Bize estetik görünen şeyler (kadın, erkek, çikolatalı kek, alışveriş sitesi, otomobil) ile kurduğumuz duygusal bir bağlantı var. Bu duygusal bağ onlar hakkında pozitif yargılar geliştirmemizi sağlayan insani bir zaafı açığa çıkarıyor. Ne kadar akılcı olursak olalım, ilişkilerimiz, beğenilerimiz ve satın alma kararlarımız bu zaaflarımız ile birlikte şekilleniyor. İlgimizi çeken tasarımlar da bu zaaftan nasipleniyor tabii.
Google, geçtiğimiz yılın trend raporlarında, Mayıs ayında kaybettiğimiz Amerikalı yazar ve aktivist Maya Angelou‘ya küresel bir rol model başlığı ile yer vermiş. Bizler Maya’yı, miras bıraktığı bilge sözler ile hatırlayacağız ama o bize “İnsanlar söylediklerinizi ya da yaptıklarınızı unutur, ama neler hissettirdiğinizi asla unutmaz.” diyor. Farkettiniz mi? İnsan hafızası hakkında çok değerli bir ipucu veriyor.
Biraz hafızamızı zorlayıp geçmişi hatırlamaya çalışalım. Aslında aklımızda kalan şeyler; duyu organlarıyla algıladıklarımız değil, duygularımızla tanımladığımız tecrübelerden ibaret öyle değil mi? Bu bizim dış dünyayı anlama yöntemimiz. Gözümüz ya da kulağımız istediği kadar kusursuz çalışsın. Birinci dereceden kusurlu, zaaflarla dolu, duygusal bir düzeye sahibiz.
Biyolojinin bize kodladığı duygusal düzey, beynimize bir sürü şey doldurup bize teslim ediyor. Neden bilmiyoruz ama doğduğumuz ilk günden itibaren acı tatlardan hoşlanmıyoruz, yüksek sesten, sıcaktan, soğuktan, azarlayıcı tondan, somurtkan yüzlerden hoşlanmıyoruz. Simetrik yüzleri seviyoruz. Tıpkı renkli meyvelerden ve parlak bitkilerden hoşlanan diğer memeliler gibi, Instagram’da gördüğümüz güzel yemeklerden tüketmek istiyoruz.
Bu içerik ücretsiz!
Okumaya devam etmek ve SHERPA Blog okuru olmak için aşağıdakilerden birini seç. Her hafta yenileri eklenen yüzlerce içeriğe ücretsiz ve sınırsız eriş.
Bize estetik görünen şeyler (kadın, erkek, çikolatalı kek, alışveriş sitesi, otomobil) ile kurduğumuz duygusal bir bağlantı var. Bu duygusal bağ onlar hakkında pozitif yargılar geliştirmemizi sağlayan insani bir zaafı açığa çıkarıyor. Ne kadar akılcı olursak olalım, ilişkilerimiz, beğenilerimiz ve satın alma kararlarımız bu zaaflarımız ile birlikte şekilleniyor.
Biz onların kişiliklerini seviyoruz
Kötü bir şey değil bu. Bizler iletişim kurmayı seven canlılarız. Yalnız küçük bir ayrıntı var. Bizler ancak kişiliklerle iletişime geçebiliyoruz. İnsan, hayvan ya da nesneleri tanımlayabileceğimiz kişilikler arıyoruz. Dolayısıyla iletişime girmeden önce karşımızdakinin kişiliğini anlamaya ya da ona bir kişilik kazandırmaya ihtiyaç duyuyoruz. Kimi insanlar arabalarına isim takarlar. Kimilerinin uğurlu kalemleri, kişiliğini yansıtan kol saatleri, etek giyen köpekleri vardır. Çünkü insanlar kişilikleri tanımlarlar. Güven kişilikle ilgilidir. Algılar, beklentiler hep kişilikle ilgilidir.
Bizimle iletişime geçmek isteyen ürünler, -arkadaş grubuna kabul edilmek için sigaraya başlayan çocuklar gibi- aidiyet hissedebileceğimiz kişilik paketleriyle karşımıza çıkar. İşte bu paket nesnenin estetiğini oluşturur. Buradaki estetik salt güzel görünüm demek değildir. Ürünün estetiği, insanların gördüğü şeyleri nasıl algıladığı ve o algı sonucunda nasıl bir davranış geliştirdiği ile ilgilenir. Amacı ise, duygularımıza hitap etmek böylece bizi onunla iletişime geçirecek duygusal bağı kurmaktır.
Designing for Emotion kitabının yazarı ve MailChimp’in Kulanıcı Deneyimi Direktörü Aaron Walter, kişilikleri üzerinden bizimle iletişime geçen ve bu sayede duygusal bağ oluşturmayı başaran tasarımlar için Emotion Design (yani duygularımıza hitap eden tasarım) kavramını kullanıyor. Tasarım kelimesi, aklınıza illa fiziki bir objeyi getirmesin. Bu bir web sitesinin premium üyeliği, pahalı bir süper marketin alışveriş deneyimi ya da akıllı telefon da olabilir.
İnsanları etkileşime davet eden kişilikleri, ürüne eklemenin bir çok pratik yolu var. Mesela, MailChimp’in postacı maymunu (adı Freddie), çoğu kişinin sıkıcı bulduğu newsletter servisi için yaratılmış neşeli bir kişilik. Online ticaret sitesi Threadless’ın, satın al butonuna tıklandığında gülümseyen alışveriş sepeti ya da beyzbol şapkasını ters takan yaramaz çocuklara benzeyen Mini Cooper’lar, insanlarda pozitif duygular uyandırırlar. Çünkü eğlence ve mutluluk hemen hemen herkes için benzer karşılıkları olan güçlü bir duygudur. İçgüdüseldir ve refleks halinde davranışları açığa çıkarır. Birisine gülümsediğimizde bir gülümseme ile karşılık alırız. Bu refleks web sitelerinde de çalışır. (Burada çok güzel bir A/B testi var) Ürünlerin tasarımlarına eklenen -eğlenceli, mutlu, arkadaşçı- kişilik özellikleri, onları tercih edilir kılar. Fakat insanlar, onları daha eğlenceli oldukları için almazlar. Daha işlevsel buldukları için alırlar. Nasıl mı?
Güzel şeyler işe yarar
Duygulara hitap eden ürünler aynı zamanda daha işlevsel ve daha kullanılabilir oldukları izlenimini yaratır. Bu izlenimlerin varlığı, ilk olarak 1998 yılında Jordan & Macdonald tarafından keşfediliyor. 90’ların sonundan, 2000’lerin başına kadar olan süreçte, duygulara hitap eden estetik tasarımın, kullanılabilirlik algısı üzerindeki etkilerini araştıran bir dizi araştırma daha gerçekleştiriliyor. Bu araştırmalardan çıkan sonuçları, kendi çalışmalarınla birleştiren Donald Norman, yayınladığı Emotional Design: Why We Love (or Hate) Everyday Things kitabı ile nesne, estetik ve kullanılabilirlik arasındaki ilişkiyi, insan ile kurduğu duygusal bağlantı üzerinden yeniden inceliyor. Aynı kitapta yeralan Attractive Things Work Better (İlgi Çeken Şeyler Daha İşlevseldir) argümanı ile estetik olanın, kullanılabilir göründüğüne dair tartışmaları hararetlendiriyor.
Norman’a göre sahip olduğu estetikle duygularımıza hitap etmeyi başarabilmiş olan tasarım, bize, aradığımız şeyin kendisi olduğuna inandırmayı iyi biliyor. Başta güven duygusu olmak üzere ona karşı pozitif duygular geliştirmemizi sağlıyor. İletişimin ilkel düzeyde gerçekleştiği bu ilk aşama atlatıldıktan sonra ilişkimiz o kadar güçleniyor ki, dikkatimizi üzerinde toplayarak, sonuca hızla ulaşabileceğimiz ve ondan en etkili şekilde yararlanabileceğimiz ortam hazırlanmış oluyor. Estetik tasarım ile aramızda kurduğumuz duygusal bağ, ondaki hata ve eksikliklere karşı daha sempatik ve toleranslı olamamızı sağlıyor. Başlangıçta bizde güven ve pozitif duygular yaratmayı başaran kişilik özellikleri, o anda aslında tüm sistemin iyi olduğuna dair bir inanç geliştiriyor. İnsan psikolojisi pozitif düşüncelere sahipken ve kendini güvende hissederken çok daha verimli ve istekli oluyor. (Beyin fırtınası yaptığımız grup çalışmalarını düşünelim) Aslında ilişkinin pozitif olma ve verimli çalışma sorumluluklarını biz yerine getiriyorken, karşımızdakinin işlevsel olduğu algısına kapılıyoruz. Hepsi bu!
Geleneksel kullanılabilirlik araştırmaları, fonksiyonları ve bu fonksiyonların sahip oluğu kullanım kolaylıklarını (öğrenilebilirlik, verimlilik, hatırlanabilirlik, memnuniyet, hatasızlık oranları üzerinden) gözlemlenebilir ve ölçümlenebilir yöntemlerle değerlendirir. Dijital dünya için ürün geliştiren tasarımcılar da, kullanılabilirlik mühendislerini hayal kırıklığına uğratmayacak benzer bir yolu benimserler. Bilgisayar ve insan arasındaki ilişkiyi W3C, SEO, font ve şablon standartları üzerinden geliştirmeye çalışmak bazen hiç istemediğimiz iletişim bariyerlerine de neden olabilir! Kullanılabilir ama çirkin olmak ciddi bir bariyerdir.
Olduğun gibi görün. Göründüğün gibi olmasan da olur.
Çünkü kullanıcılar -insanlar- gördüklerini değil, gördüğü şeyler karşısında hissettiklerini değerlemeye tabi tutarlar. AppStore’da benzer özelliklere sahip ürünler arasından, hangisinin satın almaya değer olduğunu, onların ekran görüntüleri üzerinden anlamaya çalışırız. Bir ürünü hiç kullanmadan işe yaramaz addedebileceğimiz gibi çok işlevsel olarak da algılayabiliriz. Kullanıcıların endişelerini keşfetmek için değerlendirmeye tabi tuttukları ilk şey arayüzün sahip olduğu estetik özelliklerdir. Bu yazı da bir kullanılabilirlik anti-tezi ya da ye kürküm ye çağının habercisi değildir. İnsanla etkileşim içine girecek nesnelerin, insanın -doğuştan sahip olduğu- duygusal düzeyi ile iletişime geçebilecek kişilik özelliklerinin tahlilidir.
Güzel yazı için teşekkürler