Tasarım, problem çözmektir. Bu doğru. Öte yandan, oldukça büyük problemlerimiz olduğu da aşikâr. Problemleri tanımlamakta mı başarısızız, yoksa çözümü uygulamakta mı? Yanlış giden ne? Bir başka deyişle; bunca bilgi, deneyim ve teknolojiye rağmen hepimiz için daha iyi bir dünyayı neden hâlâ tasarlayamadık?
Bu konuda söylenebilecek onlarca, yüzlerce, hatta belki milyonlarca şey var. Evet, insan evladı olarak problemleri doğru tanımlamakta yeteri kadar başarılı olamayabiliriz. Evet, çözümü uygulama aşamasına geldiğimizde beceriksizliğimiz tutuyor olabilir ya da gerçekçi olmak istersek; ayaklarına basmamızı istemeyen birileri sistemi, doğruyu uygulamaya çalışanların aleyhine çalıştırıyor olabilir. Peki, bunun için sistemi mi, çıkar sahiplerini mi suçlamalı, yoksa tasarımcılar olarak kendimizi mi?
İnovasyon mu, statükoyu yıkmak mı?
Çözüm; kökenimiz, eğitim geçmişimiz, profesyonel deneyimimiz ya da kişisel ilgi alanlarımız ne olursa olsun ancak; kendimizin de birer tasarımcı olduğunu görmeye başladığımızda gerçekleştirilebilir olacak. Artık cesaretimizi kuşanıp yüzleşmemizin zamanı geldi: Doğduğumuz günden beri, yaşadığımız her an, dünyayı diğerleriyle beraber tasarlıyoruz. Tasarlıyoruz ama ne bunun farkındayız, ne de bunu nasıl yapacağımızı biliyoruz. Belki de bizi; yani farklı ırklardan, farklı kültürlerden ya da farklı mesleklerden milyarlarca insanı; unvanı “tasarımcı” olan tasarımcılardan ayıran, onları tasarımcı, bizi ise “sıradan insan” yapan şey bu: Ne için, nasıl ve ne tasarlayacağımızı bilmek ya da bilmemek. İşte bütün mesele.
Bu içerik ücretsiz!
Okumaya devam etmek ve SHERPA Blog okuru olmak için aşağıdakilerden birini seç. Her hafta yenileri eklenen yüzlerce içeriğe ücretsiz ve sınırsız eriş.
Bilgiden değişim ve dönüşüm doğurmak ise kolay değil. Zira dünyaya gelirken zihnimizi, bedenimizi ve yetkinliklerimizi nasıl kullanacağımızı anlatan bir kullanım kılavuzu sağlanmıyor. Öyleyse sorgulamak, keşfetmek, denemek, başarmak ve kimi zaman yanılmak ve bunu herkesin yapabilmesini mümkün kılmak için olumlu ve olumsuz yanlarıyla deneyimlerimizden öğrendiklerimizi aktarmak zorundayız. Öyle de yaptık ancak belli ki bugüne kadar yaptıklarımızda bir eksik ya da bir yanlış var. Öyle ki, dünya üzerinde yaşamın sürdürülebilirliğini korumaya yetemiyoruz, bilgimiz ve yöntemlerimiz istediğimiz sonucu vermiyor ve bunu ne yazık ki çok geç anlıyoruz. Bir diğer problem de bu. Deneyimlerimizin olumlu sonuçlarını da, olumsuz sonuçlarını da kısa zaman içinde gözlemleyebilsek, doğruyu ve yanlışı daha erken fark eder ve sonraki adımlarımızı bu deneyimlerimize göre şekillendirebiliriz. Peki, bunu nasıl yapabiliriz?
Bir çözüm önerisi: Yıkıcı tasarım yöntemi
Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) 2016 yılında “Bilim ve İnovasyon Alanında Yerküre Şampiyonu” ilan etmeye layık bulduğu Avusturalyalı bilim insanı Dr. Leyla Acaroğlu’nun bu konuda yaptığı çok önemli çalışmalar ve paylaştığı çok önemli bilgiler var. “Kağıt mı, plastik mi? Çevresel folkloru yeniden düşünmek” adlı TED konuşmasıyla “Kağıt kullanırsak çevreye daha az zarar veririz” ezberimizi bozarak bizi sorgulamaya iten Acaroğlu, çözümün bir yeniden düşünme ya da yeniden öğrenme pratiğinden geçtiğini savunuyor ve buna yıkıcı tasarım yöntemi (disruptive design methodology) adını veriyor.
Peki ama, yıkmanın inovasyondan ne farkı var?
Acaroğlu şöyle açıklıyor: “İnovasyon, bazı şeyleri hafifçe ayarlamak ve bazı şeyleri birazcık farklı yapmak anlamına geliyor; yıkmak ise, yeni bir şey tasarlamak suretiyle statükoyu eski ve geçersiz kılarak yeniden hayal etmek.” ve devam ediyor;
“Dünyanın, derine gömülü tohumlardan mevhum statükoyu kasıtlı olarak ve kafa yorarak yıkmaya gönüllü, daha fazla değişim öncüsüne ihtiyacı var. İnovasyon kenarda kalan şeyler üzerinde çalışmak için faydalı olabilir ama benim kurmakla ilgilendiğim şey eleştirel, bilişsel ve pratik araçlara sahip olan ve bu araçları anlamak, müdahale etmek ve küresel olarak pozitif etkiyi harekete geçirmek için kullanan yaratıcı ‘değiştiriciler’den oluşan bir hareket.
Daha iyi açıklamak gerekirse; bu yaklaşımda ‘yıkmak’ terimi, bir problem arenasına, bilinen bileşenlerden daha derine ulaşacak şekilde dalarak müdahale etmeyi ve böylece, problemi besleyenin ne olduğuna yönelik sistemli bir anlayış geliştirmemizi mümkün kılacak şekilde tetkik edebilmeyi ifade etmek amacıyla kullanılıyor. Bunu takiben, sistem haritalama gibi teknikler uygulayarak müdahale noktaları belirlenebiliyor ve problem arenasının statükosunu kaydıran tasarımlar yaratılabiliyor. Bu yaklaşım, çıktıların etkili, adaletli ve sürdürülebilir olduğundan emin olmak amacıyla, pozitif müdahalelerle herhangi bir problem arenasını yıkmaktan ibaret.”
Yıkıcı tasarım yöntemi nasıl işliyor?
Yıkıcı tasarım yöntemi, her biri kendi içinde bir sırayla ve bir döngüyle gerçekleştirilen ve MLB (Mining, Landscaping, Building) — Madencilik, peyzaj ve inşa etme adı verilen 3 fazdan oluşuyor.
İlk faz madencilik. Meraktan ve keşfetmekten oluşan bu fazda, derin katılımlı araştırmalar yapılırken “çözme ihtiyacı” askıya alınıyor. Düzen empoze etmek yerine, karmaşık sistemlerin özündeki kaosu benimsiyoruz. Bu fazın araçları: Araştırma, gözlem, keşif, merak, şaşkınlık, katılımcı aksiyon, sorgulama, veri toplama ve içgörü.
İkinci faz ise peyzaj. Bu fazda, ilk fazda ortaya çıkardığımız her şeyi alıp bir araya getirerek sistem haritalama ve keşif ile genel peyzaj görünümü oluşturmaya çalışıyoruz. Peyzaj, bağlantılar oluşturma düşünce yapısından ibaret; böylece dünyayı, tekrar birleştirmeye çalıştığımız bir yapboz (puzzle) olarak görüyor ve problem arenasını kuş bakışı görüşle başka bir perspektiften inceleyebiliyoruz. İçgörüler topluyor ve sistemde değişime kaldıraç etkisi yapabilecek müdahale noktalarını tanımlıyoruz. Bu fazın araçları: Sistem haritalama (kümeler, iç içe geçen çemberler vb.), dinamik sistem keşfi, sentez, ortaya çıkarma, tanıma, içgörü toplama ve müdahale noktası tanımlama.
Üçüncü faz ise inşa etme. Bu, sistem içindeki potansiyel müdahale noktaları üzerinde farklı tasarım fikirlerinin gelişimine izin veren yaratıcı fikir üretme fazı. Amaç problemi çözmek değil, problem arenasını evrimleştirmek ve böylelikle statükoyu kaydırabilmek. Bu fazda, bir tasarım sürecinden ilerliyor ve yapacağımız müdahaleye en iyi çıktıyı verecek çok çeşitli fikir bulma ve prototipleme araçları kullanıyoruz.
Problemlerden kaçınmak yerine onları sevmeyi öğrenmeliyiz
Bu metodolojiyi farklı kılan, problemle olan etkileşimi. Bize, problemlerden kaçınmak ya da onları yok saymak yerine, problemi sevmeyi ve konunun özüne dalmayı öğreten bu metodoloji, problemin özündeki konular arasında gezinerek görmesi pek kolay olmayan fırsatları görmeyi ve kendi etkimizi kullanarak özgün ve farklı çözümler tasarlamamızı mümkün kılıyor. Bu sistemle ilgili detaylı bilgiye disruptdesign.co adresinden ulaşabilirsiniz.
Problemleri tekil olarak ele alma ve “gidermeye çalışma” yöntemi bize olumlu sonuçlar sunmadı değil ancak; yeterli olmadığını biliyor, hatta bu yetersizliği gündelik hayatımızda deneyimliyoruz. Dünyayı herkes için daha iyi bir yer haline getirme amacına, problem parçacıklarına odaklanmak yerine sistemdeki problemli alana ve iç sistemlere daha farklı perspektiflerle bakarak ve yaratıcı tasarım metodolojilerinden faydalanarak ulaşabiliriz.
Sistem odaklı düşünme (systems thinking) ise tam olarak bu noktada anlamlı hale geliyor ve karmaşık problemleri çözmek için kullanabileceğimiz en güçlü araçlardan biri. Doğru metodolojileri ve doğru araçları kullanmak, bütün sistemi çoklu perspektiflerden görmeyi ve farklı zihniyetlerde değişimi mümkün kılıyor.