Alışveriş sepetiniz şu an boş
Tüm eğitimlere göz atarak ilgi duyduklarını sepetine ekleyebilirsin.
Alışveriş sepetiniz şu an boş
Tüm eğitimlere göz atarak ilgi duyduklarını sepetine ekleyebilirsin.
Kullanıcı deneyimi alanında eşik noktası (UX tipping point) nedir, Jared Spool ve Jacob Nielsen gibi sektör profesyonelleri konu hakkında neler diyor? UX Researcher Tuğba Erdem yazdı.
Her ne kadar kullanıcı deneyimi geniş çapta tanınır hale gelse de; kullanıcı deneyimi profesyonelleri projelerin her aşamasında neden kullanıcı deneyiminin gerektiğini açıklamak, ve orta-üst düzey yöneticileri ikna etmek zorunda kalıyorlar. Oysa, kullanıcı deneyimi; sunulacak ya da geliştirilecek bir ürün ya da hizmetin vazgeçilmez bir unsuru. Bir organizasyonun mutlaka bünyesine katması gereken kullanıcı deneyimi becerileri olmadan iyi bir tasarımın var olmayacağı kabul edilmiş durumda. Peki kullanıcı deneyimi becerilerini organizasyonlar sistemlerine ne kadar entegre etmeli? Bunun cevabı, Kullanıcı deneyimi eşik noktasını aşmakta gizli.
Kullanıcı deneyimi tasarımı bütünsel bir süreci ifade eder. Bu koca sürecin bileşenleri; kullanıcı araştırmaları gibi aşamalardan oluşur ve çoğu zaman korkutucu bir etki yaratır. Oysa kendi içinde kompakt olan bu süreç, organizasyonlara vizyonlarını belirleme fırsatı sunar. Bu noktada kullanıcı deneyimi; bir ürün ya da hizmetin vazgeçilmez bir unsuru olarak değerlendirilmeli. Kullanıcı deneyimi tasarımı sürecini nasıl işletmeli? Bu soruya cevap vermeden önce daha iyi bir ürün ve hizmet sunmak adına kullanıcı deneyiminin bir organizasyona nasıl entegre edilmesi gerektiği önemli. Dolayısıyla bu makalede öncelikle cevap aranacak sorular şunlar:
Okumaya devam etmek ve SHERPA Blog okuru olmak için aşağıdakilerden birini seç.
Her hafta yenileri eklenen yüzlerce içeriğe ücretsiz ve sınırsız eriş.
Eşik noktası, genel olarak “bir grup ya da üyelerinin, daha önceleri ender görülen bir uygulamayı yaygın olarak benimseyerek sergilediği davranışı hızlı ve dramatik biçimde değiştirdiği zamandaki bir noktayı” ifade eder. Malcolm Gladwell’in 2000’lerdeki popüler kitabı “The Tipping Point” tam da bu noktaya dikkat çeker. Gladewell’e göre bazı fikirler, ürünler hatta toplumsal davranışlar diğerlerine göre eşiği aşar ve aştıktan sonra virüs gibi hızlıca yayılma eğilimine sahip olur. Bu yayılma, üstün sosyal yeteneklere sahip olan bireyler olan Bağlayıcılar’ın bir başarısıdır. Bu insanlar, popülaritelerini; diğer bir deyişle “zayıf bağlarının gücünü” kullanarak toplumsal salgılar ile ilgili etki yaratırlar. Bağlayıcıların, kullanıcı deneyimi Eşik Noktası açısından da ayrı bir önemi var.
Tasarımda olgun seviyeye ulaşmak meselesine, ilk olarak Jacob Nielsen 2006 yılında “Kurumsal Kullanıcı Deneyimi Olgunluğu (Corporate UX Maturity)” adlı çalışmasında dikkat çekti. Nielsen, toplam sekiz seviyeden oluşan bir olgunluk matrisi oluşturarak, organizasyonları kullanıcı araştırmalarını işleyişlerine entegre etme seviyelerine göre derecelendirdi. Dolayısıyla, organizasyonlar, kullanıcı deneyimini süreçlerine entegre ettikçe seviye katettiler ve organizasyonel olarak gelişerek tasarım olgunluğuna ulaşmaya doğru bir yolculuğa çıktılar. Tasarımda olgunluğa erişim süreci; kullanıcı araştırmalarına karşıtlık ile başlarken, kullanılabilirliğin aşama aşama organizasyona eklemlenmesi ile devam etti. En son aşamaya gelen organizasyonlar, tasarım olgunluğunu aşan ve kullanıcı-odaklı tasarımın içkin hale geldiği nadir birkaç organizasyondan biri oldular.
Tasarım olgunluğunun, kullanıcı deneyimi ile ilişkisini daha yakından kuran Jared Spool ise organizasyonların aşması gereken bir eşik noktası olduğunu öne sürdü. Bu noktaya, “Kullanıcı Deneyimi – UX Eşik Noktası (UX Tipping Point)” adını verdi. Spool’a göre bu eşiğe ulaşana kadar bir markanın değerini iyi tasarlanmış bir kullanıcı deneyimi belirliyor. Markalar iyi bir tasarıma sahip olduklarını iddia etseler de, UX Eşik Noktası aşılana kadar marka değerini belirleyen sundukları ortalama deneyim oluyor. Kullanıcı deneyimi eşik noktası aşıldıktan sonra ise tasarım, markanın kültürüne içkin hale geliyor ve sunduğu deneyim daha fazla sorgulanmıyor.
Peki bu eşiği geçmek isteyen organizasyonlar ne yapmalı? Spool, Nielsen’den farklı olarak organizasyonları; kullanıcı deneyimi tasarımını kültürlerine ve organizasyonel süreçlerine entegre etme seviyelerine göre ayırıyor ve 5 ayrı seviyeden geçmesi gerektiğini ifade ediyor.
Kullanıcı deneyimi olgunluğu, bir organizasyonu daha rekabetçi sağladığı gibi, daha iyi ürün ve hizmetlerin teslim edilmesini sağlar. Bu noktada konunun özellikle paydaşlar tarafından kavranması ve içselleştirilmesi önemlidir. UX’e yatırım yapmak birçok avantajı barındırır. Bunlar; kullanıcı tarafından yaşanan problemlerin erken teşhisi, ürün geliştirme süresinde kısalma, müşteri koruma (retention), iyi geri bildirimler alma ve satışta artış olarak özetlenebilir. Örneğin, Invision, organizasyonların tasarım olgunluğunu ölçümlediği “Design Maturity: The New Design Frontier” başlıklı raporunda, tasarım olgunluğuna ulaşmanın organizasyonlara özellikle ürünün kullanılabilirliği, müşteri memnuniyeti ve kazancın artırılması açısından katkı sağladığını ifade ediyor. Buna göre gelişmeler en çok; eğitim, AR&GE, perakende satış ve bankacılık alt sektörlerindeki organizasyonlarda gerçekleşiyor.
Jared Spool, kullanıcı deneyimi olgunluğuna ulaşmak için çok da gizli olmayan bir tarif (not-so-secret-sauce) olduğunu söylüyor. Spool’un ifadesiyle tüm bunlar için öncelikle bir tutam sürükleyici (immersive exposure) maruz bırakma, ortak vizyon, ve sürekli öğrenme gerekiyor. Peki UX Eşik Noktası’nı aşmak adına neler yapılmalı?
Bu tarife ihtiyacı olanların başında kullanıcı deneyimi profesyonelleri geliyor. Kullanıcı araştırmasının vazgeçilmez bir unsur olduğunu anlatacak ve yayılmasını sağlayacak olan kullanıcı deneyimi profesyonellerinin her aşamada bağlayıcılar olmaya ihtiyacı var. Gladwell’in deyimiyle, kullanıcı deneyimi alanının okuryazarlığı yüksek bağlayıcıları olarak kullanıcı deneyimi araştırmacıları ve kullanıcı deneyimi tasarımcılarının kullanılabilirlik testi, bire bir görüşme veya gözlem gibi kullanıcı araştırmalarıyla beraber kullanıcıların kullanım örüntülerine yoğun bir şekilde maruz kalması ve paydaşları da maruz bırakması gerekiyor. Dahası, kullanıcıların kimler olduğuna ve ihtiyaçlarının neler olduğuna dair ekibin geri kalanını da yoğun bir şekilde maruz bırakmaları gerekiyor. Bağlayıcılar, daha iyi deneyimler sunmanın, daha iyi tasarım sunmaktan ve bunun da kullanıcıların hikayelerine hakim olmaktan geçtiği anlayışını hızlıca yaymalılar.
Kullanıcılar hakkında artık akıcı bilgiye sahip olan kullanıcı deneyimi ekibinin, 5 yıl sonra ürünlerinin ya da hizmetlerinin sunacağı deneyimin nasıl olacağı sorusuna cevap verdiği bir vizyon geliştirmesi gerekiyor. Spool, kullanıcı deneyimi profesyonellerinin tam bu noktada, vizyonu belirleyen iyi birer hikaye anlatıcıları olmaları gerektiğini ifade ediyor. Ona göre, organizasyonun farklı kademelerinde bulunanlar, ancak kullanıcılarının kimler olduğunu ve deneyimlerinin neler olduğuna dair sürekli bilgilendirme alırlar ise ortak vizyona erişmek adına motive olacaklardır. Dolayısıyla, tasarımcılar hem bu konuda ortak vizyon oluşturmalı, hem de bunu yoğun bir şekilde farklı seviyelerdeki paydaşları angaje ederek yapmalılar. Dahası, iyi tasarımın gücünü anlatmaları ve daha da önemlisi göstermeliler. Kullanıcı deneyimine dair yapılan her bir ayrı bilgilendirme paydaşların ihtiyaçlarını karşılama ve deneyimi iyileştirme – hep ileri gitme – arzusunu artırmalıdır.
Son olarak, organizasyonun tüm bu süreci bir öğrenme süreci olarak görmesi, ve her aşamada kendini güncellemesi gerekiyor. Kullanıcı deneyimi profesyonelleri ,organizasyonun kullanıcı deneyimine dair hangi becerileri kazanması ve hangi acı noktalarını çözmesi gerektiğini sürekli olarak sorgulamalıdır. Ancak bu şekilde kullanıcı deneyimi okuryazarlığından kullanıcı deneyimi akıcılığına geçilebilir ve kullanıcı deneyimine hakim olunur. Kullanıcı deneyimine hakim olmak ise kullanıcı ihtiyaçlarına dair derinlemesine anlayış geliştirilmesi ile sağlanmalıdır.
Bu aşamada start-uplara da bir parantez açmak gerekiyor. Spool’ a göre startupların kullanıcı deneyimi eşik noktasını aşması için, bu aşamaları birebir takip etmesine gerek yok. Genellikle, start-up kurucuları zaten tasarımın ve kullanıcı deneyiminin rakiplerine karşı bir avantaj sağladığının farkında. Büyük kuruluşların, örneğin Microsoft gibi, hareket etmeleri ve kullanıcı deneyimini işleyişlerine entegre etmeleri – organizasyonun ölçeği ile de bağlantılı olarak – nasıl zorlaşıyorsa, start-uplar için de bir o kadar kolay oluyor. UX eşik noktasını aşamayan organizasyonlar ise piyasadan silinmeyle karşı karşıya kalıyor.
Özetle, bir organizasyonun UX eşik noktasının ötesine geçebilmesi adına öncelikle kullanıcı deneyimi okuryazarlığının gelişmiş olması gerekiyor. Daha sonra kullanıcı deneyimi süreçlerinin özümsenmesi ve organizasyonun doğal refleksi içine girmesi (kullanıcı deneyimi akıcılığı) gerekiyor. Bir organizasyonun, amaçlarını kullanıcı deneyimi tasarımı aksiyonları ile gerçeğe yansıtma kabiliyetlerinin gelişmesi ve içeride ve dışarıda gelişmiş kullanıcı deneyimi sunması ancak UX eşik noktasını aştıktan sonra gerçekleşiyor. Yani, UX’e yapılan uzun süreli yatırımlar, UX’in organizasyonların doğal bir parçası haline gelmesine neden oluyor. Sunulan ürün ya da hizmet, UX eşik noktasının ötesine geçtikten sonra güncel tasarıma trendlerine bağlı kalmadan varlığını sürdürüyor.
UX eşik noktasını aşmak isteyen organizasyonların; kullanıcıların deneyim ve ihtiyaçlarını tespit etmek – yani UX Araştırması ile başlamaları gerekiyor. Buna göre, öncelikle Kullanıcı Deneyimi Araştırma Olgunluğu’na erişmek organizasyonları için ilk adım olmalı ve tüm sürece yayılmalı.
Olsun, hangimiz unutmuyoruz ki... Yeni bir şifre oluşturmak için e-posta adresini girmen yeterli.
Kapat
Yani: kullanıcı deneyiminde eşik noktası, kullanıcını anlamakda “ahaaa” noktasıdır. Kullanıcınızı artık anlamaya başlıyorsanız, onların ne istediklerini artık tutmaya başlıyorsanız, o noktayı geçmişsiniz, tebrikler