Her gün çevremizde ya da dışarıda cep telefonunda oyun oynayan birkaç kişi ile karşılaşıyoruz. Genellikle metro ve otobüs gibi toplu taşıma araçlarında önüne eğilmiş, telefon ekranı üzerinde parmaklarıyla ani hareketler yapması ya da telefon ekranını sağa sola çevirmesi ile kendini ele veren cep telefonu oyuncularına geçtiğimiz hafta yepyeni bir grup katıldı. Diğerlerinin aksine açık havada, bir turist edasıyla telefon ekranındaki haritaya bakarak gezen bu oyuncu profiliyle tanışmamızın vesilesi ise yeni bir oyun: Pokémon GO
Her gün çevremizde ya da dışarıda cep telefonunda oyun oynayan birkaç kişi ile karşılaşıyoruz. Genellikle metro ve otobüs gibi toplu taşıma araçlarında önüne eğilmiş, telefon ekranı üzerinde parmaklarıyla ani hareketler yapması ya da telefon ekranını sağa sola çevirmesi ile kendini ele veren cep telefonu oyuncularına geçtiğimiz hafta yepyeni bir grup katıldı. Diğerlerinin aksine açık havada, bir turist edasıyla telefon ekranındaki haritaya bakarak gezen bu oyuncu profiliyle tanışmamızın vesilesi ise yeni bir oyun: Pokémon GO
Yayına girdiği hafta günlük aktif kullanıcı sayısı popüler akıllı telefon uygulamaları Tindr ve Twitter’i geride bırakacak kadar büyük bir popülarite kazanan oyunun en ilginç tarafı, harita üzerindeki gerçek konumunuzu sanal dünya ile birleştirmesi. Köşe başındaki telefon kulübesine ya da mahallenizdeki bir çocuk parkına gidip topladığınız sanal araçlarla harita üzerinde rastgele beliren küçük sevimli canavarları koleksiyonunuza ekleyip Gym adı verilen lokasyonlara giderek ele geçirebiliyor ve diğer oyuncularla Pokémon karşılaşmaları yapabiliyorsunuz.
Bu içerik ücretsiz!
Okumaya devam etmek ve SHERPA Blog okuru olmak için aşağıdakilerden birini seç. Her hafta yenileri eklenen yüzlerce içeriğe ücretsiz ve sınırsız eriş.
Uzun yıllardır yapılan, fiziksel dünyada farklı lokasyonlardaki ipuçlarını takip ederek hedefe ilk ulaşan kişi ya da ekibin ödüllendirildiği hazine avı etkinliklerini bilirsinşz. Bunun dijital bir uyarlaması olarak tanımlayabileceğimiz Pokémon GO, bu oyun türünün ilk örneği de değil. Bu türün ilk örneği olarak Pokemon GO’nun da yaratıcısı olan Niantic Inc. isimli yapım şirketinin 2012 yılında Android işletim sistemli telefonlar için geliştirdiği Ingress adlı oyunu gösterebiliriz.
Hem Google’ın harita servisi Google Haritalar’ın üçüncü parti geliştiriciler için sunduğu entegrasyonu yaygınlaştırmak hem de Android işletim sisteminin sahip olduğu fonksiyonları daha çok kişiye tanıtmak gibi daha büyük iş hedefleri olan bir girişim Ingress. Oyunculara fiziksel dünyadaki lokasyonları cep telefonu aracılığı ile gelecekte geçen karanlık bir çekişmenin sahnesi olarak deneyimleme imkanı veriyor. Ingress ile neredeyse aynı fonksiyonalite ve oyun mekaniklerine sahip olan Pokémon GO’nun en büyük farkı ise, artırılmış gerçeklik (augmented reality) teknolojisi. Bununla telefonumuzun kamerasından dış dünyaya açılan pencerede birçoğumuzun çocukluk döneminden aşina olduğumuz Pokémon’ları uzanabileceğimiz mesafeye taşımış olması.
Sanal oyunda gerçek hakimiyet alanı
Oyuncuların oyun içinde topladıkları – daha da önemlisi, toplayacakları – sanal nesnelere aşina olmaları da geçtiğimiz yıl yayınlanan ilk duyurusundan itibaren büyük bir beklenti oluşmasını sağladı. Bir haftayı aşkın süredir birçok internet mecrasıyla birlikte – henüz Türkiye’de yayınlanmamış olmasına karşın – Türk görsel ve yazılı basınında da büyük yer bulmasının sebebi bu nostalji & teknoloji kesişimi. Gösterilen ilginin boyutunun yapımcı şirket için bile büyük sürpriz olduğunu da belirteyim. Oyunun Avusturya, Yeni Zelanda’dan sonra Amerika ve dünyanın geri kalanında yayınlanması planlanırken, Amerika’da yayına girdiğinde sunucuların talebi karşılamakta zorlanması üzerine diğer bölgelerde yayına girişi bir süre ertelendi.
Böylelikle sanal bir oyunu gerçek dünyaya taşımanın oldukça keyifli ve heyecan verici bir deneyimle sonuçlanabildiğini görmüş olduk. Ancak bu, aynı zamanda oyuncular arasındaki sanal ilişkinin de fiziksel dünyaya taşınması anlamına geliyor ki, özellikle Türkiye’de bu durumun pek iyi sonuçlar doğurmadığını biliyoruz. 2000’li yılların ortalarından sonra sayıları artmaya başlayan ücretsiz online rol yapma oyunlarında yaşanan sanal rekabet ve çekişmenin fiziksel dünyaya yansıması büyük ölçüde şiddet temelli oldu. Metin 2 isimli oyunun içinde başlayan bir tartışmanın büyümesi sebebiyle 2009 yılında Erzurum’da bir çocuğun öldürülmesi medyada geniş yankı bulmuş, dikkatleri oyun sektörüne ve internet kafelere çekerek söz konusu oyunun yasaklanmasına ve internet kafelere giriş için yaş sınırı getirilmesine varan yaptırımlara yol açmıştı. Böyle bir ortamda, oyuncuların fiziksel dünyada belli alanlar üzerinde hakimiyet kurarak periyodik kazanım sağlamasına izin veren bir oyunda, bu alanların hakimi olmak isteyen oyuncular arasında yaşanabilecek çekişmelerin fiziksel boyuta taşınma ihtimali endişe verici.
Yazının başında da bahsettiğim, Niantic Inc.’in Pokémon GO’dan önce 2012 yılında yayınladığı Ingress oyununun hırslı oyuncularından bazılarının kontrol ettikleri lokasyonları kaybetmemek için bu lokasyonlara erişimi çitler ve dikenli teller ile fiziksel olarak engelledikleri, hatta bazılarının bubi tuzakları kuracak kadar ileri gittikleri bir dünyada, çok daha fazla kişiye ulaşmış (ve ulaşacak) olan Pokémon GO üzerindeki rekabetin insanlara zarar verecek noktaya gelmesi olası. Daha şimdiden Pokémon vaadiyle ıssız noktalara giderek burada gaspa uğrayan, yol ya da uçurum kenarındaki bir Pokémon’u koleksiyonuna eklemek uğruna kendini tehlikeye atan ya da farkında olmadan yasak bölgelere giren Pokémon GO oyuncuları hakkında birçok haber okuduk. Oyunun yayılımının halen arttığını düşününce bu tip gasp ve kaza olaylarının artması, hatta daha feci olayların yaşanması da muhtemel gözüküyor.
Verilerim güvende mi?
Oyunla ilgili yaygın endişelerden biri de kişisel veri güvenliği konusunda. Oyunun açık olduğu her an, gerçek zamanlı olarak harita üzerindeki konumunuzu paylaşıyorsunuz. Oyunun telefonunuza yüklerken talep ettiği izinler arasında konumunuzun yanında kamera ve mikrofon erişimi de bulunması yalnızca komplo teorisyenlerinin değil, kişisel verilerinin paylaşımı konusunda hassasiyeti olan birçok kişinin oyunu telefonuna yüklemek konusunda çekince göstermesine sebep oldu.
Yapımcı Niantic Inc.’in kurucusunun şirketlerinden biri olan Keyhole Inc.’in tohum yatırımının Amerikan istihbarat ajansı CIA’e ait olan menkul değerler şirketi In-Q-Tel’den gelmiş olması ve gizlilik sözleşmesi içinde “Siz ve izin vermiş olduğunuz çocuğunuzun verileri devlet, güvenlik birimleri ve üçüncü şahıslarla paylaşılabilir.” gibi bir cümle bulunuyor olması da bu endişeyi körükler nitelikte.
Milyonlarca oyuncunun ellerinde telefonlarıyla konum ve seyahat bilgilerini paylaşarak dolaşıyor olmasının bir de faydası var. Bu en çok Google’ın işine yarıyor olsa da oyun kitlesini aşan ve tüm Google Haritalar kullanıcılarını olumlu olarak etkileyen bir konu. Oyuncuların uğraması gereken durakların birçoğu için taşıt erişimi olmayan yerler seçilmiş. Böylelikle, bu duraklara uğrayan oyuncuların konum verileri işlenerek parkların içindeki patikalar ya da çok işlek olmayan yerlerdeki alt geçitler gibi yürüyüş yolları da tespit edilerek haritaya ekleniyor.
Artısıyla, eksisiyle; Pokémon GO’nun en büyük etkisi, artırılmış gerçeklik teknolojisinin kitlelere yayılması oldu. Artık artırılmış gerçeklik uygulaması geliştiricileri “Pokémon GO gibi” diyerek insanların ürünü hakkında az da olsa fikir sahibi olmasını sağlayacak bir algısal çapa atabilecekler. Umarım “sonu benzemesin de…” denecek günler gelmeden cebimizde taşıdığımız aletlerin bizleri hala şaşırtan becerilerini daha iyi ve akılcı kullanarak gerçek sorunlar çözen uygulamalar ile tanışma fırsatı bulabiliriz.