Sürdürülebilirlik, doğru tanımlanması bir yana, henüz cümle içinde dahi kullanırken mide ağrılarına sebep olan bir sözcük. Bu duruma bir tutam kullanıcı deneyimi tasarımı (UX — User Experience Design) eklediğimizde ortaya çıkan teorik bilgi eksikliği bütününü bir çırpıda ortadan kaldırabilmek ise ortaokul öğrencisine kuantum fiziği anlatmak kadar zor görünüyor.
Korkunun ecele veya (fitilini umursamaz yaşamlarımızın ateşlediği) “yakın gelecek” ekolojik depresyonundan kurtulmamız yönünde hiçbir faydası yok. O vakit gün, kolları sıvama ve kullanıcı deneyimi tasarımı süreçlerinde sürdürülebilirliğe nasıl yer açabiliriz sorusuna yanıtlar üretme günü. Dolayısıyla birilerinin hem kullanıcı deneyimi yaratıcı rolündekilerin hem de bu roldekilerin tasarladıklarını dijital ürün veya servisine entegre edecek “sahip” rolündekilerin sürdürülebilirlik eksenindeki farkındalıklarını artırmayı hedeflemesi şart.
Bu içerik ücretsiz!
Okumaya devam etmek ve SHERPA Blog okuru olmak için aşağıdakilerden birini seç. Her hafta yenileri eklenen yüzlerce içeriğe ücretsiz ve sınırsız eriş.
Başında, sonunda ya da bağlamında “tasarımcı” barındıran unvanlara sahip profesyonellerin birçoğunun sürdürülebilirlik adına takip ettiği, bağlı kaldığı standartlar olduğunu biliyoruz. Mimarlar, bölgesel inşa kodları ve LEED standartları ile inşa ettikleri yapıların çevre dostu olmalarına; endüstriyel tasarımcılar, EPA gibi kurumların Energy Star gibi endüstriyel verimlilik standardizasyonu önergelerine; araç üreticileri ve tüketicileri, karbon emisyonuna duyarlı üretim ve tüketime saygı göstermeye başladılar.
Bilinçli veya değil, bu farkındalık, sürdürülebilirlik anlayışının üretim ve tüketim nezdindeki etkisini kabuldeki artışın en somut göstergesi. Peki, ya kullanıcı deneyimi tasarımcıları? Deneyim tasarımında sürdürülebilirlik, tasarlayıcılar ve uygulayıcılar tarafından yeterince anlaşıldı mı? Yanıtımın “Evet” olabilmesini çok isterdim. Ne yazık ki durum henüz pek iç açıcı değil. Önce, sürdürülebilirliğin kullanıcı deneyimindeki izdüşümünü doğru tanımlayarak yola çıkalım.
Sürdürülebilirlik savunucuları en çok hangi kavramları öne çıkarıyorlar?
Dijital karbon ayak izinin azaltılması
Tekrar kullanım
Geri dönüşüm
Aşırı tüketimin azaltılması
Çeşitlilik
Yerinde yönetim ve daha fazlası
Şimdi de örneklerle devam edelim. Bugün, HTTP Archive verilerine göre, bir web sitesinin ortalama ağırlığının 2,4 megabyte’a ulaştığını biliyoruz.
Yukarıdaki grafikten de görebileceğimiz üzere, toplam 2,4 megabyte’lık ağırlığın yaklaşık %70’i, aslında sıkıştırılarak çok daha az alan kaplayabilecek ve dolayısıyla daha azdijital karbon ayak izi yaratacak görsellerden oluşuyor. Peki, görsellerin sıkıştırılması yoluyla web sitesinin ağırlığı içindeki veri miktarlarını azaltmak, nasıl bir kullanıcı deneyimi yaşamamıza neden olur? Daha iyi bir deneyim mi, yoksa daha mı kötü?
Eğer görselin aktardığı içeriğin anlam bütünlüğünü bozmuyor ancak (dosya boyutlarını azaltarak) onun daha hızlı yüklenmesini ve tabii ki bu sayede daha hızlı tüketilebilmesini sağlıyorsak bunun neresi olumsuz bir deneyimle eşleştirilebilir? İşte, gerek daha düşük enerji tüketimi gerek dijital karbon ayak izimizin artışını direkt etkileyen bu tip basit bir sıkıştırmanın dahi web sitesinin “teknik ekibi” tarafından üstlenilmesi beklenen bir aksiyon olarak kabul görmesi, kullanıcı deneyiminin sürdürülebilirlik ekseninde birkaç izdüşümünün birden yok sayıldığını gösteriyor.
Yemeksepeti.com’un 2007’den bugüne ısrarla devam ettirdiği “Yeşili koruyalım” uygulaması, restoranların yemek siparişleriyle birlikte gönderdikleri plastik servis gereçlerinin tüketimini dizginlemeyi amaçladı.
Bu uygulama, kullanıcı deneyimi ekseninde çevreye duyarlı girişim olarak marka sermayesine katkı sağlamasının yanı sıra, 2015 yılında Yemeksepeti Blog’da yayınlanan ilgili makaleye göre 1 yılda 63 ton daha az plastik tüketimi gerçekleşmesini sağladı. Peki, bu umut verici atak neden çevrimiçi yemek siparişi veren diğer girişimlere örnek olamadı? Neden “yeşili korumak” deneyimin bir parçası olarak bütüne kendisini eklemleyemedi?
Bu eklemlenememe halinin esas nedeni; sürdürülebilir deneyim tasarımını, deneyim tasarımının çıktısı olan metin, grafik ve multimedya kararlar bütününün devredileceği mühendislik birimlerinin işini kolaylaştıracak tekrar kullanılabilir malzeme kütüphanelerinden (UI Kit) ibaret kabul eden yaklaşımımız. Bu bakış açısını değiştirmediğimiz takdirde sürdürülebilir deneyim tasarımı, — söyleyecek çok sözü olsa bile ne kadar çabalarsa çabalasın anlaşılamayacağından bir o kadar emin, vakur bir bilge edasıyla — olan biteni büyük bir hüzünle uzaktan izleyenlerin iç sesi olsa da somut karşılıklarını hayatın içinde göremediğimiz kuru bir disiplin olarak var olmaya devam edecek.
Peki, ne yapmalı?
Dünya kaynaklarını, onları ürettiğimizden daha hızlı tükettiğimiz aşikar. Ekolojik borca giriş günümüzü temsil eden Overshoot Day, tüketim hızımızın üretim hızımızı alt etmesi neticesinde her geçen yıl biraz daha öne çekiliyor. Bir örnekle somutlaştıralım: Hızlı bir depar attıktan sonra aniden durup nefes nefese halde içimize çekmeye çalıştığımız havanın, akciğerlerimizin ihtiyacından çok daha azını soluduğumuzu hissettirdiği ve nihayetinde “çaresizlikle en sıkı fıkı olduğumuz o fizyolojik anları” her birimiz deneyimlemişizdir. Bu deneyim iki temel düşünceyi vitrine taşır:
(Buraya kondisyon zafiyeti olarak tanımlanabilecek sebeplerden herhangi biri gelebilir) sebebiyle artık bir anda bu kadar hızlı koşacak güce sahip değilim.
Yaşlanıyorum, artık kendime daha çok dikkat etmeyelim (diğer bir deyişle; kaynaklarımı daha verimli kullanmalıyım).
Kaynak (örnekteki hava) yetersizliğinin artışı ile sürdürülebilirlik kavramının hazım hızı pozitif korelasyondaysa, sürdürülebilirliğin deneyimin yaratım aşamasındaki mihenk taşlarından biri olması ana hedef olmalıdır.
“İnsan için tasarlayacağım deneyimin çevresel, sosyal ve finansal verimliliğini nasıl ölçümlemeliyim?”
Biz deneyim tasarımcıları bu soruya yanıt vererek yola çıkamaz mıyız? Çözmekle yükümlü olduğumuz problemin maddi-manevi yatırım kaynaklarının tüketiminde, aşağıdaki 3 soruya yanıt vererek ilerlememiz bile bizler için küçük, sürdürülebilir tasarım için büyük bir adım olmaz mı?
Nelerden feragat ederek çevreye toplamda daha az zarar veririm?
Neleri tekrar kullanılabilir kılabilirim?
Tasarlayacağım deneyimin tüketicisi olan “kullanıcı”ya, sürdürülebilir bir deneyimle ona hangi değerleri kattığımı nasıl anlatabilirim?
Tüm yükü tasarımcıya bindirmek adil bir davranış mı?
Deneyimin can bulması için görev alan mühendislerin, sürdürülebilirliğin mevcut kılınmasındaki rolleri yadsınamaz. Bu rolün gerekliliklerinin sağlanması, tasarlanan deneyimin açıkça ayrılmaz bir parçası.
Yazılım geliştirme esnasında bileşenleri (objeleri) tekrar tekrar kullanılabilecek object-oriented programming metodolojileri benimsemek; kodu belgelendirerek kendisiyle birlikte projede görev alacak diğer yazılım geliştiricilerin keşif sürelerini düşürmek; spaghetti coding olarak tanımlanan, çözümlemesi ve sürdürülebilir kılınması neredeyse imkansız kodlama alışkanlıklarından arınmak olarak örneklendirilebilecek sürdürülebilir yazılım ilkelerinin kabulü, hem kaynakların etkin kullanımı hem de yazılımın derlenmesinin ardından tüketilmeye başlanacak veri transferi ve enerji tüketim hacimlerinin optimumda tutulmasında etkili temel faktörler olacaktır.
Sürdürülebilirlik, deneyimin ortaya çıkmasını mümkün kılan proje sahibi başta olmak üzere, araştırmacı, tasarımcı, mühendis rollerindeki tüm paydaşların ortak hedefidir.
*Bu makale, EKOIQ Mayıs-Haziran 2017 sayısında yayınlanmıştır.