Nesnelerin interneti (IoT) ve kullanıcı deneyimi tasarımı
Hayatımıza entegre etmeyi tercih ettiğimiz akıllı ve birbirine internet üzerinden bağlı "şey"lerin sayısı beklediğimiz kadar hızlı artmıyor. Öte yandan ise bu pazar beklenenden çok daha fazla büyüyor. Peki bu nasıl oluyor?
Önce “Yuh!” dedirtecek bir bilgi ile giriş yapayım: Global bütünleşik IoT pazarının 2021 yılında 520 milyar ABD dolarını geçmesi bekleniyor. (Bu rakam 2017’yi 235 milyar USD civarında bir toplamla kapadı.) Peki hayatımıza entegre etmeyi tercih ettiğimiz akıllı ve birbirine internet üzerinden bağlı bu “şey”lerin sayısı aynı hızda artmıyorsa, ne oluyor da bu pazar bu kadar hızlı büyüyor?
Bu sorunun yanıtı aşağıdaki grafikte gizli: Sistem entegrasyonları, veri merkezleri ve analitik servisler. Bileşenleri hayatımıza girsin veya girmesin, IoT cihazların üretimi sonundaki sıfırları sayamadığımız büyüklükte verinin ortaya çıkmasına, bu verilerden anlamlı sonuçlar edinmek isteyenlerin veri analitiğine harcadığı hizmetlerin artmasına imkan veriyor.
Peki, güzel ama kullanıcı deneyimi bunun neresinde?
Bu içerik ücretsiz!
Okumaya devam etmek ve SHERPA Blog okuru olmak için aşağıdakilerden birini seç. Her hafta yenileri eklenen yüzlerce içeriğe ücretsiz ve sınırsız eriş.
Segmenti her ne olursa olsun, kullanıcıların tarafında, yeni ve öğrenip kullanması güç, akıllı ya da değil, hiçbir yeni ek cihazı güncel yaşamlarına entegre etmek istemeyen ortak bir eğilim söz konusu. Akıllı telefonların uzantısı olarak çalışan ya da diğer bir deyişle akıllı telefonları ikincil ekran (second-screen) olarak kullanan IoT cihazların mücadele edecekleri “kullanıcı deneyimi ile tanış” alanı her geçen gün daralıyor. Kanımca, IoT akımının kendi önündeki büyüme ve yayılma engellerini aşıp, üretici için “yatırıma geri dönüşü belirsiz” ürün sınıfı içerisinden çıkıp, kullanıcı için de “deneyimlemeye aç” olacağı faydalar sunabilmesinin 3 yolu var:
1. IoT’nin kendisini IoT tanımı ile kısıtlamaktan vazgeçmesi
En azından belli bir süre, “İlla internet üzerinden çalışmalıyım; yerel ağ içerisinde kalırsam, varoluş sebebimi inkar ederim.” dar boğazı deneyim, bilgi mimarisi ve altyapı kurgusunu zorlaştırıyor. Kullanıcı, bağ kuracağı her yeni akıllı cihazda “kolayca algılanabilirlik ve kullanılabilirlik” arıyor. İnternet bağlantısı değil.
2. IoT’de hızlıca ve kolayca güncellenebilirliğin mümkün kılınması
Evet, belki akıllı telefonlarımızı 2 yılda bir değiştirmeye alıştık. Peki ya çamaşır makinemiz? O akıllı ve bağlı bir cihaza dönüştüğünde onu da 5 ya da 10 yılda bir değil de 2 yılda bir yenileyecek miyiz? Eğer IoT ürünlerin yazılım güncelleme, self-servis ile destek alma ve hatta açık kaynak bir formatta yazılımın geliştirilme imkanı olursa onları hayatımıza sokma ve deneyimleme imkanımız artmaz mıydı?
3. “IoT mi? Yok o iş güvenli değil!” önyargısının yıkılması
Sonuncu, belki de en zoru… 21. yüzyılın para birimi bilgi olduğu sürece IoT’ler aracılığıyla toplanabilen oldukça değerli kişisel verilerin ve kişiyi kontrol edebilmek için ona erişimin önündeki etik kaygıları kimse dikkate almaz oldu. Bu paradigmanın en büyük düşmanı ise dönemin devrimcilerinin görüşü olarak ortaya çıkan kendisini “Artık tek geçer akçe: Güven” görüşü. IoT ekosistemi kullanıcının IoT deneyimini tasarlarken, öncül kriter olarak onun güvenine sadakati esas almak zorunda. Zor, biliyorum.
Peki ne yapmalı?
IoT’nin temelindeki değer önermesi, sensörler aracılığıyla kullanıcı ve ortam verilerini toplayan, (internet üzerinden veri alışverişi yaparak ya da değil) işleyen ve bu sayede kullanıcıya bir fayda yaratmayı hedefleyen bir ekosistem yaratmak ise kullanıcının bu yeni dünyayı deneyimleme iştahını kabartmanın yolunun, işlenmesi güç, (normalde) düşünülmeyen ya da akla gelmeyen verilerin kullanıcının güvenini zedelemeyecek, ona ek bir bilişsel yük bindirmeden toplanmasını sağlayan, kullanıcının ek eforu olmaksızın veriyi işleyip ona bir sonuç getiren IoT projelerinin açık ara şansı en yüksek olan adaylar olduğuna inanıyorum.