Bize biraz kendinden ve şu an çalıştığın işten/projeden bahsedebilir misin?
Aslında benim dört tane işim var. Bir tanesi bir sosyal girişim olan İstanbul Kedileri e-ticaret sitesi. Burada satılan ürünlerle sokak/barınak hayvanlarının refahını arttırmaya yönelik kampanya ve saha projeleri geliştiriyorum. Bir diğeri CerciYusuf.org. Bu projenin amacı internette fitoterapi ve aromaterapi konusunda var olan bilgi kirliliğine karşı, kamuya güvenilir bir tıbbi ve aromatik bitkiler kaynağı sunmak. Bu proje kapsamında ayrıca geliştirmekte olduğumuz, Türkiye’nin endemik bitki türlerinin korunmasına yönelik çeşitli saha projelerimiz de var. Bunların haricinde 2010 senesinden beri BrandCritique bünyesinde pazarlama-iletişim danışmanlığı yapıyorum. Salı günleri ise Türkiye’nin tek at Osteopatı, Doktor Veteriner Hekim Fikret Memişoğlu ile İstanbul çevresindekileri çiftlikleri geziyor, veteriner tekniker olarak çeşitli müdahalelerde kendisine yardımcı oluyorum.
Sabah uyandığında ilk yaptığın şey / seni hayata karşı motive eden şey ne oluyor?
Her yeni gün bana heyecan veriyor. Yapacak o kadar şey var ki! Yataktan çıkar çıkmaz yüzümü yıkıyor, sabah cilt bakımımı yapıyor, bir kaşık polen ve bal yedikten sonra ofise doğru yola çıkıyorum…
Çocukluğunda da teknolojiyle ilgili miydin? Ailen bu duruma nasıl bakıyordu?
Çocukken de çok ilgiliydim! Aslında teknoloji kariyerime evde mecburiyetten ütü tamir ederek başladım diyebilirim. Sonraları ailem, rastgele numaraları işletmek için arıyorum diye telefona şifreler koyup, o da yetmezmiş gibi telefon prizinin kablolarını sökünce ben de telekom teknolojilerine merak sardım. Orta okulda ilk masaüstü bilgisayarımı aldıktan sonra analog eğlence anlayışımı dijitale taşıyarak indirdiğim çeşitli programlarla arkadaşlarımın bilgisayarlarına girerek onları korkutmaya başladım. Lisede HTML ve C öğrendim, üniversitede neredeyse bilgisayar mühendisliğine geçiyordum ama dışarıdaki tatlı hayat ve okuldaki tatsız hocalar teknoloji merakımı profesyonelleştirmeme mani oldu diyebilirim.
İlk bilgisayarını ne zaman almıştın? Ders için miydi, eğlence için mi?
İlk masaüstü bilgisayarım annemin hediyesidir.”Bilgisayar öğreneyim diye” ben orta hazırlığa başladığım sene almıştı. Fakat ilk bilgisayarla tanışmam kuzenimin evindeki, dandik bir araba yarışı oynamak için saatlerce kod yazdığımız, comodore 64 ile olmuştu. Annemler ile kuzenimin evine yemeğe giderdik. Kapıdan içeri girdiğimiz gibi ben kuzenimle kod yazmaya otururdum. Tam oyun ekranına ulaştığımız o zafer anında, yemek programı sona erer ve eve dönmek üzere yola çıkardık. Oyun oynayalım diye saatlerce kod yazdığımız bir çok gece hatırlarım ama oyunun kendisini hiç hatırlamıyorum.
Teknoloji, iş dışındaki hayatında nasıl bir yer kaplıyor?
Teknoloji artık hayatımızın her yerinde. Bence bu sadece benim gibi teknoloji ile haşır neşir olan kimseler için değil, akıllı telefonu olan ve farklı ihtiyaçlarını karşılamak için 1001 tane uygulama indirmiş olan herkes için geçerli. Teknoloji iş dışındaki hayatımda da çok büyük bir yer kaplıyor. Ve ben aslına bakarsanız bu yeri artık biraz daraltmaya çalışıyorum sanırım…
Kariyerini seçerken nasıl bir yol izledin? Önceliklerin, amaçların neydi?
Aslında yaptığım şeylerden göreceğiniz gibi tam olarak bir “kariyer seçtiğim” söylenemez. Amacım ve önceliğim her zaman huzur ve mutluluk oldu. İyilik yapmak, iyi bir isim/proje bırakmak oldu. Beni mutlu eden, ruhumu besleyen, iyi olduğum her şeyi yaptım. Yapıyorum.
Okuduğun bölüm ile yaptığın iş aynı mı? Değilse işini nerede/nasıl öğrendin? Aldığın eğitimin yaptığın işe bir katkısı olduğunu düşünüyor musun?
Değil. Benim eğitim hayatım da çok karmaşık aslında. Endüstri mühendisliği okuyarak başladığım, bilgisayar mühendisliği ile devam ettiğim üniversite yıllarımı Amsterdam’da uluslararası yönetim bilimleri okuyarak tamamladım. Sonra da üzerine uluslararası pazarlama masterı yaptım. 3 sene önce de veteriner teknikerlik ön lisans programına girdim ve bitirdim. Yaptığım herşeyi yapmayı yolda öğrendim. Aldığım veterinerlik eğitimi dışında diğer okuduğum bölümlerin katkısının sadece formasyon seviyesinde olduğunu düşünüyorum. Hangi mühendisliği okursanız okuyun, aslında bu branşlar size bir düşünme yaklaşımı kazandırıyor. Yazılım dilleri vb. Evet. Ama bugün bu dilleri konuya ilgisi olan herhangi bir insan kendisine öğretebiliyor.
5 sene sonra nerede olmayı hedefliyorsun?
Çanakkale’de çiftliğimizde.
Bilişim sektörünün erkek egemen bir alan olduğu fikrine katılıyor musun? Bunu destekleyecek veya çürütecek şeyler yaşadın mı?
Erkek egemen bir alan olduğunu düşünüyorum. Kariyerimin başında ve ortasında hem uluslarası hem de yerel, telekom ve yazılım şirketlerinde çalıştım. Erkek egemenliğini en temelde bir sayısal üstünlük olarak aldığımızda ve çalışan sayısına ek olarak yönetici kadrosunda ve yönetim kurullarındaki kadın temsiliyete baktığımızda, en azından benim çalıştığım şirkette ve şirketlerimin iş ilişkisinde olduğu diğer teknoloji firmalarında erkeklerin sayısal bir üstünlüğü söz konusuydu.
Sırf kadın olduğun için yapamayacağın varsayılan bir işle/görevle karşılaştın mı? Evetse bu seni nasıl hissettirdi ve sürecin sonunda ne oldu?
Ben daha çok yazılım ve projeler tarafında bulundum ve hiç böyle durumlarla karşılaşmadım. Aslında tam tersi kadın olduğum için daha sorumluluk sahibi olacağım ve daha temiz işler çıkartacağım beklentisiyle görev sınırlarım dışarısında işleri de ÇOK GÜZEL yapacağım varsayıldı.
Sence Türkiye’de bilişim sektöründe toplumsal cinsiyet eşitliği var mı?
Ben bu sorunun yanıtının hem evet hem hayır olduğunu düşünüyorum. Cinsiyet eşitliği patron şirketlerinde patronun hayat görüşü, eğitim ve kültürü, uluslararası şirketlerde ise biraz o şirketin ana yasaları ve sizin bu şirketlere girip çıktığınız dönemlerde bu anayasaları yürüten kişilerin tutumu ile alakalı. Ama bu konu/sorun bilişim sektörü özelinde bir şey de değil, toplumsal cinsiyet eşitliği toplum genelinde de %50/%50 çalışıyor. Bir insanın yaptığı mesleğe, okuduğu okullara bakıyorsunuz; yabancı kolejlerden mezun olmuş, yurt dışında okumuş, insanların gıpta ile baktığı şirketlerde, meslek gruplarında… Sonra hayat görüşü ile ilgili ağzını bir açıyor, konu aslında kadının toplumdaki yeri, hayretler içerisinde kalıyorsunuz. Bu insanlardan bilişim sektöründe de her kademede mevcut. Biraz aileden görme ile alakalı sanıyorum.
Sence erkekler Türkiye’deki cinsiyet eşitsizliğinin çözümünde bir rol oynamalı mı?
Düzgün insanlar zaten varlıkları ve durumlar etrafında gösterdikleri davranışlarla bu konunun çözümünde rol oynuyorlar. Kadının yeri konusunda aynı fikre sahip olmayan üç erkek bir araya geldiğinde; 2 tanesi gerçekten eşitlik olduğunu düşünüyorsa, üçüncünün sözü zaten geçmiyor. Ben belli yaşlara ve belli yerlere gelmiş bir çok erkeğin yasal yaptırımlarla zorlanmadıkları durumlar dışında cinsiyet eşitliği konusunda farklı davranmasının mümkün olmadığını düşünüyorum. O zaman dahi bu insanların bakışları, yaklaşımları ve peşinen küçümseyici konuşmaları çalışma ortamlarını tatsız, kadınların çalışmayı tercih etmeyeceği yerler haline getirmeye yetecektir. Ben bu konun çözümünde annelerin büyük rol oynaması gerektiğini düşünüyorum. Dedim ya eğitim, kültür, havalı işler.. Bunların hepsi boş. Toplumsal cinsiyet eşitliğine inanmayan erkek evinde ne gördü? Babalarından annesi ve görevleri hakkında ne dinledi? Anneleri babalarının hal ve tavırlarını nasıl karşıladı? Çocuklarına ne söyledi? Ne öğretti? Bir kadın yerli/yersiz her konuda saygısızlık yapan bir erkeğin her dediğini alttan alıyor, onunla yüzleşmiyor ve hatta konu kapansın diye çocuklarına karşı da geçiştiriyorsa, bu ortamda büyüyen bir erkek kadınlardan her alanda aynı kabulü bekliyor. Bu noktada anneler duruş, tutum ve tavırları ile hem erkek hem kız çocuklarına öne evde örnek olmalılar.
Sırf kadın olduğun için yorumunun/fikrinin dinlenmediğini hissettiğin oldu mu? Bu his seni harekete geçirdi mi?
Çok hissettim. Ama ben olayları geliştikleri anda olduğu gibi kabul eden, sert karakterli ve stratejik bir insanım. Önceden de belirttim bu insanlar var, onları özgeçmişlerinden tanımak mümkün değil ve her yerdeler. Dolayısıyla böyle durumlara karşı ne içimde ne de dışarıya karşı herhangi bir duygusal cevabım genelde olmaz. Aynı şekilde içimden bir toplumsal cinsiyet eşitliği savaşçısı da çıkmaz. Yorumlarımı şu veya bu şekilde her zaman – konu çok önemsediğim bir konu ve saygısızlık yapan kişi aynı zamanda karar vericiyse başka kanallaran – mutlaka dinlettirim. Tabi o insana da o anda puan veririm. Roller değiştiğinde ne yapacağım hiç bir zaman belli olmadı.
Mesleğinle ilgili, ulusal ya da uluslararası ve sadece kadın üyelere açık meslek örgütleri var mı? Herhangi birine üye misin? Evetse faydasını görüyor musun? Hayırsa neden üye olmayı tercih etmedin?
Bir ara TurkishWIN’e üyeydim. Yakın zamanda üyelikten çıktım. Tamamıyla zamanım olmaması ile alakalı bir karadı. Üye olduğum dönemde çok faydalandım. Çok güzel bir network sağladığı gibi çok farklı konularda da bilgilendirici etkinlikler düzenliyorlardı.
Bilişim sektörünün kadınlara yönelik daha kapsayıcı olması için neler yapılması gerek sence?
Kadınların yönetim kurullarındaki oranının arttırılması bir başlangıç. Nitekim bu konuda çalışan ulusal ve uluslararası örgütler var. Bir diğer yapılabilecek şey ise”toplumsal cinsiyet eşitliği” başlığı koymadan, kurum içlerinde insanların birbirlerini desteklemenin kendi çıkarlarına çalıştığı teşvik mekanizmaları kapsayıcılığı sağlayabilir. İnsanlar kendi çıkarları söz konusu olduğunda, her konuda birer erdem timsaline dönüşebiliyorlar.
Bilişim alanında kariyer hedefleyen genç kadınlara ilk önereceğin şey ne olurdu?
Sadece para kazanmak olmasın motivasyonları. Bilişim alanında da gerçekten sevdikleri okul dışındaki zamanda da okumaktan keyif aldıkları, sıkılmadıkları ve merak ettikleri sektör ve konuları seçsinler. Okuldan sonra her şey zaten çok daha zor. Sevdiğin şeyleri yapmak, ilgili olduğun alanda hareket etmek hayatı gerçekten daha rahat kılıyor.
“Cinsiyet eşitliği kültürel bir olgu ve maalesef bizde bu kültür gelişmiş değil…”
Bu yaklaşıma katılmıyorum. Bence bu cümle şu demektir; “cinsiyet eşitliğinin varlığı kanıtlanabilir değil. Ancak biz anlayış olarak bu eşitliğe inanıyoruz. Bunuda kültürün parçası olarak kabül ediyoruz (kültürel olgu ne demekse).”
Maalesef ve ne yazıkki içi boş cümleler. Kadınların erkeklere göre üstün olduğu yanlar olmakla birlikte aynı şey erkekler içinde geçerli. Yani aslında biri birinin eksiklerini tamamlıyor ve bütün oluyorlar. Örneğin; Kadınlardaki şefkatin derecesi erkekler de hiç bir zaman olamaz. Bu kadını genel olarak üstünmü yapar veya eşitmi yapar.
Eşit olmak gibi bir konu neden olsun ve beklensinki. İki tarafında üstünlükleri ayrı.
İki tarafında önemi ve gerekliliği tartışılmaz. Ama eşit değiliz, eşit olmak istiyoruz gibi tartışmalar, sanki bunu savunan kadınların kendilerini yetersiz görmelerinde midir, bilmiyorum… Güler Sabancı Hanım için ne diyeceğiz, şirketler gurubunun başında çok iyi bir yönetici. Bunun gibi çok fazla örnekler var.
Neyse, eşit olma dürtüsünü kültüre dahil etmek yaklaşımı insanın kendini genelden ayırıp üstlere bir yerlere koyma çabasıdır aynı zamanda….