Her ne kadar ayrı bir UX araştırmacısı pozisyonu var olsa da, UX’çi çoğu zaman bütçe problemleri gibi sebepler nedeniyle araştırmasını da kendisi yapmak durumunda kalabilir ve bu araştırma süreci işin en verimli ve keyifli aşamalarından – tabii ki kişisel fikrim – biridir. Araştırmayı yapmadan önce, proje sahibinden alacağı pazar, rakip ve tüketici araştırması çok işe yarar, çünkü görüşülecek ya da bir nevi teste tabi tutulacak kişiler için profil çıkarmasında yardıcı olur. Bu profile uyan kişilerle yapılan görüşmelerden sonra topladığı bilgileri analiz eder, içgörüler çıkarır ve bu çıktıları raporlar. Bu rapor kendisine tasarım süreci için rehberlik eder. Var olan bir ürünün tekrar yapılması durumunda, bir de eski ürüne sezgisel analiz yapar ve proje sahibinin iş hedeflerini baz alarak yeni tasarım ile ilgili ipuçları bulur.
Araştırma için mutlaka kişilerle konuşmak gerekmez, bazen sadece kişinin davranışını gözlemlemeniz yeterlidir. Kişiye belli görevler verecekseniz – yani bir kullanıcı araştırması değil de kullanıcı testi ise – tabii ki kendisiyle araştırmaya katılması için konuşmanız gerekir; ama uzaktan izleme yapacaksanız kişinin doğal hareketlerini görebilmek için haber vermemeniz daha iyi sonuç verir. Ülkemizde bazı durumlarda bunu yapmak tehlikeli olabilir. Erkek araştırmacı olarak yanında abisi olan genç kız ya da kadın araştırmacı olarak yanında kız arkadaşı olan erkek kullanıcı gözlemlemeden önce kaçış planı belirlemek iyi bir fikir olabilir.
Kullanıcı Deneyimi Tasarımcısı, araştırma haricinde persona çalışması yapar. Her ne kadar işin kapsamına göre değişse de, çoğu zaman 4 – 5 persona – tabii, müşteriniz NASA ya da Birleşmiş Milletler falan değilse – yeterlidir. UX’çi personalarının üzerinde çalıştığı ürünle ilgili amaçlarını ve ne gibi konularda problem yaşayabileceğini belirledikten sonra bu kullanıcı için bir yaklaşım stratejisi oluşturur. Stratejiyi oluşturmasında kullanıcı deneyimi akış şeması ve kullanıcı senaryoları da ona yol gösterir.
Bunun sonrasında bilgi mimarisi ve site haritası üretilir. Navigasyon içerik ve akışı tam olarak belirlendikten sonra skeçleri müteakiben wireframe çizmeye başlayan UX’çi “Bu böyle gri mi olacak? Biz gri site istemiyoruz ki. Bu kutu ne ki?” gibi birbirinden yaratıcı, eğitici ve öğretici soru ve yoruma işte tam bu aşamada maruz kalmaya başlar. Bu soru ve talepler wireframe’in ne olduğu ve niye yapıldığı gibi noktaların anlatılması ile son bulabilir (bulmazsa da üzülmeyin ilk değilsiniz, son da olmayacaksınız). Bu aşamada sakin kalmak önemlidir; çünkü anlatması zor bir iş yapıyoruz ve daha önce birlikte çalışıp anlatmadığımız sürece müşterilerimizin çoğu bunu bilmiyor.
İlgilenenler için özet niteliğinde bir pdf.
O halde UI’cı ne yapıyor?
Arayüz tasarımcıları, ürünü oluşturan öğelerin görsel olarak en iyi şekilde düzenlenmesinden sorumludur. Bu düzenlemeyi UX’çinin çizdiği wireframeleri ve tasarım stratejisini takip ederek yapar, çünkü ürünün deneyim tasarımı ile arayüz tasarımı birbirini destekler nitelikte olmalıdır. Renkler, puntolar, logolar ve görsel stiller onların meziyetleriyle tasarımı göz alıcı hale getirir. Arayüz tasarımı marka kimliğinin de ürüne etki ettiği noktadır.
UI’cı görsel öğelerin kendi aralarında tutarlı olmalarından, yapılan görsel tasarımın deneyimi en iyi şekilde ifade etmesinden ve stil rehberinin hazırlanmasından sorumludur. Butonlardan, metin alanlarına, menü yapılarına, kullanılan ikon, görsel ve tasarım kalıplarına kadar her türlü görsel stimülasyon yaratan öğeyi ya da yerleşimlerini onlar tasarlar. Kısacası, UI’cı omzunun arkasından “Şurası biraz daha pembe mi olsa?” dediğiniz adamdır ama keşke öyle demeseniz. Zira, geribildirim vermek ve de taleplerinizi iletmek için daha yapıcı yollar ve ayrıca o pembe olsun istediğiniz yerin pembe olmamasının belirli bir sebebi olabilir.
UI’cılar tipografi, doku ve renkleri belli bir hiyerarşi şablonu oluşturmak üzere kullanırlar. Yarattıkları şablonun sadeliği, bir dijital ürünün kullanım akışını kolay anlamanızı sağlayan en önemli faktörlerden biridir. Bir ürünün rahat okunur, kullanıcı için mümkün olduğunca basit ama etkileyici bir etkileşim yaratmasını ve kullanıcı hedeflerinin gerçekleştirilmesini sağlayanlar da yine ‘Arayüz Tasarımcıları’dır.
Sonuç
Birçok şirkette, iki işi de aynı kişiler yapıyor olsa da, ikisi esasında farklı disiplinlerdir. Kendilerine has bir eğitim, deneyim ve uzmanlık – bir nörologla bir endokrinolojistin uzmanlık alanlarının farklı olması gibi – gerektirirler. Bu uzmanlıkların farklı olmasının bir sebebi ve yararı vardır ve bu yarar, şu anda ortaya çıkan ürünlerin 10 sene öncekilerden çok daha kaliteli olması ile bile ölçülebilir. Artık kodlamayı da kendi yapan web designer’lar yerine, strüktürü sağlam araştırmanın, iş ve kullanıcı hedeflerinin üzerine kuran UX’çiler ve bu sağlam strüktürün üzerine inşaa ettiği yapıyla duygusal stimülasyonu sağlayan UI’cılar var.
Belli bir konuda yazı yazıyorken ilgili alanda hakim terimleri bulunduğu dilde bırakmak daha mantıklı geliyor. Bir yerde skeç, bir yerde wireframe, bir yerde stil rehberi yazmak konuya ilgi duyup araştırmak isteyen için sıkıntı yaratabilir. google’da stil rehberi diye aratınca 14+ milyon sonuç gelirken ilk sırayı moda siteleri ele geçirmiş, ui, ux ile ilgisi yok, style guide aramasında 460+ milyon sonuç ve direkt nokta atışı sonuçlar (sizin konunuzla ilgili). Özetle terimlerin türkçeleştirilmesi bana yanlış geliyor, evet derdim bu 🙂
Geri bildirimin için çok teşekkür ederiz. Doğru bir konudan bahsediyorsun, bu konu bizim de ikilemde kaldığımız konulardan biri. Çünkü bir kısım, Türkçesi olan kelimelerin Türkçe yazılmasını, İngilizce yazıldığında (İngilizce bilmiyorlarsa) anlamlandıramadıklarını ve öğrenmeyi zorlaştırdığını belirtirken, diğer bir kısım da (bu kısımda sen de varsın) orjinal terimleriyle kalması gerektiğini savunuyorlar. Biz de elimizden geldiğince, Türkçe karşılığı olan terimleri, Türkçe kullanmaya gayret ediyoruz. “Wireframe” gibi terimleri Türkçe’leştiremediğimiz için bahsettiğin gibi durumlar ortaya çıkıyor. Sen yazıyı beğendin mi? Bize bunları anlat Serkan…
Geri bildirimin için çok teşekkür ederiz. Doğru bir konudan bahsediyorsun, bu konu bizim de ikilemde kaldığımız konulardan biri. Çünkü bazı okuyucular, Türkçesi olan kelimelerin Türkçe yazılmasını, İngilizce yazıldığında (İngilizce bilmiyorlarsa) anlamlandıramadıklarını ve öğrenmeyi zorlaştırdığını belirtirken, diğerleri de (bu kısımda sen de varsın) orjinal terimleriyle kalması gerektiğini savunuyorlar. Biz de elimizden geldiğince, Türkçe karşılığı olan terimleri, Türkçe kullanmaya gayret ediyoruz. “Wireframe” gibi terimleri Türkçe’leştiremediğimiz için bahsettiğin gibi durumlar ortaya çıkıyor. Sen yazıyı beğendin mi? Bize bunları anlat Serkan…
Bu terimlerin türkçesini öğrenmekle bir fayda sağlanabileceğinden emin değilim, yok eminim, sağlanamaz. neyse fazla uzatmayayım bunu, belki çok anlamlandırılamayacak şeyler için parantez içinde türkçesi yazılabilir. Yazıyı beğendim beğenmedimden sığlığından ziyade faydalı faydasız olarak değerlendirirsek, bilginin kırıntısı bile bir çok şimşek çaktırabilir, o yüzden vakit ayırdığın için teşekkür ederim. UI design, daha doğrusu Visual design UX süreçlerinden bir tanesi olduğu için UX’ci UI’cı kavramı doğuştan yanlış, yazıda belirttiğin gibi researcher, designer, strategist vs. diye ayrılması gereken adam tek ve o UX’ci 🙂 bu tek adamın da UI designer’ın karşısına direkt konumlandırılması ve UX’ci ne yapar UI’cı ne yapar olayı doğru gelmedi. 101 olduğu için bu kadar bikbiklenmesen olmaz mı diyorsan haklısın. Bu tarz bir yazının v2. si falan gelebilir. Sağlıcakla, salıncakla.
Aslında tüm dediklerinin cevabı, yazıda ve senin de dediklerinde saklı: 101. Ama sizlerin yorumlarının da katma değeri büyük oluyor. Farklı açılardan değerlendirmeye çalıştığın için tekrardan teşekkür ederiz.