Seda, uzun bir süre boyunca İstanbul’daymış. Koç Üniversitesi’nde aldığı Uluslararası İlişkiler eğitiminden sonra, 3 yıl kadar bir ajansta çalışmış ve daha sonra aile şirketine dahil olmak üzere İzmir’e dönmüş. Ailesi, dikkate değer bir portfolyoya sahip olan turizm şirketi Kayak Group’un sahibi. Seda, Ekonomi Üniversitesi’nde Avrupa İlişkileri alanında bir yüksek lisans eğitimi de almış. İşi devam ettirmek için hiçbir eksiği yok. EGİAD’da görev almaya ise 24 yaşında başlamış. Her ne kadar bir STK’da görev almak için genç bir yaş gibi gelse de, yaptığı çalışmalara baktığınızda gayet mantıklı geliyor. Üstüne üstlük erkeklerin egemen olduğu bir ortamda bulunmak, işi daha da zorlaştırıyor. Çalışkanlığı ve aktifliği sayesinde Başkan Yardımcılığı görevinden Başkan rolüne kısa sürede yükselmiş. Hedefi, o sıralarda çok bölgesel bulduğu EGİAD’a uluslararası bir boyut kazandırmakmış ve ilk adımları da vakit kaybetmeden atmış: İç organizasyonda tepeden aşağı yaklaşımını azaltmak, ulusal ve uluslararası organizasyonlarla olan ilişkileri geliştirmek ve üyeleri daha profesyonel bir anlayışla yönetmek. Geriye dönüp baktığında, sonuçlardan oldukça memnun.
Geçen yıl, EGİAD üyeleriyle birlikte EGİAD Melekleri adındaki melek yatırım fonunu kurmuş. Amaçları İzmir’deki girişimcilik ekosistemini zenginleştirip geliştirmek. Bu yatırım aracına ek olarak EGİAD, KOSGEB’le birlikte çalışarak girişimcilik eğitimleri organize ediyor. Bütün üniversitelerle iletişim kurarak yerel girişimleri buluyor ve destekliyorlar. Melisa İçmeç, girişimlerle ilk görüşmeleri gerçekleştiriyor. Daha önce belirttiğim gibi, İzmir’de henüz emekleme aşamasında olan girişimcilik nedeniyle ilk iki yatırım İstanbul’dan girişimlere gidiyor: KolayİK ve İyiSahne. Toplam yatırım tutarı ise 200.000TL.
Neden İzmir’den hiç startup olmadığını sorduğumda ise hiç duraksamadan yanıtlıyor: şu an bölgede startup fikirlerinin doğduğu tek yer üniversiteler, fakat onlar da yenilikçi fikirlerden yoksunlar. Merak eksikliği de cabası. Eğitmen ve profesörlere baktığımızda ise iş yaşamına dair deneyim eksikliğini görüyoruz; sahip oldukları tek yeti akademik yaklaşımları. Bu da, bana göre, yeni bir durum değil.
Seda, birer rol modeli olarak ebeveynlere de dikkat çekiyor. Kendisi, aile işindeki 4. kuşak ve ebeveynlerinin de birer girişimci olmaları nedeniyle kendisini şanslı görüyor.
İzmir’deki ekosistemi nasıl geliştireceğimiz ise bir sonraki sorum. Seda, yüksek maaşlı işler konusunda İstanbul’un hala en iyi olanakları sunduğunu belirtiyor — Ankara da onu takip ediyor. İzmir ise bir ada gibi; yaşamak için en iyi yer, açık fikirli, modern fakat aynı zamanda kadınların çoğu çalışmıyor. Eğer doğru anladıysam, Sex and the City gibi bir tablo çiziyor. İzmir’deyken bir alışveriş merkezine uğramıştım; teras katındaki mekanlarda keyifle vakit geçiren birçok genç kadın gördüm. İstanbul’daki durum ise bununla zıt; alışveriş merkezleri, iş toplantıları yapmak için bir araya gelen iş insanları arasında çok popüler. Kendimden örnek verecek olursam, ben çoğu toplantımı Kanyon’da, sıkça Le Pain Quotidien’de gerçekleştiriyorum ve gittiğimde çevremde benzer şekilde toplantılar yapan birçok insan görüyorum. Dolayısıyla, İzmir’de karşılaştığım manzarayı da düşünce, Seda’nın kesinlikle haklılık payı var.
Kemeraltı isminde bir projeden de söz ediyor. Bu proje uzun zamandır masada fakat henüz alınan bir sonuç yok. Projenin hedefi, startuplar ve girişimciler için bir merkez olmak. Üstelik, İzmir “aile işi” yaklaşımından da mustarip. İnovasyon yoksunluğu ve profesyonel tutuculuk da mevcut, öte yandan yatırımların çoğu halihazırda emlak sektörüne yönelik. Bir diğer dönüşüm ise, alışverişin cazibe merkezi Alsancak’da 220 mağazanın boş olması. Bunlardan bazılarının alışveriş merkezlerine taşınmış olduğu bir gerçek ama tabii hepsi değil.
Başkanlık ettiği iki yönetim kuruluna yönelik enteresan bir durum daha var. İlki X ve Y jenerasyonlarını ve çalışanları barındırıyor. Sadık ve sorumluluk sahibi bireyler. İkincisi ise daha genç insanlardan oluşuyor. Seda, ikinci grubun daha “ben” odaklı olduğunu ve eğlenmenin onlar için daha önemli olduğunu gözlemlemiş. Bilgisizlikle ilgili söyledikleri ise beni derinden etkiledi. Bunu genç girişimlerle görüşürken ben de fark ediyorum, fakat bu durum, mentorlar ve emlak sektörüne çakılıp kalmış olan yatırımcılar için de geçerli.
Yukarıdakileri özetleyecek olursam, İzmir’in bir duruş problemi olduğunu, hatta bir kimlik bunalımı yaşadığını söyleyebilirim. Politik olarak İzmir ülke içinde bir istisna. Muhalefet partisi tarafından yönetiliyor ve bu nedenle, vizyoner bir bakışla uzun vadeli kararlar alıp uygulamaya geçmek kolay değil. Bu şehir tıpkı ebeveynlerinin kökenlerini araştıran bir yetim gibi. Her ne kadar denizcilik, tarım ve üniversiteler İzmir için büyük potansiyel oluşturuyor olsa da, bir türlü sonraki sürüme geçilemiyor. Yine de Seda umutlu; İstanbul ve Ankara’dan sonra olsa da, olumlu değişimlerin önünde sonunda İzmir’e de geleceğinden emin. EGİAD’daki rolünü, danışmanlar kurulunun bir üyesi olarak devam ettirmede kararlı, hatta İzmir’i rayına sokmak için başka sorumlulukları üstlenmeyi de düşünüyor. Daha 40 yaşına basmadan evli ve çocuk sahibi bir kadın olarak hem İzmir hem de Ege Bölgesi konusunda tutkulu ve inançlı.
Aile şirketine dönüşünü sorduğumda, turizmin en büyük darbeyi 2017 yılında alacağını söyledi. Ona göre, daha şimdiden %60’lara ulaşan bir küçülme söz konusuyken, toparlanmaya dair bir umut için 2018’i beklemek gerektiğini söylüyor. Tabii eğer politik ve ekonomik durum nispeten stabil bir hale gelirse, ki bu da, bana göre Türkiye özelinde oldukça büyük bir varsayım.
Röportajımızı sonlandırırken kendisi için başarının tanımını sorduğumda, aksiyon alınan konuda olumlu etki sağlamak ve değişimi yaratabilmek diye yanıtladı. Özellikle, kadının işte ve politikadaki rolüne kalben çok yakın. Dört yıl süren başkanlık sürecinin ardından geriye dönüp baktığında oldukça olumlu hatıralardan bahsediyor ancak işin henüz bitmediğinin de oldukça farkında. Zamanının neredeyse tümünü EGİAD’a ayırdığı bir sürecin ardından, aile şirketi ile ilgili yeni maceralara doğru yelken açmaya başlamış bile. Geleceğe hazır olmak amacıyla oluşturduğu üç yıllık bir yeniden yapılanma planı var. Seda’nın tutku, plan ve itici güc konusunda eksiği yok! Kendisi de oldukça çalışkan birisi olan dedesinin izinden gidiyor ve tıpkı babası gibi topluma katkı sağlamak istiyor, öte yandan ise aile içinde Ege bölgesini daha iyi bir yer yapmak için en çok çalışan kişinin kendisi olduğunu da itiraf ediyor.
İleride ismini daha çok duyacağımızdan hiçbir şüphem yok.
*Bu röportajın İngilizce orijinali 9 Ocak 2017’de yayınlanmıştır.