Televizyonda reklama rastlayınca başka kanala geçmek ya da sesi kısmak ayıp karşılanır mı? Tabi ki hayır, yani bu tartışılmaz bile. Program yapımcıları çözüm olarak en heyecanlı yere reklam koyarak ya da başlıktaki gibi cümlelerle izleyicinin “kaçmasını” engellemeye çalışabilirler. Bunda da bir gariplik yok. Ancak konu internete geldiğinde, reklam gösterme/engelleme konularında, müzik ve film sektöründe olduğu gibi büyük bir etik tartışması var.
Alper Balkanlı, reklam engelleyicilerden “akıllı” gösterim modellerine, dijital reklamların bugününü ve yarınını SHERPA Blog için yazdı.
Ne durumdayız?
Display reklamlar (yani çok özetle banner’lar), içerik pazarlayan medya firmaları, kullanıcı kaynaklı içerik (UGC) networkleri, sosyal medya platformları ve arama motorları gibi firmaların gelirlerinin önemli bir kısmını oluşturuyor. Reklam verenler tarafından da severek kullanılmakta ve hiç de söylendiği gibi azalarak bitmiyor. Oysa ki mobil trafiklerin artık desktop trafiğini geride bırakmaya başladığına ya da ekran boyutları, bilgiye hızlı erişim beklentisi ve kullanıcının internet kotası gibi ekstra durumlarla boğuşan mobilde display reklamların sonunun geleceğine dair senaryolar hep var, ama olmuyor. Yani bannerlar, tıklanmasalar bile, sadece görünürlük elde etmeleriyle toplam reklam stratejilerinde halen etkisini koruyor.
Peki yayıncılar reklam engellenmesiyle nasıl mücadele ediyorlar?
Adblock gibi reklam engelleyici yazılımların kullanımı – dikkat, burada sıkıcı bazı rakamlar verilecektir – son 4 sene içerisinde her yıl %50 oranında katlanarak ilerlerken ve genel analizde %15’lere gelirken, yayıncı siteler de %25’lere ulaşmış durumda. Üstellik kullananların çoğu da genç ve yüksek gelir sınıfından. Bunlara bir de Apple-Google-Facebook kapışmasında iOS9’da reklam engelleyicilerin artık serbest kalması gibi tarihsel dönemeçleri eklersek; kullanıcılar, dijital ürün geliştirenler ve pazarlamacıları birçok noktadan sıkıştıran durumlarla karşılaşıyoruz. Bu noktada native reklamlar çözüm olabilir diye düşünebilirsiniz ancak bunun da üstesinden geliyorlar. Komik olan bir durum da, bazı adblock yazılımlarının engelledikleri reklam alanlarına kendi “daha efektif” ve “rahatsız etmeyen” reklamlarını pazarlıyor olmaları. “E bu resmen korsanlık!” da diyebilirsiniz ama, “Süper! Bana janjanlı reklam göstermesin zaten.” gibi, bunu bir hizmet olarak algılayıp çok beğenmek de mümkün.
Yahoo gibi “Adblocker kullanıyorsan benim servislerimi kullanamazsın” diyen de var, Bild gibi kullanıcılarının 4’te 1’i adblocker kullanan bir platformun “Reklam engellemeyi bırakın, bize üç-beş birşeyler atın size çok çok az reklam gösterelim” gibi düzenlemeler yapan da. Forbes kullanıcılarının yarısı bu tehditlerden sonra adblock yazılımlarını kapatmış. Slate bu durumu Bild gibi premium membership ile çözmeye çalışanlardan. Bloomerberg ise her kullanıcının rüyasını gerçekleştirerek, (yok, hayır, tüm reklamları kaldırmamışlar) reklamları dijital deneyime daha uygun, daha az rahatsız edecek şekilde ve büyük boşlukların arasında konumlandırarak, daha baştan “Bizim sitemizde adblock kullanmanıza gerek yok” demeye getiriyor.
Reklam gösterimi hakkında aslında bulunduğumuz noktayı ve kullanıcıların beklentilerini anlamak adına Ekşi Sözlük’ten şu başlık altında yazanlar ve etik tartışması oldukça etkileyici: Ekşi Sözlük Reklam Rezaleti. Konu; sayfayı normalden daha çok kaplayan reklam alanı, mobildeki daha zorlu yansımaları ve “Ee bu insanlar nasıl para kazanacak” şekline bürünen ifadeler. Aralarında “Yo! Adblock diye birşeyden haberin yok galiba dostum, ha?” gibi reklam sektörüne büyük darbe vurmaya hazırlanan yorumlar da var.
Siz reklamsız bir site karşılığında belirli bir üyelik öder misiniz? Belki platformlar bunu Adblock çıkmadan önce öngörüp kullanıcılarını alıştırabilir; bu sayede reklam engellemek korsan bir eylem değil, dijital ürünün bir özelliği olarak karşımıza çıkabilirdi.
Peki, ne yapmalı?
Sinema ve müzik sektörünün “bedavacılık” konusundan çok çekmişliği var ve yayıncılara gelir modeli konusunda, kullanıcı deneyimi ile ürün geliştirme metodları ile örnek olabilirler. Mubi ve Spotify, ücretsiz ulaşılabilen birçok içeriği hizmet olarak farklı paketleyebilmiş başarılı markalar.
Mubi ve Spotify, ürünlerini kullanıcı davranışlarına göre şekillendiriyor.
Mubi ve Spotify akıllı.
Onlar gibi olun.
Akıllı olun.
Makale görseli MarketingLand web sitesinden alınmıştır.