Siz, kullanıcı deneyimi tasarlayabilir misiniz?
Bence evet. Üstelik bir kullanıcı deneyimi tasarlamak sadece sizin değil, herkesin yapabileceği kadar basit.
Geçen hafta bir gün, Yakup (ben ona ‘patron’ diye sesleniyorum) toplantı dönüşünde beni yaşadığım yerin yakınlarında bir yerde bıraktı. Trafiğin (şans eseri) sakinliğinden yararlanarak bir taksiye binip evime ulaşmak istedim. Taksiye bineceğim caddeye yürürken gelen taksiyi gördüm, elimi kaldırdım ve taksi yavaşça durdu. Taksiye bindiğimde bu kadar düzgün bir taksi şöförüyle – özür diliyorum, ulaştırma görevlisiyle – karşılaşacağımı tahmin edemezdim.
Taksiye bindiğimde, adını sonradan öğreneceğim Oğuz Bey nasıl olduğumu sordu. Gayet iyi olduğumu söylerken bunun enteresan bir deneyim olacağını anlamamıştım. Günümün nasıl geçtiğini sordu. Bolca toplantıya katıldığım bir gün olduğundan bahsettim. Şöyle cevapladı:
“Öyleyse sizin için güzel bir müzik açayım. Siz dilerseniz gözlerinizi kapayın ve yolculuğun keyfini çıkarın. Trafik sakin, hava güzel. Siz lütfen keyfinize bakın. Dilerseniz, 1 taneyi geçmemek şartıyla sigara içebilirsiniz. Bu arada kıyafetim için kusura bakmayın. Eşim rahatsızlandı ve onu hastaneye götürdüm. Eve gidip üstümü değiştirebilirdim ama yetişemeyeceğimden endişe ettim. Bu işi 2 yıldır yapıyorum ve ilk kez bu şekilde direksiyon başına geçmek durumunda kaldım. Kusura bakmayın lütfen.
Ben aslında karşıda (Avrupa yakasında) çalışıyorum ama bu tarafa yolum düştüğünde hiç şikayet etmiyorum. İşim dünyanın en güzel işi ve severek yapıyorum.”
Sigara teklifini teşekkür ederek yanıtladım. Canım istemiyordu. Yola devam ettik. İşini severek yapmasının ne kadar güzel olduğundan söz ettim.
Şöyle devam etti:
“Evet, işimi severek yapıyorum çünkü önyargılardan bağımsız, birbirinden güzel insanlar tanıma ve onlarla sohbet etme fırsatı buluyorum. Arkadaşlarımdan işini yapmaktan mutlu olmayanlar var. Onlara işlerini sevmemelerinin normal olduğunu söylüyorum. Eşofmanlarıyla, yataktan kalktıkları gibi direksiyon başına geçiyorlar. Saçlarının ve sakallarının çizgileri birbirine karışmış. Konuklarını olumsuz bir tavırla karşılıyorlar. Eğer ben öyle davransam bu arabayı sırtımda taşırım. Oysa ben işimi çok seviyorum.”
“Ne kadar güzel. Keşke herkes işini sizin gibi severek yapsa” diye yanıtladım. Konuşmamızın bir yerinde Anadolu yakasını çok iyi bilmediğinden; bu tarafa geçtiğinde müşterilerine, eğer olur da yolu fark etmeden uzatırsa 1 lira indirim yapacağını baştan söylediğinden söz etti. Konuşma ilerledikçe kendimi daha az takside hissetmeye başladım. İtiraf edeyim, araçta bir yerlere gizlenmiş küçük bir kamera olduğunu ve bunun bir sosyal deney olduğunu düşünmeden edemedim.
Yolun bir noktasında tereddüt ettiğini fark ettiğimde sağa dönmesini rica ettim. Geldiğimiz yolu kısık sesle tekrarlayarak öğrenmeye ve aklında tutmaya çalıştı. Bunu fark ederek bunun aslında daha sık kullanılan başka bir yolun uzantısı olduğunu söyledim. Teşekkür etti. Bu saatlerde trafik yoğunluğunun daha az olacağını tahmin ettiğim bir kestirmeye yönlendirdim. Aynen tahmin ettiğim gibi yol bomboştu. Ben daha fark etmeden “Konuklarım bir tek özelliğimden şikayet ediyorlar. O da yavaş gitmem. Bu konuda bir şey söylerlerse onlardan daha değerli bir şey olmadığını söylüyorum” diyerek güldü.
Duraktaki arkadaşlarına kitaplar getirdiğini ve onları okumaya yönlendirdiğini şöyle anlattı: “araçlarına bir konuk geldiğinde onlarla siyaset hakkında konuşmamalarını söylüyorum. Çünkü bilmiyorlar. Eğer bu konuda konuşabilmek istiyorsanız önce öğrenmeniz gerekiyor diyerek onlara siyasi kitaplar getirdim. Biraz göz atıp kitapların çok ağır olduğunu söylediler.” diyerek güldü.
Yolu yarılamışken, biraz yorgun gözüktüğümü söyleyerek o gün kafamı dağıtmamı sağlayacak sakin bir şeyler yapmamı öğütledi. Önerisi için teşekkür ettim. Gerçekten bunu hiç düşünmemiştim. Sıra akşam nasıl dinleneceğimi düşünmeye henüz gelmemişti.
Eve yaklaşırken, o gün hiç yürüyüş yapma fırsatı bulup bulamadığımı sordu. Çok az yürüdüğümü, günün çoğunu toplantılarda, kalan zamanın büyük çoğunluğunu da araçta yolculuk yaparak geçirdiğimi söyledim. “Bugün kendinize bir imkan yaratıp en azından 20 dakika kadar yürüyüş yapın. Tek yapmanız gereken 5 kere derin nefes alıp vermek” dedi. ‘Peki, öneriniz için teşekkürler’ dedim.
Evimin olduğu sokağa geldik. Ücreti uzattım. Paranın üzerini almaya niyetim yoktu, ama yanlış anlayabileceğini düşünerek almamak konusunda ısrar da etmedim. Paramın üzerini vermekte gecikmedi. Tanıştığıma sevindiğimi söyleyerek ve yolculuk için teşekkür ederek araçtan indim. Kornayı kimseyi rahatsız etmeyecek kadar kısa çaldı. Taksi uzaklaştı, ben de bu yazıyı yazmayı düşünerek evimin kapısına doğru yürüdüm.
Bir servis sağlayıcısı olarak Oğuz Bey, devasa cümleler kurmaya çalışıp boğulmadan, sadece küçük detayları iyileştirerek, kullanıcısının yaşayacağı deneyimi yepyeni ve farklı bir deneyime dönüştürebiliyorsa bunu herkes yapabilir.
Yazımı üzerinde 1-2 dakika düşünmenizi istediğim bir soruyla bitireyim:
Bugün, parçası olduğunuz bir deneyimi iyileştirmek isteseniz nereden başlardınız?
Kullanıcı deneyimi tasarımcı öğrencisi olarak, kafede garson çalıştığım günler çıldırıyorum. Adamlar hiç i düşünmüyor (personel yada müşteriyi yada daha fazlasını). Oysa daha mükemmelini yarata bilirler… sosyal deney olmadığına sevindim
**Öğrencisiyim ve kafede çalıştığım zamanlar…. Cümle böyle olması lazım
Çok etkileyici bir yazı olmuş elinize sağlık
Güzel sözleriniz için çok teşekkürler!