor. Buna konsantre olması ve konsantrasyonunu koruyabilmesi gerekiyor. Güvenliğini sağlayabilmek amacıyla, dikkatini dağıtacak her şeyden kaçınması gerekiyor. Bu nedenle, görsel veri girişini en aza indirgemek ve bilgiyi kolayca anlaşılabilir şekilde görselleştirmek gerekiyor. Hatta ürünün tasarımının bile bu prensibe bağlı kalması gerekli.
Akıllı ev uygulamalarını kullanırken, ürün, yani kullanıcının evi, kullanıcıyı çevreliyor. Böyle bir sistemin, kurulduğu andan itibaren kusursuz çalışması ve hiç dikkat çekmemesi, hatta hiç aktif etkileşime ihtiyaç duymaması gerekiyor. Böylece bu etkileşimler, kullanıcının gündelik deneyimini ve işlerini etkilememeli. Aynı şey giyilebilir cihazlar için de geçerli.
Peki, böyle sistemler için nasıl bir kullanıcı deneyimi tasarlamalıyız?
Söz ettiğimiz deneyim alanlarının ortak bir özelliği var. Kullanıcıyı çeken (engaging) bir etkileşim bu alanlar için uygun değil, hatta olumsuz bir etki yaratıyor. Aksine, kullanıcının ne kadar az zaman ve efor harcamasını sağlayabilirsek o kadar iyi. Böylece kullanıcı çevresel diğer faktörlere ve ana deneyime odaklanabilir. Dolayısıyla arabirimin ve etkileşimin bunu dikkate alarak tasarlanması gerekiyor.
İşte “kaygan” kullanıcı deneyiminin amacı bu: arabirimler sadece yeterli miktarda bilgiyi görüntüleyecek şekilde ve bir göz kırpması kadar sürede algılanabilecek kadar yalın tasarlanmalı. Ne kadar çok bilgiyi ne kadar az çıktıyla sunabilirsek o kadar iyi. Zamanlama da bir o kadar önemli bir rol oynuyor. Bilgi, sadece gerekli olduğunda ve kullanıcının o anki durumuna bağlı olarak sunulabilmeli.
Bunların yanı sıra, otomasyon ve kişiselleştirme ise bu yaklaşımın önemli birer yardımcısı. Kullanıcı alışkanlıkları takip edilebilir ve böylece öngörülebilir. Bu sayede bilgi, sadece gerekli olduğunda ve kullanıcıdan aktif etkileşim beklemeden görüntülenebilir. Örneğin, bir araç kullanıyorken, bazı bilgiler sadece siz araçta yalnızken görüntülenebilir.
Evet, Slippy UX, Sticky UX kadar hayret uyandıran ve ilgi çeken çıktılar sağlamayabilir. Fakat kullanıcılar, belirli bir bağlam çerçevesinde dikkatlice tasarlanmış teknolojileri farkında olmadan tercih ederler. Belki artık biraz eski bir örnek olsa da, Nest termostatlar buna iyi bir örnek olabilir. Kullanıcı davranışlarını öğrenen, o anda ihtiyaç duyulan sıcaklığı tahmin eden ve ısıtma sistemini buna göre hiç etkileşime ihtiyaç duymadan ayarlayan termostat, sadece gerekli olduğunda küçük ayarlamalar için kullanılabilir.
Herhangi birinin fanatiği olmak anlamsız. Kullanıcı deneyimi tasarımı yaklaşımınızın ne olduğu değil, onu hangi bağlamda değerlendirdiğiniz önemli. Kullanıcılarınızı ve onların ihtiyaçlarını gözlemleyerek bu bağlamların ne olduğunu bulabilir, kullanıcılarınıza sunmayı hayal ettiğiniz deneyimi buna bağlı kalarak tasarlayabilirsiniz. Bu bilgiye sahip olduğunuzda, bir tasarımcı olarak kullanıcınızın ihtiyacını nasıl karşılayabileceğinize dair daha doğru kararlar alabilirsiniz.
Gelin, yazıyı Jake Zukowski’nin Slippy UX hakkındaki sunumunu izleyerek bitirelim.