Tasarım Odaklı Düşünce’nin (Design Thinking) tarihi
1980’lerin sonlarında Harvard, Stanford, MIT gibi dünyanın önde gelen akademik kurumlarında, tasarımcıların kullandığı ‘‘Design Thinking’’ bakış açısı ve tekniklerin tasarım dışındaki alanlara da entegre edilebileceği konuşulmaya başlandı. İş dünyasının bu yaklaşımla tanışması ise 2000’li yılların başlarını buldu. Globalde Google ve Apple gibi yenilikçi kurumların Design Thinking’i benimsemeleri ile beraber metodolojinin farklı sektörlerde kullanımı hızla yaygınlaştı. Hiç kuşkusuz ki, bu metodolojinin popülerleşmesi teknolojinin ekonomik ve sosyal hayata katmış olduğu değerler ile olmuştur. Bu anlamda, bu gün hayatımızın vazgeçilmezi hale gelen özellikle de akıllı cihazların birçoğunda ve yeni nesil yazılım ürünlerinin gelişim süreçlerinde tasarım odaklı düşünce yaklaşımını bulabilirsiniz.
Çerçevesi ve kapsamı
Tasarım odaklı düşünce temelinde birçok yaklaşımı barındıran insan odaklı bir düşünce sistemidir. Temel olarak insanı ele alan ve insanı geliştirerek ve anlayarak başlayan, sonunda çözümleri tam da o insanlara göre olan süreçtir. Tasarım odaklı düşünce, insan merkezli tasarım ve kullanıcı deneyimi gibi süreçleri içerisinde barındırır. Tasarım odaklı düşüncenin en doğru tanımı gerçek ve hedef odaklı çözüm sürecidir.
İnsanların hedefleri ve amaçları ile onlara üretilecek olan deneyimin bir noktada buluşması gerekmektedir. Hedef ve amaçlardan kastımız, kişinin başarmak istediği şeyler ve bunu başarırken ya da başardıklarında hissettikleridir. En sonunda çözüm ya da ürün üretilip kullanılmaya başlandığında bir duygu üretimi de söz konusu olacaktır. Aslında odaklanılması gereken konu bu yeni deneyim ve duygu olmalıdır; bu hedeflere ulaşmak için kullandıkları yöntemler değil. Aslolan, kişinin bu yöntemleri kullanarak, sonucunda ulaşacakları hedefler ve hissedecekleri şeylerdir. Kişinin hedeflerine en iyi şekilde ulaşmasını sağlamalı ve ona en iyi deneyimi yaşatıp, sonucunda en güzel hissiyatı hissettirmelisiniz.
İnsanlar hedefleri ve amaçları konusunda net olmayabilirler. Öncellikle onlara amaç ve hedefleri ile doğrudan buluşmaları için yardım etmelisiniz. Bu kesinlikle onları farklı bir yöne yönlendirmek anlamı na gelmemelidir. Buradaki amaç kişinin tam anlamıyla hedefine tutku ile bağlanmasını sağlamaktır. Bu bağın kuvveti, ciddi anlamda sonraki süreçleri de etkileyecektir. Her girişimci ürününe Apple ya da benzeri ürünlere duyulan tutku ve bağımlığın duyulmasını ister. Özellikle müşteri sadakati denildiğinde yine bu örnek en doğrularındandır. Bunların hepsi tasarım odaklı düşünce ile elde edilen çok değerli örneklerdir.
Problemleri çözmenin birçok farklı ve bilimsel yöntemi vardır.
Neden Tasarım Odaklı Düşünce?
Yenilik – İnovasyon İhtiyacı
Business Week dergisindeki bir makalede inovasyon süreci; iş modellerinin yeniden oluşturularak, insan ihtiyaçlarını en etkili şekilde karşılayan yeni pazarlar inşa etmek olarak açıklanıyor. Bunun için ise her şeyden önce doğru fikirleri bulup, geliştirmek ve onları en hızlı şekilde pazara sunacak ürünlere dönüştürmek gerekiyor. İnovasyon sürecinin ham maddesi olan bu yeni fikirleri en iyi süreçten geçirerek bir ürüne dönüştürmek, bu sürecin kısa tanımı olarak belirlenebilir.
İnovasyon süreci, tabii ki de dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde ve inovasyon denince akla ilk gelen ülke olan ABD’de bile çok zor bir süreç. 2007 yılında yapılan bir pazarlama araştırmasında pazara sunulan ürünlerin sadece %4’ünün başarılı olduğu sonucuna varılıyor. Geriye kalan %96 ne oluyor dersiniz? Kimilerine göre koca bir çöp, kimilerine göre değeri bilinmeyen ve boşa heba edilen hazineler ve kimilerine göre de henüz zamanı gelmeyen, yani insanlığın henüz hazır olmadığı soyut ürünler…
İnovasyon süreci uzun bir yolculuk ve birçok farklı metriği içerisinde barındırdığı için aslında tam bir kaos süreci. Analitik düşünce sistemleri ya da klasik problem çözme süreçleri ile inovatif ürünlerin elde edilmesi modern zamanda oldukça zor hale geldi. Ürün ve hizmetler giderek insanı daha çok odağa alan ve birçok farklı grupta, farklı dini inanç ve sosyoekonomik yapıda insanlara ulaşmaya başladı.
Bir ürünün tüm bu farklı özellikteki insanlara aynı duyguyu ve aynı deneyimi yaşatması ne derece mümkün? Apple bunu başardı. Google ve Microsoft da öyle. Modern dünyanın en iyi ve en çok kazanan teknoloji firmaları başarısını tamamıyla inovatif düşünce ve insan odaklı ürün geliştirme süreçlerine borçlular.
Tüm bu teknoloji devi firmaların doğuş dönemleri 80’li yıllar ile başlar. Bu dönemdeki teknolojik ve ekonomik kırılımlar sayesinde dünya yepyeni ürünler ve yepyeni pazarlama yöntemleri ile tanıştı. Artık firmalar müşterisini daha çok dinliyor, ürünün gerekli olması kadar kalitesi ve müşterisine yaşattığı deneyimi de dikkate alıyordu. Bu bağlamda aslında hikâyenin en başında, 90’lı yıllarda bugün toptan kalite yönetimi (TKY) inovasyonu yepyeni bir yaklaşım doğurdu. Üretim süreçleri artık sadece ürün odaklı değil aynı zamanda müşteri odaklı ve yeni pazarlara açılma hedefleri ile değişmeye başladı.
Firmalar artık müşterileri ile çok farklı iletişim kanalları açıyor, daha çok dinliyor, Ar-Ge yapıyor, pazarın tüm verilerini toplayıp ürünü yeniden pazarlama süreçlerine göre geliştirmeye başlıyorlardı.
Artık ürünün kaderini tamamen müşteri ve pazar süreçleri belirler olmuştu. 2. Dünya Savaşı’ndan beri yaşanan ekonomik krizler geride kalmıştı ve dünya yepyeni bir sosyoekonomik evreye geçiyordu. Sürecin başından beri tüm firmalar bu değişime ayak uydurmaya başlamadı tabii ki. Direnen firmaların birçoğunu bugün sadece tarihin karanlık sayfalarında görebilirsiniz. Ancak o dönemi yakalayan, teknolojik üstünlük ve pazarlamadaki atılımlar ile rakiplerine üstünlük sağlayan firmalar hızlıca büyüdü. Rekabet gücünün en belirleyici unsuru artık inovatif düşünce ve inovatif ürün geliştirme yetenekleri olmuştu.
Pazarlama süreçleri çok değişti. O dönemde başlayan ve artık günümüzde yerini yavaş yavaş yapay zekâ algoritmalarına bırakan bu süreçler insanoğlu var olduğu ve geliştiği sürece değişmeye devam edecek. Burada sonsuz bir inovasyondan bahsediyoruz. Bu inovasyon fırtınası içerisinde elbette iş dünyası için ayakta kalmak, rekabet gücünü ko umak oldukça zor. Bu zorlu süreç içerisinde iş dünyası yeni arayışlar ve yeni yaklaşımlar keşfetme, farklılaşma adına ve pazar gücünü elde etme amacıyla araştırmalar yapmaya başladılar. İşte tam da bu anda ortaya “Design Thinking” yani tasarım odaklı düşünce fikri çıktı.
Bu yeni yaklaşımın amacı, soyut olan birçok düşünceyi farklı disiplinler ve farklı deneyimlerle birleştirerek, çok disiplinli ve işbirlikçi bir bakış açısı ile somutlaştırmaktı.
Tasarımcı gibi düşün!
“Mühendisler ve iş insanları, sorun çözmek için eğitilir. Tasarımcılar ise gerçek sorunları ortaya çıkarmak için.”
Donald NORMAN
Bir tasarımcı, bir ürünün sadece görsel veya estetik özellikleri ile ilgilenmez. Genellikle tasarım dediğimizde en çok bilinen tanım herhangi bir nesnenin görünümü olarak algılanır. Ancak tasarım kelimesinin tabanında sadece estetik kaygılar yoktur. Üretilen ürün ya da hizmet aynı zamanda çalışan teknik bir nesnedir, bir çözümdür. Tasarım süreci mükemmel bir problem çözme yöntemidir ve bugüne kadarki en başarılı metot olarak günümüzde popülerlik kazanmıştır. Popülerlik kazanmasının en büyük sebebi ise muhataplarına çok etkili ve yaşayan çözümler sunmasıdır. Tasarım ile problem çözme süreci, kendi içinde disiplini ve matematiği olan bir olgudur. Her tasarımcı bir ürünü üretirken aynı zamanda bir problem çözdüğünü, bir ihtiyacı karşıladığını bilir ve bu ciddiyet ile sonuca ulaşır. Başarılı tasarımların tümünün özünde bu disiplin ve metodoloji vardır.
İlk olarak bu sürecin kendine özgü kuralları ile tanışalım. Bu kurallara ne kadar sadık kalırsak o kadar başarıya ulaşacağımızı unutmayalım!
Tasarım Odaklı Düşüncenin dört temel kuralı
İnsan kuralı
Hangi bağlamda olursa olsun tüm tasarım süreçleri doğal ve sosyal olmalıdır. Tüm bu süreçlerin sonunda muhakkak “İnsan Odaklı” bir bakış açısına varılmalıdır.
Belirsizlik kuralı
Belirsizlik bu sürecin kaçınılmaz bir parçasıdır. Kesinlikle belirsizlik kuralına sadık kalınmalıdır. Belirsizlik süreci keşif için, bilgi ve yeteneklerin en doğru şekilde kullanılması için çok önemlidir. Sınırların her zaman yetenekleri gizleyebileceğini unutmayın. Bu bağlamda ön yargısız ve bağımsız hareket etmek gerekir.
Yeniden tasarım kuralı
Aslında her tasarım bir replikadır. Mevcut tasarımlar bir önceki tasarımların daha gelişmiş bir versiyonlarından başka bir şey değildir. Teknoloji, insan ihtiyaçları ve sosyal algı değiştiği sürece tasarım değişir ve yeniden tasarım kaçınılmaz olur. Bu bağlamda ihtiyaçlara ulaşım yolları ve bu ihtiyaçları karşılama yöntemleri değişiklik gösterir.
Somutluk kuralı
Soyut fikirlerin ve düşüncelerin somut bir şekilde prototiplenmesi tasarım iletişimi açısından çok değerlidir. Prototiplere, tasarımın ürüne dönüştüğü anın ilk versiyonu diyebiliriz. Somutlaşan fikirler kolayca ürünleştirilebilir ve ürün öncesi önizleme şansı elde edilir. Üründe oluşabilecek eksikler ya da fazlalıklar bu aşamada fark edilip mükemmele gidilebilir.