"Deneyim deneyimdir işte! İyisi, kötüsü olur mu?" demek ne yazık ki deneyimi yaratmak konu olunca pek işe yarar bir yaklaşım değil. Peki, iyi bir deneyim nasıl olmalı?
Hepimiz bir şeyleri deneyimliyoruz. 2021 yılında bir cep telefonuna sahip olan herkes belki de aynı anda bir mesajlaşma uygulamasının yeşil renkli gönder butonuna basıyor.
Tasarım gerçekten evrensel bir boyut kazandı. İşte tam bu noktada yerinde, iyi ve sorunsuz bir deneyim hedefleyen binlerce kullanıcı var.
“Deneyimin iyisi ve kötüsü olur mu? Deneyim deneyimdir işte!” demek ne yazık ki deneyimi yaratmak konu olunca pek işe yarar bir yaklaşım değil.
Dürüst olmak gerekirse, kullanıcı deneyimi kullanıcılara herhangi bir yarar sağlamadığında kullanıcıların bu deneyimi terketmeleri hiç de uzun sürmez. Kullanıcılar, tamamen diğer UX tasarımcılarından değil, farklı teknik ve sanatsal yeteneklere sahip çok çeşitli insanlardan oluşur ve gerçekten bilecekleri tek şey, ürünün onlar için çalışıp çalışmadığıdır. Çoğu kullanıcı, ürünü veya hizmeti artık kullanmamak dışında geri bildirim sağlamaz.
Hal böyleyken kullanıcı deneyimi için sağlam bir zemin yaratmakta fayda var.
İyi bir deneyim nasıl bir deneyimdir?
Bu içerik ücretsiz!
Okumaya devam etmek ve SHERPA Blog okuru olmak için aşağıdakilerden birini seç. Her hafta yenileri eklenen yüzlerce içeriğe ücretsiz ve sınırsız eriş.
“Ürünleriniz için müşteri bulmayın, müşterileriniz için ürünler bulun.”
Seth Godin
Kullanıcıyı anlamak gerçekten zor mu?
Her kullanıcının bir amacı var ve bu amaca hizmet eden bir deneyim yaşamak istiyor. Hızla değişen bir dünyada kullanıcıların da amaçları hızla değişiyor. Fakat önce bilmemiz gereken bir şey daha var: İhtiyaç.
İnsanların seyahatlerinde konaklayacak yer bulmasını sağlayan Airbnb, otellerin pahalı fiyatlarından muzdarip ve seyahatleri sırasında kalacak yer sorunu yaşayan insanların bir ihtiyacından dolayı kuruldu diyebilir miyiz?
İhtiyaçları iyi anlamak hatta bizim de aynı ihtiyacı duyduğumuzun farkına varmak -belki de empatiyle- kullanıcıyı gerçekten anlamamızı sağlıyor. Eğer Airbnb kurucuları hiç kalacak yer sıkıntısı çekmeseydi bunun varolan bir problem olduğunu anlamayacaklardı bile.
Anlaşılmak… İnsanoğlunun ihtiyaç duyduğu en önemli şey. Kullanıcılar anlaşılmak istiyor ve belki de ihtiyaçlarının en önemlisi bu.
“Beni anlamalısın, çünkü ben kitap değilim. Çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz; yaşarken anlaşılmaya mecburum.”
Oğuz Atay
Kullanıcıları anladığımızı varsayalım. Sıra onları anladığımızı onlara göstermekte:
Alışılmış kalıpları öne seren bir deneyim
UX’te “Sen yenisin galiba!” dönemimdeydim. Sürekli araştırma yapıp durmakla ve elime geçen kalın bir “UX nedir” kitabını her gün çantamda taşıyarak kas sistemimi zora sokmakla meşguldüm. O sıralar arayüzü tasarımlarının neden hep birbirine benzediğine anlam verememiştim. Butonlar neden hep aynı boyutta ve menüler neden hep aynı tasarıma sahipti ki? Belki de bunun ardında önemli bir neden vardı. Deneyim tasarımı gerçekten de tamamen görsellikle alakalı değildi ve etkileşimi etkileyen her hareketin arkasında sağlam bir neden olmalıydı.
Mesela gezindiğin bir websitesinde CTA (Aksiyona geç) butonunu bir türlü bulamıyorsan veya daha önce hiç görmediğin stilde bir giriş sayfasıyla karşılaştıysan bu genellikle deneyim yönünden zayıf bir sitede olduğunu gösterir. Çünkü iyi bir deneyim yaratmak kullanıcılara alışılmış kalıpları sunmaktan geçer.
Alışılmış kalıp nedir? Örneğinn; bir web sitesinde ana sayfaya bağlanan bir logo veya mobil uygulamalarda yer alan anasayfa/ev butonunun sol aşağıda bulunması.
Bu duruma daha teoriksel olarak kullanılabilirliği maksimuma çıkarmak için bilişsel yükü yani zihinsel çabayı minimuma indirgemek de denebilir.
“Tasarımı mevcut zihinsel modeller üzerine inşa edin: İnsanlar, diğer siteleri ziyaret eden geçmiş deneyimlerine dayanarak, web sitelerinin nasıl çalıştığına dair zihinsel modellere zaten sahiptir. Diğer web sitelerinde karşılaştıkları etiketleri ve düzenleri kullandığınızda, sitenizde yapmaları gerekeni öğrenme miktarını azaltırsınız.”
İyi bir kullanıcı deneyimi gerçekten diğer kullanıcı deneyimlerinin kilit noktalarının anahtarına sahip bir kullanıcı deneyimidir.
Fazla zahmet verdirmeyen bir deneyim
Muhtemel iyi bir deneyim görevleri en aza indirerek kullanıcıların yapması gerekeni yapmaları için onlara boşluklar bırakmaya yardımcı olacaktır. Daha basit bir dille açıklamak gerekirse: Deneyim hızlıca “sadede gelmeli”.
“Tüm görevleri kullanıcılardan uzaklaştıramazsınız, ancak ortadan kaldırdığınız her görev, gerçekten gerekli olan kararlar için daha fazla zihinsel kaynak bırakır.”
Erişilmesi kolay bir deneyim
Tıpkı asansörü ve düşünülmüş bir tekerlekli sandalye ulaşım olanağı olmayan bir alışveriş merkezinde yürüme engeli bulunan insanların tam olarak faydalanamayacağı gibi, herhangi bir kalıcı veya geçici engellilik durumuna sahip bir kullanıcı ürünü deneyimleyemiyorsa, kullanıcı deneyiminin önünde kocaman bir taş duruyor demektir! Çünkü, iyi bir deneyim bütün kullanıcıları önemser.
Güvende hissettiren bir deneyim
Bunun en önemli kısım olduğunu düşünüyorum. Neden mi?
Çünkü; bir kullanıcı ürününüzü veya markanızı güvenilir görürse, ürün mükemmel olmasa bile kullanıcı deneyimi keyifli olacaktır.
Kullanıcının güvendiği bir ürün demek kullanıcının güvendiği bir deneyim demek. Güvenilen bir ürün de sadık kullanıcı demek. Bu da duyguların bir tasarım üzerindeki etkisinin ne kadar çok olduğunu açıklıyor. Bu konu sende bir merak uyandırıyorsa, duygular ve kullanıcı deneyimi ile ilgili yazdığım makaleye burdan göz atabilirsin.
Eğer kullanıcılara ürüne güvenirse ufak hatalara bile tolerans gösterecektir. Bu çok şaşırtıcı değil mi?
“Bir kullanıcı ürününüze güvenmiyorsa, hiçbir ikna miktarı bu duyguyu ortadan kaldıramaz. Bu gibi durumlarda, başarısızlık kullanıcının hafızasına işlenir ve ürüne ikinci bir şans verilmesi olası görünmez, özellikle de bir pazarın birçok alternatifi varsa.”
Aylık abonelik sistemiyle çalışan bir dijital müzik platformu: Spotify. Onlarca farklı müzik dinleme uygulaması var. Hatta bazısı gerçekten kaliteli. Fakat ben hala Spotify kullanmaktan vazgeçemiyorum, sadakatim şaşılacak seviyede! Kullanımının basit olması ve bütçeme uygun olması ürünü cazip kılıyor, inkar edilemez; fakat bunun ötesinde başka bir şey daha var: Aidiyet.
Aidiyet hissettiren bir deneyim
Bu maddeyi öncekilerden ayrı bir kefeye koymak isterim. Müziğin evrensel gücünün avantajından mıdır bilinmez Spotify kullanıcılara çok başarılı bir deneyim sunuyor. Fakat bir yandan sundukları hizmetin müzik olmasından ötürü dünyanın her kesiminden insana hitap etmenin müthiş bir sorumluluğu olmalı. Görünüşe göre aidiyet hissettiren bir deneyim yaratmalarının öncesinde yerelleştirmeyi, yani sunulan deneyimi farklı kültürlere, zevklere ve tarzlara uygun hale getirmek için harekete geçmeyi iyi bilen bir tasarım ekipleri var. Sonuçta bir şekilde deneyimlerimizin bize bir ayna tutmasını ve aslında bizimle bir yakınlık kurmasını istiyoruz -bilinçli veya bilinçsizce-.
Spotify Tasarım Yöneticisi Nora Ahlenius şöyle açıklamış:
“İnsanların sadece dahil olduklarını hissetmelerine değil, aynı zamanda kendilerini Spotify deneyimlerinde görebilecekleri gibi hissetmelerine yardımcı olmaya çalışıyoruz. Resimleri yerelleştirerek, insanların aidiyet hissetmelerine yardımcı olabiliriz.”
Nora Ahlenius, Spotify Tasarım Yöneticisi
Deneyim deyince aklıma hep beni iyi hissettiren ve alıp götüren anlar geliyor. Fakat kullanıcıların isteği “sihirli bir halıyla dünya turu” değil! Kullanıcı deneyimi oluşturmaya sağlam bir zincir oluşturmak dersek tüm iş kullanıcıyla gerçek bir bağlantı kurabilmekten geçiyor.