Bilgi Laneti (Curse of the knowledge)
Bir konuda bilgi sahibi olduğumuzda herkesin aynı seviyede bilgisi olduğunu varsayarız.
Örnek vakamız, yıllar öncesinden teknik bilgisi son derece yüksek bir arkadaşımızla yaşadığımız anekdottan geliyor. Bir anket formumuz var ve kullanıcılarımızdan bu form ile ilgili olumsuz geri bildirimler alıyoruz. Ne yaşandığını görmek için test ortamında formu deneyimliyoruz. Formun bir input alanına giriş yapılırken kodlamada verilen stil ile giriş yapılması bekleniyor ama input alanında bu konuyla ilgili herhangi bir yönlendirme yok. Zorunlu alanlar doldurulduktan sonra gönder butonu da aktif. Butona tıklıyorsunuz ve ekrana muhteşem bir hata mesajı geliyor: “COMAREA”. Evet yanlış okumadınız, kullanıcıya gösterilen mesaj bu!
Yazılım geliştirici arkadaşımızla konuştuğumuzda aldığımız cevap: “Aaa comarea’yı bilmiyor musunuz? Comarea bla bla bla olduğunda verilen mesaj.” İşte bu vakada arkadaşımızın önyargısı tam olarak “bilgi laneti”. Hiç kimse böylesine kod adı şeklinde bir mesajı bilmek zorunda değil. Kaldı ki, mesaja gelene kadar formda birçok kullanıcı deneyimi sorunu var. Neyse ki bu tür vakalar geçmişte kaldı ve artık, çözmeye çalıştığımız daha nitelikli konularımız var 🙂
Dunning Kruger Etkisi (Dunning Kruger Effect)
Hani derler ya, “Azı karar, çoğu zarar. Ne kadar az bilgi sahibi olursan kendinden o kadar emin olursun.” Tabi ki bunun tam tersi de geçerli.
Bu satırları okuyanların çoğu tasarımlarını, tasarım dışı disiplinlerden olan kişilerle değerlendirme deneyimi yaşamıştır. Bilirsiniz, tasarım denildiğinde sadece göze hoş gelen biçimlerden bahsedildiğini düşünenler var. Oysa ki, iyi bir tasarım özünde (etnografik araştırma ile acı noktalarını belirlemiş, bu acıları sunduğu deneyim ile çözen, belki şaşırtan, sade ve öğrenilebilir, marka kimliğine uyumlu vb.) birçok elementi barındırıyor.
Bir raporlama uygulaması üzerine çalışıyorduk. Veri görselleştirmenin bir hayli önemli olduğu bir konu. Finansal raporlama uzmanları tasarımların tek bakışta her şeyi göstermesi gerektiğini savunuyordu çünkü iyi bir rapor bunu gerektirirdi. Bizse kullanıcı görüşmelerine istinaden, önemli verilerin ana sayfada grafik ve görsellerle verilip, kullanıcının ilave bilgiler için detay tablolara erişmesi gerektiğini savunuyorduk. Aslında amacımız, verileri göstermemek değil sadece kullanıcılara ilk bakışta daha önemli bilgileri göstermek, onları detayda boğmamaktı. Çok bilgi hiç bilgidir yaklaşımı ile hareket ediyorduk. Sonunda kullanıcı testlerimizi izleterek uzmanlarımızı ikna ettik, production sunucusundaki sonuçlar da başarılı olunca herkes mutlu oldu.
Confirmation Bias (Onay Yanlılığı)
İnsanlar, önceden var olan inançlarının ve edindikleri bilgilerin doğru olduğuna inanmak isterler. Bu nedenle düşüncelerimizi desteklemeyen kanıtları görmezden gelebiliriz.
Özellikle biz tasarımcıların farkında olması gereken bir önyargıdan söz ediyorum. Onay yanlılığının, araştırma yaparken sıklıkla karşılaşılan bir durum olduğunu söyleyebilirim. Bir hipotezi test etmek yerine, kendi önerimizi deneme ve kanıtlama eğiliminde oluyoruz. Bu önyargı, araştırmamızı değersizleştiren, gerçeği görmemizi engelleyen bir olgu.
Bir uygulamanın yenilenmesi sürecinde uygulama haritasını (application map) ve navigasyonu netleştirmek için bir araştırma yapıyorduk. Araştırmadaki temel hipotez “menü öğelerine erişimde kullanılan yöntem, kolay ve hızlı olmalıdır” idi. Arama ve menü sayfası şeklinde hazırladığımız 2 prototip ile A/B testi yapmıştık. Aslında testi yaparken kullanıcıların davranışlarını gözlemlemek, doğru sorular sorarak neyi neden tercih ettiklerini anlamak vb. gerekiyor. Biz bu uygulamada yeni tasarım trendlerinden ve iyi uygulama örneklerinden esinlenerek global search (autocomplete’ler, suggestion’lar) yapısının olması gerektiğine o kadar inanıyorduk ki belki yönlendirici sorularla, belki kullanıcının söylediklerini yanlı yorumlayarak search alternatifinin öne çıktığı bir sonuca ulaştık. Uygulama hayata geçerken her iki alternatifi de barındıran bir kurgu ile çıkıp güvenli alanda kalmayı tercih ederek doğru bir iş yaptı ama onay yanlılığı önyargısını hissettiğim bir araştırma olarak aklımda kaldı.
Framing Effect (Çerçeveleme Etkisi)
Bir savı nasıl ifade ettiğimize bağlı olarak, karar alıcıların farklı kararlar alabilmesini sağlayabiliriz. Bu önyargıyı biraz hikâye anlatımının gücü olarak da düşünebilirsiniz.
Bir önceki önyargı örneğinde navigasyon araştırma sürecinden bahsetmiştim. 12 kişi ile yapılan araştırmada 7 kişi global search’ü, 5 kişi ise menü alternatifini tercih etmişti. Bu sonucu nasıl sunabiliriz?
- 12 kişi arasından 7 kişi global search’ü tercih etti.
- 12 kişiden 5 kişi global search’ü tercih etmedi.
- 12 kişiden; 7 kişi global search, 5 kişi menüyü tercih ettiği için sonuçlarda anlamlı bir fark yoktu.
Bu şekilde alternatifler üreterek karar vericilerin kararlarını etkileyebiliriz. Biz 3. maddede yazdığım “2 kişiden; 7 kişi global search, 5 kişi menüyü tercih ettiği için sonuçlarda anlamlı bir fark yoktu” savı ile sunum yaptığımız için yayına alternatifli olarak çıktık. İyi ki de öyle yapmışız.
Sonuç değerlendirmesi
Bu yazımda 4 tane bilişsel önyargı için sizlerde farkındalık oluşturmak istedim. Önyargılarımızı bilirsek ve en aza indirmeye çalışırsak yarattığı olumsuzlukların üstesinden gelebiliriz diye düşünüyorum. Peki nasıl yapacağız? Karar almadan önce önyargılarımız düşüncelerimizi etkiliyor mu diye düşüneceğiz ve önyargılarımıza meydan okuyacağız.
Önyargısız tasarım süreçleri geçirmeniz dileğiyle!