Alışveriş sepetiniz şu an boş
Tüm eğitimlere göz atarak ilgi duyduklarını sepetine ekleyebilirsin.
Alışveriş sepetiniz şu an boş
Tüm eğitimlere göz atarak ilgi duyduklarını sepetine ekleyebilirsin.
SHERPA Information Architect Tuba Çakır, bu Interaction Design Foundation makalesi çevirisiyle kullanıcı deneyimi tasarımında neden erişilebilirlik odaklı bir yaklaşım benimsememiz gerektiği sorusuna sosyal ihtiyaçlar bağlamında cevap veriyor.
Kullanıcı deneyimi tasarımcıları olarak tabağımız epey dolu. “UX Unicorn” kavramının ortaya çıkmasının elbette bir nedeni var. Müşterilerimizin hedeflerinin yanı sıra kullanıcıların ihtiyaçlarından da sorumluyuz. Bu durum, kullanıcı deneyimi tasarımı (UX design) sürecinde neden erişilebilirlik (accessibility) odaklı bir yaklaşım benimsememiz gerektiği sorusunu anlaşılır kılıyor.
Bir tasarım atölyesinde (workshop) müşterinize, şirketinin web sitesini erişilebilir hale getirmek için daha fazla zamana ihtiyacınız olduğunu söylediğinizi hayal edin. Müşterinizi, ve hatta kendinizi, kullanıcı deneyimi tasarımında erişilebilirliğin dikkate alınması gerektiğine ikna etmek için iyi bir kullanım senaryosuna (use case) ihtiyacınız olacak. Bu makalede, kullanıcı deneyimi tasarımında neden erişilebilirlik odaklı bir yaklaşım benimsememiz gerektiği sorusuna sosyal ihtiyaçlar bağlamında cevap vereceğiz.
Okumaya devam etmek ve SHERPA Blog okuru olmak için aşağıdakilerden birini seç.
Her hafta yenileri eklenen yüzlerce içeriğe ücretsiz ve sınırsız eriş.
Çevirmenin notu: Bu çeviride, makalenin orijinalindeki engelli bireyler (people with disabilities) kavramı yerine —yazar belirli bir engellilik durumunu işaret etmedikçe ve anlam kaybı yaratmayacak şekilde— hem daha kapsayıcı olması hem de PFL (people-first language) yaklaşımına uygunluğu nedeniyle özel gereksinimli bireyler (people with special needs) kavramı tercih edilmiştir.
2011 yılında Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan bir rapor, dünyada 1-1,3 milyar özel gereksinimli birey olduğunu tahmin ediyordu. Bu sayı, 2014’teki Çin nüfusu (1,39 milyar) ile aynı ve yine 2014’teki ABD nüfusunun yaklaşık dört katı (318,9 milyon). Aslında özel gereksinimli bireyler dünyadaki en büyük azınlık grubu.
Özel gereksinimler doğuştan ya da yaş almaya bağlı olabileceği gibi, bir kaza veya bir sağlık sorunuyla ilgili olarak da gelişebilir. (Araştırmalara göre) 70 ve üzeri yaştaki insanlar, özel gereksinimli bireyler olarak ortalama sekiz yıl geçiriyorlar. İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda (1946 ile 1964 yılları arasında) doğan Baby Boomers jenerasyonunun üyeleri yaşlanırken erişilebilir dijital çözümlere olan ihtiyacın da arttığını görüyoruz.
Personalar, kullanıcı deneyimi tasarımı projeleri için temel dayanaklardır. Erişilebilirlik odaklı tasarım düşüncesini UX tasarımı sürecine dahil etmek istiyorsak bunun için en iyi yöntem, özel gereksinimli birey personasına sahip olmaktır.
Amerika Birleşik Devletleri’nin önde gelen ulusal halk sağlığı kurumu Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’ne (Centers for Disease Control and Prevention—CDC) göre, özel gereksinimli bir bireyin zorluk yaşadığı bağlamlar şöyledir:
Şimdi gelin, özel gereksinimli birey personaları için 3 örnek inceleyelim:
Diyabet nedeniyle görme kaybı yaşayan, 60 yaşında, emekli bir kadın — bu bireyin yetersizliği hastalık ve yaşla ilişkilidir.
Multipl Skleroz (MS) nedeniyle ellerinde kas güçsüzlüğü olan, 22 yaşında, üniversite öğrencisi bir erkek.
Yaklaşık iki yıl önce ABD’ye göç etmiş 45 yaşında bir kadın — İngilizce bu bireyin ikinci dilidir ve bu dilde okuyup yazarken (ana dili İngilizce olanlara göre) daha fazla zamana ihtiyacı vardır.
Gördüğünüz gibi, personamıza bir özel gereksinim eklemek, kullanıcı deneyimi tasarımında erişilebilirlik odaklı düşünmeyi kolaylaştırıyor. Makalenin devamında, farklı engellilik modellerine ve bunların kullanıcı deneyimi tasarımcıları olarak bizim üzerimizdeki sosyal etkilerine değineceğiz.
Engelliliğin tanımı, tanıma referans alınan engellilik modeline göre değişir. Kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan Michigan Engelli Hakları Koalisyonu (Disability Rights Coalition) dokuz farklı engellilik modeli listeler. Bu yazıda, öne çıkan iki modele değineceğiz: Engellilikte Medikal Model ve Engellilikte Sosyal Model.
Engellilikte Medikal Model, sorumluluğu özel gereksinimli bireye yükler. Bu modelde problem veya problemin sahibi bireydir. Engellilikte Medikal Model serttir. Özel gereksinimli bir bireyi tanımlamak için “anormallik”, “yetersizlik” ve “dezavantaj” gibi anahtar kelimeler kullanır. Engellilikte Medikal Model, tıp dünyasının, normal işleyen bir kişi olmak için tedavilere veya düzeltmelere ihtiyaç duyulduğu görüşünü uygular.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 1980 yılında “Bozuklukların, Yetersizliklerin ve Engellerin Uluslararası Sınıflandırması” isimli bir kılavuz yayınladı. Bu kılavuzun amacı, hastalıkların sonuçlarını ve bireylerin yaşamlarındaki etkilerini sınıflandırmaktı. Çalışma, engelliliği tanımlamak için medikal modeli referans aldı.
Kılavuza göre, özel gereksinimli bireyler için hastalıkların ilerleyişi ve tanımları:
Hastalık > Bozukluk > Yetersizlik > Engellilik Bozukluk: Sağlık deneyimi açısından bozukluk, psikolojik, fizyolojik veya anatomik yapı ya da işlevdeki herhangi bir kayıp veya anormalliktir. Yetersizlik: Sağlık deneyimi açısından yetersizlik, bir becerinin (bir bozukluk nedeniyle) bir insan için normal kabul edilen referans aralığa göre kısıtlı olması veya yokluğudur. Engellilik: Sağlık deneyimi açısından engellilik, bir birey için normal olan bir rolün (yaşa, cinsiyete, sosyal ve kültürel koşullara bağlı olarak) yerine getirilmesini sınırlayan veya engelleyen ve bir bozukluk veya yetersizlikten kaynaklanan bir dezavantajdır. |
Belirtmeye gerek dahi yok ancak; bu yaklaşım bir kişiyi tanımlamak için “anormallik”, “yetersizlik” ve “dezavantaj” gibi anahtar kelimeler kullanması nedeniyle epey sert. Engellilikte Medikal Model, tıp dünyasının kabul ettiği şekilde normal işleyen bir kişi olmak için tedavilere veya düzeltmelere ihtiyaç duyulduğu görüşünü uygular ve sorumluluğu özel gereksinimli bireylere yükler.
Engellilikte Sosyal Model, özel gereksinimli bireye sorumluluk yüklemez. Bunun yerine, engelliliği çevresel, sosyal ve tutumsal engellerin bir sonucu olarak tanımlar. Özel gereksinimli bir bireyi onarmak veya düzeltmek yerine, onun hayatını iyileştirmek için engelleri kaldırmak toplumun görevidir. Bu model, özel gereksinimli bireylerin daha derin bir anlayış ve kabul görmesini sağlar.
Özel gereksinimli bireylerin Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınladığı kılavuza ve Engellilikte Tıbbi Model’e tepkisi gecikmedi. Kılavuzun yayınlamasından üç yıl sonra, özel gereksinimli birey hakları aktivisti olan İngiliz yazar Mike Oliver, Engellilikte Sosyal Model adını verdiği yeni bir model açıkladı.
Oliver, 1990 yılında yayınladığı “Engelliliğin Bireysel ve Sosyal Modelleri” başlıklı makalesinde Engellilikte Tıbbi Model’e şu cümlelerle karşı çıkar: “Bunun basit cevabı, engelliliğin tıbbi bir durum değil, sosyal bir durum olduğudur. Bu nedenle, engelliliğe tıbbi müdahale doğru bir yaklaşım değildir. Doktorlar, sosyal koşulları hafifletmek için değil, hastalıkları teşhis etmek, tedavi etmek ve iyileştirmek için eğitilir.”
Oliver, Engellilikte Sosyal Model’in özel gereksinimli bireylerin daha derin bir anlayış ve kabul görmesini sağladığına inanıyordu. Bu model, engelliliği çevresel, sosyal ve davranışsal engellerin bir sonucu olarak tanımlıyor. Sonuç olarak, engel artık kişilerde değil toplumdadır. Özel gereksinimli bir kişiyi iyileştirmeye çalışmak yerine, sosyal bütünleşmeyi ve kabulü teşvik etmek toplumun ödevidir.
Kullanıcı deneyimi tasarımcıları olarak çevresel, sosyal ve davranışsal engelleri dikkate almalıyız. Örneğin, parlak güneş ışığı altında ekranı görememek kullanıcılar için yaygın bir çevresel engeldir. Bu engel, görme yetersizliği olan kullanıcıların yanı sıra tüm kullanıcılar için geçerlidir. Bu engeli dikkate aldığımızda, büyük yazı boyutu ve güçlü renk kontrastı sunan bir çözüm tasarlarız.
Engellilikte Sosyal Model’in tariflediği engel fikri, dijital erişilebilirlik bağlamındaki küresel politikalara uyarlanmıştır. Birleşmiş Milletler, bu konudaki uluslararası katalizörlerden biridir. Genelde CRPD (Convention on the Rights of Persons with Disabilities) veya “sözleşme” olarak anılan, Engelli Kişilerin Haklarına Dair Sözleşme’yi 2006 yılında kabul etmiş ve 2007’de imzalamıştır. Bu, 21. yüzyılın ilk büyük insan hakları sözleşmesidir. Felsefesini ve tanımını Engellilikte Sosyal Model’e dayandırır.
“Engelli terimi, topluma (diğerleri ile) eşit şekilde tam ve etkin katılımı engelleyen çeşitli tutumsal ve çevresel bariyerlerle etkileşim halinde olan bireyler dahil olmak üzere, uzun vadeli fiziksel, zihinsel veya duyusal bozuklukları olan tüm özel gereksinimli bireyleri işaret etmek için kullanılır.” – BM, Kişilerin Haklarına Dair Sözleşme Sekreterliği, Sık Sorulan Sorular, 2007
“Tekerlekli sandalye kullanan bir kişi, durumu nedeniyle değil, işyerine erişimini engelleyen, erişilebilir olmayan toplu taşıma araçları veya merdivenler gibi çevresel engeller nedeniyle düzenli gelir elde edebileceği bir iş bulmakta zorluk çekebilir.” – BM, Kişilerin Haklarına Dair Sözleşme Sekreterliği, Sık Sorulan Sorular, 2007
“Zihinsel yetersizliği olan bir çocuk, farklı öğrenme kapasitelerine sahip öğrencilere uyum sağlayamayan öğretmenlerin, okul kurullarının ve muhtemelen ebeveynlerin tutumları nedeniyle okula gitmekte zorluk çekebilir.” – BM, Kişilerin Haklarına Dair Sözleşme Sekreterliği, Sık Sorulan Sorular, 2007
Temmuz 2015 itibarıyla 157 ülke sözleşmeyi onaylamış ve 159 ülke imzalamıştı. Böylece sözleşme, dünya nüfusunun yaklaşık % 80’ini kapsamına almıştı. Amerika Birleşik Devletleri şaşırtıcı bir şekilde sözleşmeyi Temmuz 2016’ya kadar onaylamadı. Bazı vekiller ABD’nin kendi erişilebilirlik düzenlemelerinin olduğunu iddia ederek anlaşmanın onaylanmasını istemiyordu. ABD’deki iki ana düzenleme, 1973 tarihli Rehabilitasyon Yasası ve 1990’da kabul edilen Engelli Amerikalılar Yasası’dır (Americans with Disabilities Act — ADA).
Sözleşmenin 9. maddesi erişilebilirlikle ilgili bölümdür. Fiziksel çevre, ulaşım ve dijital bilgi ve hizmetler bağlamında erişilebilirlik ihtiyaçlarını içerir. Sözleşme, bilgi ve iletişim teknolojilerini (Information and Communications Technology — ICT) herhangi bir dijital cihaz veya uygulamayı işaret eden genel bir terim olarak kullanır. Bu madde iki bölümden oluşur:
9. maddenin ilk bölümü, sözleşme kapsamında ele alınması gereken kamu altyapılarının türlerini açıklar: “Özel gereksinimli bireylerin bağımsız yaşamalarına ve yaşamın her yönüne tam olarak katılmalarına olanak sağlamak için Taraf Devletler, özel gereksinimli bireylerin diğerleriyle eşit şekilde fiziksel çevreye, ulaşıma, bilgi ve iletişim teknolojileri ve sistemleri de dahil olmak üzere; hem kentsel hem de kırsal alanlarda halka açık olan veya halka sunulan diğer tüm tesis ve hizmetlere erişimini sağlamak için uygun önlemleri alacaklardır.”
9. maddenin ikinci bölümü, sözleşme kapsamında alınması gereken uygun önlem türlerini listeler. İnternet gibi tüm yeni bilgi ve iletişim teknolojilerine erişimi teşvik etmek, gerekli önlemlerden biridir: “Özel gereksinimli bireylerin, internet dahil yeni bilgi ve iletişim teknolojilerine ve sistemlerine erişimini teşvik edin.”
Kullanıcı deneyimi tasarımcıları olarak, bilgi ve iletişim teknolojilerinde erişilebilirlik hedefiyle herkes için erişilebilir dijital arabirimleri nasıl tasarlayabileceğimizle ilgili düşünmemiz gerekir. World Wide Web, bilgi ve iletişim teknolojilerinin önemli bir bileşenidir. Bu bölümde, bilgi ve iletişim teknolojilerinde erişilebilirlik yaklaşımının kullanıcı deneyimi tasarımı pratiklerini nasıl etkilediğine değineceğiz.
World Wide Web Konsorsiyum (World Wide Web Consortium — W3C), web için standartlar geliştiren uluslararası bir topluluktur. Topluluk, W3C Direktörü ve World Wide Web’in yaratıcısı Tim Berners-Lee’nin tanımladığı prensipleri takip eder ve erişilebilirliği web tasarımı için temel bir ihtiyaç olarak kabul eder.
Web’in gücü evrenselliğindedir. Engellilik durumuna bakılmaksızın herkesin (web’e) erişimi temel unsurdur.
Tim Berners-Lee
W3C, Birleşmiş Milletler sözleşmesindeki ilkelere bağlıdır. Bilgi ve iletişim teknolojilerine erişimi temel bir insan hakkı olarak kabul eder ve dijital erişilebilirliği iyileştirme çabası olarak 1997’de Web Erişilebilirlik Girişimi’ni (Web Accessibility Initiatives — WAI) başlatmıştır. Web erişilebilirliği için yönergeler, standartlar ve teknikler tanımlayan girişim, üç temel kılavuz yayınlamıştır:
Web İçeriği Erişilebilirlik Kılavuzu’nun (WCAG 1.0) ilk versiyonu 1999’da yayınlandı ve 2008’de 2.0 sürümüne güncellendi. Kılavuz, uluslararası politikalar, standartlar ve yasalar için önemli bir referans kaynaktır. Bununla birlikte, kullanıcı deneyimi tasarımcıları için ise erişilebilirlik odaklı çözümleri nasıl tasarlayacaklarını öğrenebilecekleri iyi bir rehberdir.
Web Erişilebilirliği Kelime Bulutu, erişilebilirlik odaklı tasarım alanında sık kullanılan kelimelerden oluşan bir koleksiyondur. Kelimelerin boyutu, ne sıklıkla kullanıldıklarını gösteriyor: Erişilebilirlik, içerik, web, internet, tasarım ve engelliler öne çıkan kelimeler.
WCAG 2.0; tasarım ilkeleri, yönergeler, başarı kriterleri ve teknik yeterlilik tavsiyeleri şeklinde 4 katmandan oluşan muazzam bir set sunar. Bu set, kullanıcı deneyimi tasarımcıları, içerik üretenler ve geliştiriciler için oluşturulmuştur ve kolaylıkla uygulanabilir. Bu bölümde hem bu 4 katmanlı setin detaylarına, hem de Apple, TED Talks ve Twitter’daki tasarımcıların bu seti, özel gereksinimli bireylerin yanı sıra özel bir gereksinimi olmayan diğer tüm kullanıcıların yararına nasıl uyguladıklarına değineceğiz.
WCAG 2.0’ın sunduğu dört ilkenin —algılanabilir, çalıştırılabilir, anlaşılabilir ve uyumlu— uygulanması kolaydır ve erişilebilirlik odaklı tasarımı önceliklendirmenize yardımcı olurlar. Gelin, Apple, TED Talks ve Twitter’daki tasarımcıların bu ilkeleri başarılı bir şekilde nasıl uyguladıklarını birlikte inceleyelim:
Kullanıcı arabirimindeki bilgiyi ve etkileşim bileşenlerini, kullanıcıların algılayabilecekleri şekilde tasarlayın.
Geniş bir izleyici kitlesi önünde kaydedilen canlı dersler olarak ifade edebileceğimiz TED konuşmaları, video içeriklerin nasıl bir transkript içeriği eşliğinde sunulabileceğinin harika bir örneğidir. Bu, TED konuşmalarını oldukça geniş bir kullanıcı kitlesi için erişilebilir kılar. İşitme yetersizliği yaşayan kişiler transkriptleri okuyabilirken görme yetersizliği yaşayan kişiler ise sesi dinleyebilir. Bu özellikler, bir toplu ulaşım aracında seyahat ederken diğer yolcuları rahatsız etmek istemeyen bir kullanıcı için de harika bir deneyim sunar.
Kullanıcı arabirimindeki elementlerin çalıştırılabilirliği, kullanıcıların bu arabirimde gezinme davranışını ve arabirimle etkileşimini belirler.
AssistiveTouch, Apple iPhone, iPad ve iPod için bir erişilebilirlik özelliğidir. Fiziksel yetersizliği olan kullanıcılar için alternatif gezinme yöntemleri ve dokunma etkileşimleri sağlar. AssistiveTouch kullanıcıları, ayarlara ve ana ekrana hızla erişebilir ve kendi ihtiyaçlarına uygun şekilde dokunma etkileşimleri oluşturabilir.
Dijital bir arabirimin anlaşılabilirlik düzeyi, kullanıcıların bu arabirimde gezinme ve arabirimle etkileşime girme olasılığını belirler.
Twitter üye kayıt formundaki hata mesajları oldukça okunaklı ve anlaşılır. Mesajlar, jargon veya kısaltmalardan arınmış, yalın bir İngilizce ile yazılmış. Ayrıca bilgi giriş alanlarının yanında ve kırmızı renkte görüntüleniyorlar. Bu, kullanıcıların hatalarını kolaylıkla anlamasını ve düzeltmesini sağlayan bir tasarım uygulaması.
Bir kullanıcı arabirimindeki içeriğin farklı tarayıcılar, yardımcı teknolojiler ve benzer kullanıcı araçlarıyla uyumluluğu temel bir güven ölçütüdür.
Çözünürlüğe duyarlı (responsive) tasarım, web tasarımcısı ve geliştirici Ethan Marcotte tarafından 2011 yılında geliştirilen bir tasarım yaklaşımıdır. Bu yaklaşım, tasarımcıların farklı tarayıcılar ve ekran boyutları için uyumlu, erişilebilir ve optimize edilmiş web siteleri oluşturmasına olanak tanır.
Kullanıcı deneyimi tasarımcıları olarak UX projelerinde erişilebilirlik odağıyla bir planlama ve tasarım yapmamız gerekiyor. Erişilebilir dijital çözümler tasarlamak sadece mesleğimize değil, kullanıcılara ve topluma karşı sorumluluğumuz. UX projelerinde erişilebilirlik odaklı bir yaklaşım geliştirmenin en basit yolu, personalardan birini özel gereksinimli bir birey olarak belirlemektir. Diğer bir yöntem, World Wide Web’in yaratıcısı Tim Berners-Lee yönetimindeki W3C tarafından geliştirilen ve Birleşmiş Milletler sözleşmesinden esinlenen Web İçeriği Erişilebilirlik Kılavuzu’nu takip etmektir.
Özel gereksinimli bireylere yönelik ayrımcılığı toplum olarak ortadan kaldırabilir ve onların yaşadığımız toplumun bir parçası olma haklarını koruyabiliriz. Ancak böyle bir yaklaşımla tasarladığımız ürün ve hizmetlere herkesin erişimini sağlayabilir ve tüm kullanıcıları memnun edebiliriz.
Olsun, hangimiz unutmuyoruz ki... Yeni bir şifre oluşturmak için e-posta adresini girmen yeterli.
Kapat