“Çevresel algımızı genişletmek ve derinleştirmek için uzun süreli biyolojik ve kültürel bir gelişim sürecinden geçmemiz gerekir.” der Kevin Lynch. Peki içsel öğrenme süreçleri, dışsal fiziksel formların yardımıyla kolaylaşmakta mıdır? Jiang, dış temsili şehrin kendisinde yarattığı etki, iç temsili ise şehrin kullanıcı belleğinde şekillenen bir olgu olarak tanımlarken, Suzanne Langer burada araya girer ve şöyle söyler: Mimarlık bütün bir çevrenin görünür kalınmış biçimidir.
Kentler, kent imgesi sayesinde nasıl okunabilir? Şehri kendi içinde veya başka şehirlerle karşılaştırmak mümkün müdür? Ya da başka bir deyişle, kentsel çevrede şehri zihinsel olarak nasıl yapılandırırız? Ünlü şehir planlamacısı Kevin Lynch “Kent İmgesi” (Image of the City) kitabı ile farklı unsurları göz önünde bulundurarak, farklı şehirlerin nasıl imgeleştirdiğini araştırmıştır. Bağımsız değişken olarak fiziksel çevreyi vurgulayarak, zihinsel imgede yapı ve kimliğin öznitelikleri ile alakalı fiziksel niteliklerin altını çizmiştir.
Kent, Hatice Selma Çelikyay’a göre sadece yapılı çevreyi oluşturan malzemelerden ibaret değildir. Ait olduğu dönemin kolektif bellek unsurlarını şekillendirmiş, döneme ait görsel kültür ve kimliği içinde eritmiş, değişken hayatların sergilendiği bir yaşam mekânıdır. Lynch, Çelikyay’ı destekleyen argümanlarında bir kentin hareketli öğelerini, özellikle de kentte yaşayan insanlar ve onların faaliyetlerini, sabit fiziksel kısımlar kadar önemli görmüştür.
“Bizler de bu manzaranın yalnızca birer seyircisi olarak kalmaz, diğer katılımcılarla birlikte sahnede gösterinin birer parçası haline geliriz.”
Kevin Lynch
Bu içerik ücretsiz!
Okumaya devam etmek ve SHERPA Blog okuru olmak için aşağıdakilerden birini seç. Her hafta yenileri eklenen yüzlerce içeriğe ücretsiz ve sınırsız eriş.
Kent, yaşayan bir imge olarak var olan fizikselliğinin yanında, yaşanmışlıkların ve kolektif anıların kent belleğinde kümülatifliği ile bir kavrama evrilir. İşte bu kent imgesi, toplumsal bellekte yeniden harmanlanır ve kolektif bir bilince dönüşür. Ayşe ve Tuncay Yüce, Görsel Sanatlarda Kent İmgesinin Temsili adlı çalışmalarında kentin bütünselliğinde her bir bireyin kent algısı olduğunu ve “anlamlı grup imgelerinin” kentin kolektif hafızasını da oluşturduğunu savunmaktadır.
Hafızada yer eden imgeler görünmese bile, imgelenen duyumsal özellikler ve değişen yapılar ile ilgili duygu ve çağrışımlar yaşanması muhtemeldir. Lefebvre’nin Şehir Hakkı‘nda savunduğu transdüksiyon teorisi ile sosyolog, mimar veya şehircilerin zihinsel işlemleri ile sonuca vardırdığı yeni bir düzen bile gelse, mekân hakkında belirli birtakım anılar bellekte kaydolacaktır. Zeynep Eraydın ise kent imgesini, kent bileşenlerinin, o bileşenlere atfedilen anlamlar ile kişide oluşturduğu zihin yansımaları olarak yorumlar. Kentteki bireyin belleğinde o kente dair bir imge çevrenin deneyimlenmesi ile oluşmakta, çevresel bileşenleri ve o bileşenler ile girilen etkileşim ile kolektif hafıza desteklenmektedir. Bu durum aidiyet duygusunu geliştirmektedir.
Birey, üyesi olduğu kente ait öznel imgeye sahiptir. Bu kişisel imgeler toplamında ortak ihtiyaçlar, fikirler, paylaşımlar gibi noktaları içeren toplumsal bir imge doğmaktadır. Toplumsal imge ise kimlik ve yapılaşma bütünlüğünü çerçevesinde anlam değerleri, çevresel imgeleri betimleyen kimlik ve çevre algısını oluşturan yapı olmak üzere üç bileşenden oluşur. Bu bileşenler imgenin anlamsal boyutu ile birlikte düşünüldüğünde, insanlar ve üyesi olduğu çevrelerin şekillenmesine yardımcı bir arayüz olan güçlü bir kent imgesi yaratılmaktadır.
Tarihsel süreçleri incelediğimizde kentler ve kent formları, kentin kimliğine tanıklık etmiş, mimari yapılar sanatın yansımasını en iyi şekilde göstermiştir. Lynch de kentin mimari bir eser gibi uzamdaki bir yapı olduğunu savunmuştur. Hiçbir şey kendiliğinden deneyimlenemez, çevresi ile her zaman bir bağı olmalıdır. Fiziksel formun imge ile kurduğu bağ sayesinde mekânsal algımız oluşmaktadır.
Lynch’in algı kuran gözlemcide güçlü bir imge yaratma olasılığı olan, fiziksel objenin yapılandırılmasını sağlayan, kentin kullanımı yanında misafirlerinin de akıllarında kalan imgelenebilirlik ve okunaklılık kavramları da hafızada o kenti kalıcı hale getirmektedir.
Okunaklılık, tanımlanabilir sembollerle kavranabilen, mekânda yön bulmayı veya kaybolmayı sağlayan bir dokudur. Dış dünya ile kullanıcı arasında uyumlu bir ilişki kurduğu için güven duygusu oluşturan okunaklılık, yalnızca görme duyusuna değil, diğer duyulara da keskin ve yoğun bir biçimde etkilidir. İstiklal Caddesi’ndeki nostaljik tramvay sesleri veya Eminönü’ndeki baskın balık kokusu bu olguya örnek verilebilir. Sadece gözün görerek, yanından geçen bir aracın sesini duyarak veya yürümenin sistematik hareketiyle hedefe varmaya çalışarak değil, o alanın yönlendirmesi ile güvenli bir biçimde gereken yere varabilmek de okunaklılık başlığında göz ardı edilmemelidir.
İmgelenebilirlik ise herhangi bir gözlemcide güçlü bir imge yaratma olasılığı taşıyan fiziksel objenin niteliği olarak tanımlanabilir. Bir mekânın sosyal ilişkiler açısından anlamı, tarihi ile ilişkisi, ismi, işlevselliği bile onun imgelenebilirliğini etkiler. Lefebvre’nin bahsettiği gibi işlevsellik, şehir toplumunu, mimarinin alanda buyurduğu bazı işlevlerin gerçekleşmesine indirgemektedir.
Donald Appleyard, yapılan çalışmaların bazı şehir unsurlarının akılda kalıcı olduğunu onayladığını belirtmektedir. Bu durum her zaman görsel uyaranlar ile sağlanmaz; kişisel, tarihsel veya kültürel anılar da bu kalıcılığı güçlendirmektedir. Jiang görsel cazibesi olmayan bir evi örnek olarak ele almıştır. Çevresi için dikkat çekici olmasa da bu ev, tanınmış bir kişinin yaşadığı ve unutulmaz anlamlar yüklenerek bir birey veya toplum için kayda değer bir yapı haline gelebilmektedir.
Lynch, mekânın zihinde kalıcı olmasını önemser; mekanların ve binaların bütünlük içinde olması gerektiğini belirtir. Yatay düzlemde bir çevreyi betimlerken hangi kent elemanlarını kullandığını ortaya koymaya çalışmış, kentlerin görünümlerini ve akılda kalıcılığını beş temel görsel algılama öğesine ayırmıştır.
1. İzler (Paths)
İzler, hareketlerin gözlemlendiği kanallar, bölgeler arasında bağlantı kuran veya bağlantıyı koparan ulaşım akslarıdır. Örneğin eve giderken kullandığımız, altyapı veya donatıları değişen bir yaya, taşıt veya demir yolu olabilir. İzler gözlemcilerin bütün ile ilişkisini kurdukları, alışkanlık ve olanaklara bağlı sıklıklarla kullandıkları alanlardır. Hem çevreyi algılatan hem de yönlendiren bir objedir. Kullanıcılar, izlerin nerede başlayıp nerede bittiğini bilmeye yatkındırlar. Bu yüzden başlangıç noktaları ve istikametleri net olan izler, güçlü bir kimliğe sahip olmaktadır.
2. Kenarlar (Edges)
Kenarlar; iki tür alanı birbirinden ayıran, kamusal alanı çevreleyen, doğrusal kırıklar arasındaki sınırları oluşturan elemanlardır. Genellikle iki farklı bölge arasında kalan, çapraz hareketle içinden geçilmeyen alanlardır. En güçlü kenarlar, formda süreklidir. Kent ve deniz arasında kalan kumsal alan, arayüz oluşturan bina cepheleri, bitkisel ögeler, iki bölgeyi ayıran duvarlar veya birleştiren bağlantı noktaları iyi birer örnektir. Kenarlar, ulaşım aksları gibi kullanılmayan yanal referanslardır.
3. Bölgeler (Districts)
Bölgeler, şehirle aynı özelliği gösteren, kendi içinde bütünlük sağlayan, büyükten küçüğe tüm parçalardır. Konut bölgesi, sanayi bölgesi, rekreasyon alanları gibi farklı işlevlere sahip bölgeler, yapı tiplerine bakılarak birbirinden kolayca ayrılmaktadır. Mekânsal formlar, renkler, dokular gibi bazı ortak belirleyici özellikleriyle tanımlanabilir.
Bölgeler iki boyutlu olarak algılanan, gözlemcinin içine girdiğini fark ettiği alanlar olarak düşünülebilir. Örneğin, İstanbul’un her bir parçası diğerinden farklıdır ve nerede olduğunuzu kolaylıkla anlayabilirsiniz.
4. Düğüm noktaları (Nodes)
Düğüm noktaları; kullanıcıların alan içine girebildiği, farklı hedeflere yönlendiren, toplanma veya aktivite yeri olarak kullanılabilen, şehrin stratejik noktalarıdır. İnsanların kaynaşma, toplanma, dağılma noktaları, bir kavşak gibi karar verilen ve farkındalık yaratan kesişim alanları olarak tanımlayabiliriz. Ayşe ve Tuncay Yüce, düğüm noktası olan kent ve meydan ilişkisini incelediklerinde, Antik Yunan Dönemi için agoraları, İslam şehirleri için bedesteni, Avrupa ülkeleri içinse pasajları örnek vermektedir.
Metro istasyonları, bazı kentlerin organizasyonunda önemli bir düğüm noktasıdır. Bunun yanında, kentsel yaşama katılma alanları olarak yaratılan kentin nüveleri düğüm noktası yerine odak noktası olarak adlandırılmaktadır. Başka ölçeklerde, ulusal veya uluslararası değerlendirmelerde kent bile bir odak noktası olarak sınıflandırılabilir.
Kent imgesi, çok fazla odak ve düğüm noktasını kaldıramaz. Örnek olarak, bir düğüm noktası olan cadde kesişimlerine bu sebepten ötürü önemsiz geçişleri oluşturmaktan fazla anlam yüklenememektedir.
5. İşaret ögeleri (Landmarks)
İşaret öğeleri; noktasal referans kaynağı oluşturan, ayırt edici ve belirgin özelliğe sahip, özel noktada konumlanan, fiziksel ve unutulmaz bir şehir oluşumudur. Kent, bu nirengiler yardımıyla tanımlanır. Art alanıyla yarattığı tezat ve sahip olduğu belirgin formuyla uzamsal konumun öne planda olduğu durumlarda, işaret öğeleri akılda kalıcı ve önemli konumdadır. Uzak mesafeden tanınabilen yerel işaret ögeleri; bir heykel, farklı bir bina, herhangi bir işaret levhası hatta büyük bir dağ olabilir. Kentlerde yer tarifi yapılırken veya yön bulurken etkili yapılardır ve Lynch, netleşmeyen bazı durumlar olsa da işaret ögeleri sayesinde yön bulmanın artık bir içgüdü olmadığının üzerinde durmuştur.
İşaret ögeleri, bellekte kent hakkında bir bilinç ve anı deposu oluşturmaya yardımcı olmaktadır. Her kentlinin, kentin bazı kısımları ile ilişki kurduğunu, sonucunda mekâna ilişkin kendi imgesine hatıra ve anlamlar yüklediğini savunur Lynch..
Bir gözlemciyle çevresi arasındaki etkileşim incelendiğinde Lynch, gözlemcinin gördüklerini seçerek anlamlandırdığını savunmuştur. Yolumuzu bulurken stratejik bağlantı halkası çevresel imgedir. Başka bir deyişle; somut dış dünyanın kişinin zihninde yer eden genel imgesel görüntüsü açık ve belirgin olduğu kadar kentlinin kentsel mekân içerisinde dolaşımına da rehberlik etmektedir.
Kent hakkında bir rehbere ihtiyaç duyan gezginler, Jiang’ın da bahsettiği gibi artık günümüzde Flickr, Twitter, Instagram gibi sosyal medya kanallarından, kent imgesi hakkında kolayca bilgi sahibi olabilmektedir. En değerli imge, güçlü bir bütüncül alan yaratan imgedir. Çevre, güçlü bireysel veya kültürel tiplerin ışığında kültürel tipler gözetilerek kent sakinlerinin değişen isteklerini karşılamak için çok cevaplı olarak oluşturulmalıdır. Kentlerin şekillendirilmesi bu düzenleme çabalarıyla kolaylaştırılarak bir form haline gelmelidir. Geleceğe ve şimdiye hitap eden kentsel çevreler yaratma amacıyla, imgenin fiziksel netliği baz alınarak rehberliğe ihtiyaç duymadan anlaşılacak formlar yaratılmalıdır. Murathan Mungan’ın dediği gibi rehbersiz bu formlar bozkırlardan geçirse de yolları, kent ve kentlinin sokakları elbette denizlere çıkacaktır.
Kaynaklar
Appleyard, D. (1970). Styles and Methods of Structuring a City. Environment and Behavior, 2(1), s.100–117.
Eraydın, Z. (2016), Kentsel Markalaşma Stratejilerinin Kent Belleği ve Kent İmgesi Üzerine Etkileri: Ankara Örneği, İdealkent, 20(7), s. 830–855.
Jiang, B. (2012). Computing the Image of the city. Urban and Regional Planning INPUT, s. 111–121.
Jiang, B. (2013). The Image of the City out of the Underlying Scaling of City Artifacts or Locations. Annals of the Association of American Geographers, 103(6), s.1552–1566.
Lefebvre, H. (2018). Şehir Hakkı. İstanbul: Sel Yayıncılık
Lynch, K. (2016), Kent İmgesi. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Kültür Yayınları.
Yüce, A., Yüce, T. (2015), Görsel Sanatlarda Kent İmgesinin Temsili, Erciyes Sanat 2015; 0(4), s. 1–10