Aydın ilk kez 2010 yılında, tek kişilik paramparca.com’a yatırım yapıyor. Üretimine son verilmiş stoklu ürünlerin indirimli fiyatlarla satıldığı bir plaform. Geçmişteki zorlu günleri ilginç bir öğrenme deneyimi olarak gören Aydın’a göre; tek bir kişiye yatırım yapmak, özellikle de işin katma değeri herhangi biri tarafından kolaylıkla kopyalanabilir olduğunda, oldukça büyük bir risk. Bununla birlikte, insanların fikirden önce geldiğini de keşfediyor. Vizyon ya da strateji eksikliğinin muhakkak, küçük ya da büyük, bir felaketle sonuçlandığını düşünüyor. Ona göre; alın terinizle kazandığınız parayla yatırım yaptığınızda iki kat daha tedbirli oluyorsunuz ve çok daha derin bir öğrenme oluyor yaşadığınız.
Hiçbir şey, başlangıçta alınan derslerin yerine geçmiyor. Dolayısıyla, sonraki yatırımlar çok daha iyi değerlendiriliyor. Evreka, yatırım yaptığı bir sonraki startup. Onları, 2 yıl önce Ankara’daki Cyberpark’ta gerçekleştirdiğimiz ilk Pirate Summit’in ön seçiminden hatırlıyorum. Oldukça istekli ve büyük bir takım. İkinci ya da üçüncü sırayı almışlardı ve bir potansiyel taşıdıkları aşikârdı. Dört kurucudan oluşuyor ve giderek güçleniyorlar. Aydın’ın finansal yatırımı bir şey ancak; o, Evreka için, kendi şirketinden kazandığı para ile yatırım yapmanın ötesine geçti. Başka herhangi bir yatırımcı size, risk sermayesi, zarar görmeden kaybedebileceğiniz paranın yalnızca %10’u olduğu sürece bunu yapmamanızı söyleyecektir. Ancak Aydın yaptığı işe tüm kalbiyle inanıyor ve paranın yanında zaman ve iş gücü yatırımı da yapıyor. Sahip olduğu tüm bilgiyi ve bağlantılarını bu genç takımla paylaşıyor. Ne şanslılar ki Aydın, birçok startup için büyük bir eksiklik olan yönetim yeteneğine sahip. Şirketin vekil CEO’su gibi değil ancak oldukça empatik bir yolla; hem bir yatırımcı hem de bir mentor gibi yaklaşıyor onlara — ki bu bence oldukça önemli.
“Startup’lar konusunda başlangıç aşamasında”; Aydın kendisini böyle tanımlıyor. O, az sayıdaki — ve bildiğim kadarıyla Ankara’daki tek — tohum yatırımcılardan biri. Bu konuda neden yalnız olduğu yönündeki sorumu, Ankara’da iyi startup’lar olduğu ancak; Türkiye’nin hastalığı olarak kabul edilen gayrimenkul yatırımcılığı dışında — iyi yatırımcılar olmadığı şeklinde yanıtlıyor. En basit tanımıyla, iş ve kültürel zekâ muhafazakâr. Yenilikçi fikirlerle ilgili bir eksiklik yok ancak, bu fikirler çoğunlukla “yaşlı”, evli, çocuklu profesörler tarafından geliştiriliyor. Bu insanlar risk almak istemedikleri için de bu fikirlerin tamamı “evde kalıyor”. Öte yandan, yatırımcılar da risk almak istemiyor. Burada yine, bir şeyleri ileri götürmek için çabalayan, hareketli bir topluluğun eksikliği ortaya çıkıyor. Herkes kendi dalında, kendi ağacında kalıyor. Hiçbir kuş, diğer ağaçları ve dalları keşfetmek için uçmuyor. Büyümeyi reddeden bir orman. Ayrıca dil de büyük bir sorun Aydın’a göre. İngilizce dilince yazmak sorun olmayabilir ancak söz konusu konuşmak olduğunda büyük bir sessizlik açığa çıkıyor. Karşımdaki yine aynı senaryo: Aydın, okul eğitiminin bir bölümünü yurt dışında geçirdi, dolayısıyla İngilizce onun için bir problem teşkil etmiyor ve bunun sonucunda geniş bir bakış açısında sahip. Diğer bir eksiklik de mentorlar; Ankara’da bulmak oldukça zor ve bu durum, hareketli bir topluluğun eksikliğinin de göstergesi. Elbette bazı inisiyatifler var ancak oldukça az, küçük ve fazlasıyla geleneksel.
Yeterince tuhaf olansa, Aydın’ın iletişimde olduğu startup’ların — korkarım uluslararası bir fenomen olan — kendilerine gereğinden fazla değer vermek gibi ilginç bir alışkanlıklarının olması. Kelimenin tam anlamıyla, parasını kullandıkları yatırımcıların varlığı, ayağa kalkıp ceplerini açmak konusunda onları ikna etmeye yardımcı olmuyor. Aydın, tamamen kendi çabasıyla, oldukça aktif şekilde startup’ları izliyor ancak tüm saygımla belirtmeliyim ki bu tek kişilik bir gösteri. Aydın gibi daha pek çok insan olmasını dilerdim ancak bu, akla gelebilecek en riskli maceraya benziyor. Aynı zamanda kendi şirketini de yönetirken sergilediği tüm bu çaba tamamen saygı duyulası. O, merkezinde inovasyon bulunan, teknoloji odaklı startup’ların büyük bir takipçisi; çok sık gördüğümüz, kopyala/yapıştır fikirlerin değil. Örneğin, üniversitelerde şahane şeyler oluyor: Drone’larla ilgili geliştirmeler gibi, ancak bu çalışmalar çoğunlukla Savunma Sanayii odaklı. Bununla birlikte, teknokentlerin çoğu nitelikten ziyade nicelikle ilgileniyor.
Bu durum, Türkiye’deki girişimcilik sahnesiyle ilgili bir diğer önemli konuyu önümüze getiriyor: Siyasi koşullar. Bu anlamda stabil koşulların, daha iyi ve daha fazla startup ortaya çıkarmak konusunda çok daha sağlıklı bir ortam sunduğu gerçeği hiçbirimiz için şaşırtıcı değil. Bu tespit, en az siyasi koşullar kadar ekonomik koşulları da içeriyor. Bugün, müşterilerin, belirlenen vadede ödemediği alacaklarla ilgili büyük problemler yaşanıyor. Tedarikçiler de beklemek zorunda kalıyorlar ki bu da rezervleri bulunmayan küçük işletmeleri, bankalardan kısa vadeli kredilere olan yüksek bağımlılık nedeniyle öldürüyor. Kısacası, bu koşullarda nakit konusu KOBİ’leri öldürüyor. 200 gün sıra dışı bir durum değil. Bu sorunu AB’den de hatırlıyorum — ancak AB’nin bir yasa ile vade tarihinin 60 gün olduğuna karar verdiği zaman çok mutlu olduğumu da hatırlıyorum. Bu durum, tek seferlik bir müşteri için güzel, ancak düzenli müşterilerle çalışırken oldukça zorlayıcı.
Derken başarı sorusuna geldik. Kahvelerimiz de bitmişti. Ancak ne Aydın ne de ben, boş kahve fincanlarına bakarak geleceğe dair tahminlerde bulunacak kişiler değiliz. Dolayısıyla, Aydın bana kişisel, yaşayarak tecrübe ettiği görüşünü açıkladı: İş hayatında başarı, yatırımın iyi bir şekilde geri dönmesidir. Kesinlikle anlamlı. Ancak sadece paranın geri dönüşünden fazlası var. Aydın, bahsettiği başarıya giden yolda sürece aktif biçimde dahil olmak istiyor. Elini taşın altına sokmak, çözümün bir parçası olmak ve problemleri aşmak istiyor. Daha iyi bir geleceğe odaklanmak, değer ve istihdam yaratmak konusundaki vaadi olarak gördüğü için, başarının toplumsal yönü üzerinde yoğunlaşmaya çok hevesli. Kişisel başarı söz konusu olduğunda ise ailesine odaklanıyor. Eşi ve iki oğlu için birikim yapıyor. Aydın, onlar ve kendisi için daha sakin bir yaşam ve daha iyi bir gelecek yaratmak istiyor — ve kesinlikle daha güvenli. Hiçbir şey yapmıyormuş gibi bir sakinlik değil de; şu anda bu konuda hararetli bir dönem yaşadığımız için, duygusal bir bakış açısıyla sakin bir hayat.
Açık olan şu ki Ankara’nın, startup dünyasına başlangıç girişimi için, Aydın gibi daha çok insana ihtiyacı var. Onun, bu ekosistemi inşa etmek için çabalayan tek kişi olmadığını biliyorum fakat alın teri dökerek kazandığı parayla startup’lara yatırım yapan ve bunun da ötesine geçen çok az insandan biri olduğunu biliyorum. O, oldukça bilinçli bir şekilde, yaptığı işe tüm kalbiyle inanan biri. Seninle sohbet etmek harikaydı Aydın.
*Bu röportajın İngilizce orijinali 21 Kasım 2016’da yayınlanmıştır.