Alışveriş sepetiniz şu an boş
Tüm eğitimlere göz atarak ilgi duyduklarını sepetine ekleyebilirsin.
Alışveriş sepetiniz şu an boş
Tüm eğitimlere göz atarak ilgi duyduklarını sepetine ekleyebilirsin.
Einstein kesinlikle haklı. Problemleri, onları yaratırken kullandığımız düşünme biçimlerini kullanarak çözemeyiz. Üstelik, toplum ve çevresel koşulların hızla değişen yapısını düşündüğümüzde, bir problemi çözmek için eskiden kullandığımız bir yöntem artık işlevini yitirmiş olabilir. Daha iyi çözümler üretebilmek, servisler ve deneyimler tasarlamak amacıyla yeni yaklaşımlar geliştirmemiz gerekiyor.
Einstein kesinlikle haklı. Problemleri, onları yaratırken kullandığımız düşünme biçimlerini kullanarak çözemeyiz. Üstelik, toplum ve çevresel koşulların hızla değişen yapısını düşündüğümüzde, bir problemi çözmek için eskiden kullandığımız bir yöntem artık işlevini yitirmiş olabilir. Daha iyi çözümler üretebilmek, servisler ve deneyimler tasarlamak amacıyla yeni yaklaşımlar geliştirmemiz gerekiyor. Bu noktada, tasarım odaklı düşünme (design thinking) karşımıza çıkıyor; yaklaşımı cüretkar biçimde yeniden kurgulayarak bilindik yolların dışında bir düşünme sistemini devreye alıyor. Bu düşünme modeli, problemi keşfetme ve çözüm üretme süreçlerini kökten değiştirmeye yardımcı oluyor.
Son bir kaç on yılla kıyasladığımızda tasarımcıların, iş sahiplerinin ve mühendislerin bugün karşılaştığı problemlerin çok farklı bir boyutta olduğunu söyleyebiliriz. Ekonomik ve doğal değişikliklerin etkisinin dünyanın öbür ucunda dahi hissedildiği böylesine küreselleşmiş bir dünyada karşılaştığımız sorunlar, gün geçtikçe bizi birbirimize bağlayan sistemlerle daha fazla iç içe geçiyor.
Okumaya devam etmek ve SHERPA Blog okuru olmak için aşağıdakilerden birini seç.
Her hafta yenileri eklenen yüzlerce içeriğe ücretsiz ve sınırsız eriş.
Bugün olduğu gibi gelecekte de karşılaşacağımız bu yeni problemlere çözüm üretebilmek ve inovasyon için yeni bir düşünme biçimine ihtiyacımız var. Tasarım odaklı düşünme inovasyon için gerekli düşünme biçimlerini gerçekleştirme noktasında insanları, takımları ve organizasyonları insan odaklı bir bakış açısına yönlendirmesi ve bilimsel bir yaklaşım olması özellikleriyle büyük rol oynuyor. Uluslararası tasarım danışmanlığı firması IDEO’nun CEO’su Tim Brown, Change by Design adlı kitabının girişinde bu konudan şöyle bahsediyor:
“Dünyanın bugün geldiği noktayı göz önünde bulundurduğumuzda, inovasyona sadece teknoloji temelli bir bakış açısıyla yaklaşmak ve bilindik stratejilerin uygulandığı bir yönetim felsefesiyle hareket etmek sürdürülebilirliği önemli ölçüde zorlaştırıyor. İhtiyacımız olan şey; yeni seçenekler – bireylerin ve toplumun ihtiyacını bütüncül olarak ele alan yeni ürünler; sağlık, yoksulluk ve eğitim konularında global düzlemde çözümler üreten yeni fikirler, etkilediği herkes için fark yaratacak yeni stratejiler. Çözüm üretmek için harcadığımız kaynak ve yaratıcılığın, sorunları çözmekten öte yeni sorunlar yarattığı böylesine bir dönemi hayal bile edemezdik.”
— Tim Brown
“Tasarım odaklı düşünme nerede kullanılır?” sorusu akla gelen ilk sorulardan biri. Esasında tasarım odaklı düşünme birçok farklı konuya uyarlanabilir fakat en çok aşağıdaki konulara inovatif yaklaşım getirmek amacıyla kullanılır:
Tasarım odaklı düşünme; iş ve toplum, mantık ve duygu, akılcılık ve yaratıcılık, insan gereksinimleri ve ekonomik gerekliliklerin kesişim noktasında ve sistemlerle bireyler arasında bağlantı kuran ve birden çok dinamiğin etkisindeki alanlarda ortaya çıkan problemleri çözümlemek için oldukça uygun. Fakat tekrarlanan bir problemle karşılaştığımızda, problemin tekrarlanmasının önüne geçecek yenilikçi bir çözümün mümkün olduğunu düşünmüyorsak, tasarım odaklı düşünmeye ihtiyacımızın olmadığını düşünebiliriz.
Bununla birlikte tasarım odaklı düşünmeyi sadece süregiden problemlere çözüm üretmeye yarayan bir metot olarak görmek doğru olmaz. Tasarım odaklı düşünme, yenilikçilik ya da farklı bir bakış açısı gerektiren her türlü senaryoya uygulanabilir. Bu düşünme modeli aynı zamanda başka metodolojilere, stratejilere, toplumsal inovasyon modellerine ve yönetme biçimlerine entegre edilebilir. Bağlama göre değişen ve başka disiplinlerden beslenebilen bir modeldir.
Tasarım odaklı düşünme, boyutu ve konusu ne olursa olsun, problemlere insan gereksinimlerini karşılamak ve çözümlere insani bir yön katmak kaygısıyla yaklaşmak söz konusu olduğunda çok iyi çalışır. Modern toplumun yeni, karmaşık ve duyarlı yapısının getirdiği ihtiyaçları karşılamak için konformist, kontrollü, teknik ve doğrusal bir yaklaşım yetersiz kalır.
Tüm bu düşünme pratiği bir amaçla, tutkuyla, bir gereksinimle veya daha iyi bir geleceğe duyulan arzuyla başlar. Bu düşünme şekli bizi, pratik ve uygulanabilir bir yola mı götürür yoksa yalnızca bir hayalden mi ibaret kalır bilinmez fakat “Başka neler olabilirdi?” sorusuna cevap aradığını söyleyebiliriz.
Massive Change Network kurucusu Bruce Mau’nun da belirttiği gibi:
“Konu tasarımlardan oluşan bir dünya yaratmak değil, dünyanın tasarlanmasıyla ilgili.”
Endüstri Devrimi’nin insani gelişme sürecinde yarattığı aksaklıkların başladığı günden bu yana araştırmacılar; iş dünyası, üretim ve ekonomik süreçlerdeki işleyişleri, en az zaman ve kaynak kullanımıyla maksimum faydaya ulaşmak amacıyla yoluna koyabilmek için stratejiler geliştiriyorlardı. Bu çalışmalar, üretim ve verimlilikte bir ilerleme sağlasa da tüm sektörlerde ihtiyaç duyulan inovasyonu sağlayacak bir reçete sunmuyordu. Bu noktada, tasarım odaklı düşünme problemleri keşfetme, tanımlama ve bu problemlere çözüm bulma aşamalarında alışılagelmiş ve artık işe yaramayan kalıpları yıkarak yerine insan odaklı, cüretkar bir bakış açısını öneriyor. Böylece dünyaya farklı ve yeni bir bakış açısıyla yaklaşmayı mümkün kılıyor.
Dünyayı nasıl algıladığımızı, nasıl anladığımızı, deneyimlediğimizi ve yorumladığımızı, analitik ve yaratıcı bakış açılarının ve bu bakış açılarının kendi arasında oluşan çekişmelerin yanı sıra başka faktörler de etkiliyor. Teknoloji öyle hızlı gelişiyor ki, bırakın sektörel yapıyı, iş tanımları dahi bu hıza yetişemiyor. Tüketici talepleri artık eskiye göre daha fazla; tüketiciler devamlı bilgilendirilmek istiyorlar ve her şeyi sosyal çevreleriyle paylaşıyorlar.
Şirketler ve organizasyonlar tüketicilerin dikkatini kendilerinde tutabilmek için eşi görülmemiş bir çaba içindeler. Bunu sağlayabilmek için gerekli olan; tüketiciyi sürekli takip etme ve tüketiciye hesap vermenin getirdiği iş yükü ise pik noktaya ulaşmış durumda. İnsanların anlamlı bir bağ kurabilecekleri ürün, servis ve organizasyon arayışı günden güne artıyor. Çoğu insan ihtiyaçlarını doğrudan karşılayan ve iyi bir deneyim sunan birkaç ürünü bir arada kullanmayı tercih ediyor. Talepteki bu artış, insan odaklı tasarım ve tasarım odaklı düşünme yaklaşımlarının son yıllardaki yükselişinin ardındaki sebep. Değer katmak amacıyla aranan inovasyon artık, üretilmiş eski modeller yerine insanın ihtiyaçlarını karşılamayı ve deneyimini iyileştirmeyi hedefleyen modelleri tercih ediyor.
İnsan kaynakları, enerji, sürdürülebilirlik, eğitim, ekonomik kısıtlamalar, siyasi istikrarsızlık — geniş, sistemik ve karmaşık problemler — ve mevcut stratejik ve yönetimsel pratikler ve süreçlerin getirdiği sorunlar gibi; birbirinden ayrılamayacak sorunların üstesinden gelebilecek inovatif çözümler bulunması gerekiyor.
Idea Couture’un CEO’su ve tasarım odaklı düşünmeyi stratejik inovasyon sürecine entegre etme konusunda lider Idris Mootee, Design Thinking for Strategic Innovation kitabını, tasarım odaklı düşünmenin iş dünyasında nasıl uygulanabileceği üzerine yazdı. Kitapta; tüketicinin yeni davranışları ve beklentileri, şirketleri attığı adımları gözden geçirmeye yönlendirecek yaklaşımlar ve iş dünyasında yaşanan aksaklıklara ilişkin bir özeti ana hatlarıyla veriyor.
“Bu dönüşüm, eski tip stratejilerle ilerleyen işletmelerin alışılagelmiş yaklaşımlarını sarstı. Tüketiciler olarak artık onların pazarlama vaatlerine inanmıyoruz. Gereksiz içeriklerine kanmıyoruz. Marketlerinden satın almak istemiyoruz ve artık onların en çok kâr sağladıkları makineleri olmak istemiyoruz. Biz artık daha fazlasını istiyoruz, olmasını istediğimiz şeylerin, olmasını istediğimiz bir zamanı, şekli ve bir fiyatı var.”
— Idris Mootee
Idris Mootee bu durum için hava durumu incelemerinde yaşanan etki-tepki mekanizmasıyla benzeşim kurar: Atmosferik koşullarda oluşan hafif değişiklikler bile belirgin hava değişimlerini doğurur. Böyle değerlendirdiğimizde, yaşadığımız iklimde hızlı oluşan değişikliklerin gelecekte ne gibi etkileri olacağını tahmin etmek zor. Bırakın ayları, yılları; bir adım sonra bizi neyin beklediğini tahmin edemiyoruz. Bu demek oluyor ki inovasyon ve stratejik planlama için tamamen yeni ve dinamik bir yaklaşıma; değişen koşullara hızlı ve kolayca adapte olabilen, esnek bir yönteme ihtiyacımız var.
Hâlâ geliştirmekte olduğumuz çevresel koşullar ve insan davranışlarındaki değişimleri anlama ve hızlıca adapte olabilme becerilerinin önemi gün geçtikçe artıyor. Tasarım odaklı düşünme, tüm bu değişen sürece insan odaklı şekilde uyum sağlamak için araç oluyor. Tasarım odaklı düşünmenin ve inovasyonun mümkün olması içinse, isabetli düşünme şekilleri (mindsets), işbirlikçi takımlar ve yardımlaşan ve paylaşan bir çevreye ihtiyacımız var.
Şirketler, organizasyonlar ve toplum için isabetli düşünme şekillerini (mindsets) oluşturmak, doğru takımı seçmek ve yeniliğin gerçekleşebileceği ortamlar oluşturmak, başarılı inovasyon ortamının oluşması için gerekli unsurların birkaçını oluşturur.
Albert Einstein’ın ilginç yönlerinden biri de yaratıcı ve analitik düşünme şekilleri arasında bağlantı kuran düşünme biçimiydi. Einstein, analitik düşünme şekliyle gündeme geldiği yıllarda da insanın durumunu, zayıflıklarını, hatalarını yansıtan son derece yaratıcı biriydi. Bir düşünür ve bilim insanı olarak Einstein’ın birbirini etkileyen konuları ele alma ve sentezleme biçimi, yaratıcı düşünceyi analitik düşünceyle birleştiren düşünce yapısı, bilim dünyasına kattığı büyük buluşları getirdi. Albert Einstein’ın düşünce sistemi, tasarım odaklı düşünmeye benzer şekilde, hem mantık hem de hayal gücünü bir arada barındırıyordu.
“Mantık sizi A noktasından B noktasına götürür. Hayal gücü ise her yere.”
— Albert Einstein
Yaratıcılık kavramı veya sanatsal yeteneğin sınırlı bir grubun sahip olduğu yetenekler olduğu algısı, bugün bizi sınırlayan en önemli etkenlerden biridir. Bununla birlikte, yaratıcılık ve lateral (yanal) düşünmenin öğrenilebilir olduğu düşüncesi gittikçe yaygınlaşıyor ve uygun adımlara, süreçlere ve yaklaşımlara uygulandığında karşılaştığımız en karmaşık ve zor problemlere çözüm üretmeyi mümkün kılıyor. Tasarım odaklı düşünmenin önündeki en büyük engellerden biri, en modern şirketlerin ve organizasyonların bile konfor alanını korumak uğruna yaratıcılığı öldüren sınırlara olan sıkı bağlılığı.
Yaratıcılık ve mantık arasındaki çekişme, bilişsel bilim alanında yaşanan bilimsel atılımlara rağmen henüz tam anlamıyla anlaşılamamış, eski bir konu. Daha analitik, mantıklı ve rasyonel olmaya meyilli kişilerin, beyinlerinin genellikle sol yarım küresini kullandıklarına ve daha yaratıcı, dışavurumcu ve duyarlı kişilerin ise beyninin daha çok sağ yarım küresini kullandıklarına dair yaygın bir inanış var. Neyse ki beynin her iki yarım küresinin bu yaratıcı ve analitik süreçlerin tamamında aktif çalıştığını ispatlayan çalışmalarla bu inanış son zamanlarda değişmeye başladı.
İnovatif çözümler yaratmak için mantık ve hayal gücünü birleştiren, daha açık, işbirlikçi ve keşfetmeye açık; kültürler ve düşünme şekilleri geliştirmeliyiz.
Birçok organizasyon belli yetenek ve yetkinliklerin gelişiminin teşvik edilmesini belli rollere endeksler. Örneğin; grafik tasarımcılar yaratıcılıkla; pazarlama, iş ve operasyonla ilgili roller analitik yeteneklerle özdeşleştirilirler. Ancak farklı departmanlarda geliştirilen ve kullanılan farklı yetkinlikleri belli meslek gruplarına endeksleyen ve yeteneği böylesine hapseden bir yaklaşım, karmaşık problemlere çözüm üretmeyi sağlayacak inovasyonun üretilmesini engelleyecektir.
Çok boyutlu problemleri anlama ve çözme konusunda oldukça değerli olan bütüncül yaklaşımı mümkün kılmak için, analitik ve yaratıcı düşüncenin sentezlenmesiyle oluşacak armoni çok önemli. Bu sentez aynı zamanda, bir dizi farklı düşünme modeli, çeşitli uzmanlık ve çalışma geçmişine sahip insanlardan oluşan ve dar bir bakış açısıyla üretilmiş çözümler yerine daha etkili çözümler üretmek isteyen multidisipliner takımlar veya tek başına çalışan uzmanlar için de geçerli. Tasarım odaklı düşünmede, disiplinlerarası işbirliği oldukça önemli rol oynar — gerçekten devrim yaratacak fikirleri yaratmak; tasarımcılar, etnograflar, iş analistleri ve pazarlama uzmanları birlikte çalıştığında mümkün oluyor. Tasarım odaklı düşünme ve inovasyonu mümkün kılmak için şirketlerin; departmanlararası, disiplinlerarası işbirliğini önemsemesi ve bir dizi eski düşünme modelinden vazgeçmesi gerekiyor.
Yaşadığımız çevre ve meşguliyetlerimiz bizim düşünme şeklimizi, anlayışımızı, yenilikçilik kabiliyetimizi (veya bu kabiliyetin olmayışını) etkiliyor.
Bu nedenle, Google gibi inovatif şirketler çalışma alanlarını oyuncakların, iş dünyası için sıra dışı sayılabilecek ekipmanların ve yaratıcı düşünceyi tetikleyecek alanların bulunacağı şekilde tasarlıyor. Birçok şirket oldukça yoğun olan yıllık planlarında boşluk yaratarak takımın; bir odadan kaçmayı başarma, birlikte bir sal yapma veya bir çember etrafında birlikte zıplama gibi; olabildiğince çocukça davranabileceği etkinlikler planlayarak takım ruhu oluşturmak üzerine çalışıyor olması da bu yüzden.
Burada amaç şirketi; çalışmak için eğlenceli ve ilginç kılmak değil. Böyle şirketler problemleri basmakalıp yaklaşımlarla ele almanın aksine, atılım yaratacak yenilikleri keşfetmeyi sağlayacak düşünme şekillerinin önünü açmayı hedefler. Fakat iş dünyasında böyle oyunlar risklidir. Kendinizi ortaya atmış olursunuz. Yenilikçi fikirler üretmek, statükoyu sorgulamayı ve bir miktar cesareti gerektirir.
Bu nedenle değişime açık, keşfetmeye meraklı olmayı teşvik eden, yepyeni düşünme şekillerinin deneyimlenebileceği, işbirliği içinde çalışabilecek fiziksel ve metaforik olarak dinamik çalışma alanları yaratmamız gerekir.
İnovasyonu tetikleyecek düşünme şekillerini, disiplinlerarası takımlar oluşturmaya ve eğlenceli ortamlar yaratmaya nasıl başlayabilirsiniz? Bu soruyu cevaplayabilmek için bir örneğe bakalım. 2000 yılında dot-com balonunun sönmesiyle, IDEO’nun CEO’su Tim Brown, organizasyonu yeniden düzenlemenin zamanı geldiğine karar verdi. Bu düzenleme sürecinde, IDEO iç ve dış yapıyla kurulan işbirliğinin işleyiş biçimini değiştirdi. IDEO “One IDEO” konseptiyle, bağımsız stüdyolar yerine tüm yetenekleri tek bir bakış açısı altında toplayan bir yapı oluşturdu. Şirket aynı zamanda, klasik tasarım stüdyosu modelinden vazgeçerek stüdyoları yeni bir tasarım anlayışıyla yeniden düzenledi. Takımın “Sağlık Uygulamaları”, “Zero20” (20 yaşa kadar kıyafet/aksesuar üreten marka) gibi global sistemlere adapte olmasında yardımcı olan “Global Uygulamalar” modeline başladılar.
Takımlar arasında inovasyonu getirecek işbirliğini teşvik etmek ve dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek gayesiyle etkili çözümler üretmek için, IDEO’daki gibi, yeni örgütsel yapılara ihtiyaç var. Bu değişikliklerin her zaman büyük ölçekli olmasına da gerek yok. Google ve Facebook kampüslerindeki gibi, yetişkinlere uygun oyun alanlarının olması hoş bir ayrıntı olsa da organizasyonel yapı ve kurum kültürü; işbirliği ve inovasyonu teşvik eden en önemli ve öncelikli olgular.
Bugün organizasyonların ve ülkelerin karşılaştığı problemler birkaç on yıl öncesiyle kıyaslandığında daha karmaşık ve zorlayıcı. Farklı aktörleri, etkileşimli sistemler oluşturacak şekilde birbirine bağlayan küreselleşme de bunun sebeplerinden biri. Bu yeni ve karmaşık problemleri çözmek için tasarım odaklı düşünme; cüretkar ve yeniden organize eden tavrıyla insan odaklı bir yaklaşım sunuyor. Tasarım odaklı düşünme, inovatif çözümler üretme sürecini analitiğe ve araştırmaya dayalı, insan odaklı bir sürece dönüştürüyor. Tasarım odaklı düşünme ve inovasyonu mümkün kılmak için doğru düşünce yapılarını benimsememiz, işbirlikçi takımlar oluşturmamız, yardımlaşan ve paylaşan bir kültür yaratmamız gerekiyor. Düşünme şekillerimizi ve yeteneklerimizi senkronize ettiğimizde ve içinde yaşadığımız kültürü dönüştürdüğümüzde, yakın gelecekte karşılaşma ihtimalimiz olan problemlerle başa çıkmayı sağlayacak inovasyonu yaratabileceğiz. Daha iyi bir dünya yaratma arzunuzu, kendiniz ve dünyanın geleceği için korumayı unutmayın ve kendiniz ve dünya için daha iyi bir gelecek yaratmak üzere çalışmaya bugün başlayın.
Olsun, hangimiz unutmuyoruz ki... Yeni bir şifre oluşturmak için e-posta adresini girmen yeterli.
Kapat
Öncelikle böyle kapsamlı ve vizyoner bir bakış açısıyla yazılmış bu yazı için Nermin Hanımı tebrik ederim. Bununla beraber sürekli kalite içerik üreten ve bu yaklaşımıyla bizlere ilham olan Sherpa ekibini kutluyorum. İstanbul’a seyahatimde sizlerle tanışmayı çok isterim. İyi çalışmalar dilerim 🙂
Merhaba Mustafa, makaleyi beğenmenize memnun oldum. Olumlu geri bildiriminiz için hem kendi adıma hem de SHERPA takımı adına teşekkür ederim.