Geleneksel kullanıcı deneyimi metodolojileri artık hayatımızın vazgeçilmezlerinden. Peki, kullanıcıların ihtiyaçlarına doğru çözümler sunabilecek, onların beklentilerini karşılayabilecek kadar çevik miyiz? Başka bir deyişle, bu süreci optimize etmenin bir yolu yok mu? Gelin, co-creation metodunu; yani kullanıcı için kullanıcı ile birlikte tasarlama yöntemini beraber inceleyelim.
Geleneksel kullanıcı deneyimi metodolojileri artık hayatımızın vazgeçilmezlerinden. Kullanıcı araştırmaları, analizler, tasarım önermeleri, test süreçleri, kullanıcı geri bildirimleri, yeni tasarım alternatifleri, yeni testler… Döngü durmaksızın ilerliyor. Ta ki ürün ya da hizmetimizi o an için mükemmelleştirene kadar. Peki, kullanıcıların ihtiyaçlarına doğru çözümler sunabilecek, onların beklentilerini karşılayabilecek kadar çevik miyiz? Başka bir deyişle, bu süreci optimize etmenin bir yolu yok mu?
Gelin, co-creation metodunu; başka bir deyişle kullanıcı için kullanıcı ile birlikte tasarlama yöntemini beraber inceleyelim.
Yakın zamanda Twitter’dan, müşteri temsilcileri ile iletişim kurmanızı sağlayan anlık mesajlaşma araçlarına kadar, insanlar ve kurumlar arasındaki etkileşimin kalitesinde ve çokluğunda ciddi bir artış gözlemledik. Fakat kullanıcılarınızın geri bildirimlerini dinlemek kullanıcı-şirket arasındaki iletişimin ulaşabileceği en son nokta değil. Young & Rubicam’un CEO’su Andrew Welch’in söylediğine göre bugün Fortune 500 şirketlerinin yarısından fazlası, co-creation metodolojisini inovasyon stratejilerinin merkezine aldı bile.
Fakat kullanıcı deneyimi denince, çoğu kurumun kullanıcı araştırmaları ve tasarımda geleneksel yöntemleri tercih ettiğini görüyoruz. Bu şirketler; kullanıcılar, tasarımcılar ve işin paydaşları arasında bir köprü görevi gördükleri bir yere konumlanmış durumdalar. Evet, tasarım sürecinde kullanıcılara danışıyorlar fakat henüz onlara tasarım yetkisi vermiyorlar.
Bu içerik ücretsiz!
Okumaya devam etmek ve SHERPA Blog okuru olmak için aşağıdakilerden birini seç. Her hafta yenileri eklenen yüzlerce içeriğe ücretsiz ve sınırsız eriş.
Co-creation, kullanıcı deneyimi tasarımcıları ile kullanıcıları yakınlaştıran alternatif ve işbirlikçi bir yaklaşım olarak tanımlanıyor. Kullanıcının sürece direkt olarak dahil olmasını benimseyen bu yaklaşım sayesinde takımlar, son kullanıcılar ile bir araya gelerek tasarım konseptlerini beraber üretiyorlar.
Gelin, öncelikle co-creation’ın ne olduğuna daha yakından bakalım.
Co-creation nedir?
Co-creation, London Research and Consulting Group’tan Prof. Thorsten ve çalışma arkadaşları tarafından “Üreticiler ve kullanıcıların işbirliğine dayanan ve şirket tarafından başlatılan aktif, yaratıcı ve sosyal bir süreç” şeklinde tanımlanıyor. Experience Co-Creation Partnership’in kurucu ortağı ve başkanı Francis Gouillart ise co-creation yaklaşımını “Birçok kişinin enerjisini öyle bir ortaya çıkarıyor ki, hem katılımcıların bireysel deneyimlerini hem de bu insanları bir araya getiren organizasyonun ekonomisini dönüştürüyor” diye açıklıyor.
Co-creation’ın anahtarı ise insanları bir araya getirerek, onlarla çalışarak ve onlara güç vererek onların fikirler üretmesini ve işbirliği içinde konseptler tasarlamasını sağlamak. Bu süreç, kullanıcıların varlığının yaratım sürecinde elzem olduğu inanışına dayanıyor; çünkü kullanıcılar, kendileri için önemli olan değerler konusunda iç görü sağlıyorlar. Bu kısaca şu anlama geliyor: kullanıcıları ve tasarımcıları ortak bir amaç için bir araya getiren her süreç co-creation olarak adlandırılabilir. Pratikte bu süreç, işin paydaşlarının, araştırmacıların, tasarımcıların ve son kullanıcıların bir problemi işbirliği içinde incelediği, çözümleri beraber ürettiği; farklı yaklaşımlarını, ihtiyaçlarını ve bakış açılarını ortaya koydukları atölye çalışmaları şeklinde gerçekleşiyor. Nihai amaç geleneksel süreçle aynı: kullanıcılara daha iyi bir deneyim sunan, kurumlara ise daha gelişmiş hizmetler sağlayan çözümleri tasarlamak.
Sadece kullanıcıların katılımının yeterli olmadığının altını çizmeliyiz. Co-creation süreci bütün aktörlerin aktif katılımına gereksinim duyuyor. Bu süreci baştan sona ele alırsak, araştırmadan atölye etkinliğinin tasarımına ve çözümlerin hayata geçirilmesine; hatta ve hatta, bunların bir kısmının ya da tümünün geleneksel metodolojiyle iç içe geçmesine dayalı bir dizi adımdan ibaret olduğunu görebiliriz.
Co-creation metodolojisinin öncül faydası ise paydaşlar ve tasarımcılar arasındaki empatiyi artırması. Geleneksel araştırma yöntemlerinde paydaşlar kullanıcıları belirli bir mesafeden izler. Öte yandan co-creation süreci işletmeleri ve tasarımcıları, müşterilerin duygularının gerçekliğiyle ve davranışlarının ardında yatan motivasyonla yüzleşmeye zorlar. Böylece bütün katılımcılar arasında diyaloğu öne çıkararak herkesin eşit söz hakkına sahip olarak, ortak bir amaç için beraber üretmelerini sağlar.
İkincil bir faydası ise, co-creation süreçlerinin geleneksel yöntemlere göre — sıklıkla— daha verimli olmasıdır. İyi tasarlanmış bir co-creation atölyesi, bütün katılımcıların problemleri ve çözümleri beraber tartışabilmesini; böylece bir projenin araştırma süreci ile, keşif ve gereksinim analizi süreçlerini birleştirebilmeyi sağlar. Buna ek olarak, tasarımcılar gereksinimlerin ortaya çıktığı sürece bizzat dahil oldukları için, ileride gerçekleşecek tasarım fazlarında daha doğru karar alabilecekleri bir temel edinirler.
12 inşaatçının katıldığı 3 gün süren bir co-creation sürecinde, kullanıcılar ve çalışanlar tasarladıkları yeni konseptle, maliyeti orijinal konseptin yarısına indirmeyi başardılar. Geleneksel yaklaşımla 16 ay sürecek ve 100 bin dolara mal olacak olan üretimi, 9 ayda tamamlanabilecek ve sadece 51 bin dolar gerektirecek bir konseptle kazançlı hale getirdiler.
Acı gerçekler
Co-creation dün bulunmuş yeni bir fikir değil; katılımlı tasarım tekniklerin 1970’lerden beri Norveç’li Demir ve Metal İşçileri Birliği tarafından kullanılıyor. Buna rağmen gerekli verim alınamayabiliyor; çünkü verim alınabilmesi için kurumların ve tasarımcıların şu 3 kuralı kabul edecekleri yeni bir düşünce yapısına terfi etmeleri gerekiyor:
Sadece 1 uzman yok. Birden çok uzman var.
Yenilik herkesten gelebilir, sadece uzmanlardan değil. Bu çok basit gibi gözükse de, co-creation metodolojisine geçmeyi düşünen şirketler için en büyük engellerden biri olabilir. Alçakgönüllü bir yaklaşımı belirleyerek kullanıcılarını sürece dahil eden, aynı zamanda kendi uzmanlıklarının farkında olan şirketler, sundukları deneyimin kalitesini artırmakla kalmayacak; sundukları ürün ya da hizmetlerin gerçek dünyadaki gerçek insanlara nasıl etki ettiğini özgün bir yöntemle anlama fırsatı yakalayacaktır.
Herkes yaratıcı olabilir.
Charles Leadbeater’ın We-Think adlı kitabında söz ettiği üzere, araştırmalar gösteriyor ki, farklı özelliklere sahip katılımcılardan oluşan gruplar, heterojen gruplara göre daha akıllı çözümler üretiyor. Gerçek hayatta paydaşlar ya da kullanıcılar tasarım sürecine katılmaktan çekinirler, çünkü kendilerinin birer tasarımcı olmadıklarını düşünürler. İyi bir moderatör bu önyargıyı ve tutukluğu ortadan kaldırmak için sürece farklı farklı bilgi ve deneyim birikimine sahip kullanıcıları dahil eder. Lego’nun Serious Play’i gibi teknikler özgüven artırımı konusunda destek olabilir; çünkü çoğu insan daha önce Lego’larla oynamıştır ve Lego’ları kullanarak birşeyler yaratmayı biliyorlardır. Böylece iç engellerini ortadan kaldırabilir, yeteneklerini ortaya çıkarabilirler.
Hepimiz dinleyebiliriz.
Doğru bilinen yanlışlardan biri şudur: “Sadece eğitimli araştırmacılar kullanıcılarla doğru şekilde konuşabilme yeteneğine sahiptir.” Fakat işin aslında, doğru bir iletişim metodolojisi ile herkes kullanıcı içgörülerinden beslenebilir ve öğrenebilir. İyi bir moderatör katılımcılara farklı görüşlere saygılı olmalarını ve değerlendirmek yerine anlamaya çalışmalarını öğütler. Böylece herkes yargılamak yerine katılmaya ve diğer katılımcılara empati kurmaya hazır hale gelir.
Co-creation metodolojisine geçiş
Bu metodoloji bütün projeler için doğru ve geçerli olmayabilir. Paydaşların katılımı gereklidir; iyi bir planlamaya ve açık görüşlü katılımcılara ihtiyaç duyar. Eğer herşey uygun durumdaysa aşağıdaki birkaç adım, takımın süreci başlatmasını kolaylaştırabilir:
Organizasyonunuzun hazır olup olmadığını değerlendirin
Bütün organizasyonlar müşterilerini tasarım süreçlerine dahil etmeye hazır olmayabilir. Tasarım takımlarının üyeleri “inovasyondan biz anlarız” diye düşünmekte ya da kullanıcılardan gelecek fikir ve önerileri kabul etmeye hazır olmayabilir. Uzun süredir gelen inanış ve yaklaşımları değiştirmek zaman alabilse de, co-creation metodolojisine geçmeden önce tasarım ekibinin buna hazır hale gelmesini sağlamakta fayda olacaktır.
Problemi ve bağlamı inceleyin
Kullanıcıları sürece dahil etmeden önce tasarım ekibinin bütün üyelerinin bu inovasyona ya da bu yeni tasarım sürecine neden ihtiyaç duyulduğunu anladıklarından emin olun. Takım üyeleri böylece, sürecin bir parçası olduklarını hissedebilir, kullanıcıları daha kolay kabul edebilir ve onlardan öğrenmeye hazır hale gelebilirler.
Kimleri dahil edeceğinizi değerlendirin
Co-creation sürecinin başarıya ulaşabilmesi için doğru katılımcıları davet etmek önemli bir rol oynayacaktır. Sürece farklı perspektiflerden katkı sağlayabilecek hedef kitlelerden farklı özelliklere sahip personaları bir oraya getirin. Teknik bilgiye ya da pazara yönelik bilgiye sahip olan iş paydaşlarını davet etmeye özen gösterin ve toplam katılımcı sayısını 12’den az tutun. Böylece verimlilik sağlayabilirsiniz.
Beraber üretme seansını dikkatlice planlayın
Co-creation süreçleri ancak iyi planlandığında verimli olur. Detaylı bir ön bilgilendirmek, belirli kilometre taşları ve hedefler belirlemek, katılımcıların beklentiler ve başarılı olma yolları konusunda bilgi sahibi olmasını sağlayacaktır.
Güçlü bir moderatörden destek alın
Farklı türden katılımcıları davet ettiğinizde moderasyon daha yüksek bir önem kazanır. Moderatörün tasarım metodları ve yaklaşımlar konusunda bilgi sahibi olması, katılımcılardan daha çok verim almayı kolaylaştıracaktır.
Aksiyon alın
Bir şirketin yapabileceği en kötü şey, co-creation sürecinde ortaya çıkan fikirleri yok saymaktır. Bulgular ve fikirleri değerlendirerek bir aksiyon almadığınızda zamanı ve enerjiyi boşa harcamakla kalmaz, katılımcıların kendilerini yoksayılmış hissetmesine de neden olursunuz. Aksiyon alarak ise, organizasyonunuzun kullanıcıların katkılarına değer verdiğini gösterebilir, daha da önemlisi, en değerli varlığınızdan, yani kullanıcılarınızın iç görülerinden en büyük verimi alırsınız.