En başa dönün ve kendinizi bir dakika için basvuru.turkiye.gov.tr/ adresinde yayınlanacak ücretsiz maske başvuru formunu tasarlayacak, sonra da kodlayacak ekip üyelerinin yerlerine koyun. Yayına alındığında formun tetikleyeceği operasyonun yaratabileceği faydayı düşünün. Bunu, size verilecek ve muhtemelen gerçekleştirmesi neredeyse imkansız bir üretim planıyla (negatif değer) çarpın. İşte bu şekilde empati kurduğunuzda, SHERPA’nın alacağı inisiyatifin, formun arkasındaki o değerli insanlar üzerinde yaratabileceği stresi de hissedebilirsiniz.
SHERPA ekibi öncelikle alacakları inisiyatifin, bu stresi artırıp artırmayacağını hesaplamalı, ardından ortaya çıkaracakları işin hiçbir şekilde yıkıcı eleştiriler barındırmayacağından emin olmalıydı. Aksi takdirde, başlangıçtaki “iyilik için tasarlama” niyeti, reklam yapma, emeği yerme ya da (o anda tahmin bile edilemeyen) alakasız bir olumsuz düşünce ile yargılanabilirdi. Tüm bunlara, “mesai saatleri içinde, sizin sorumluluğunuzda olmayan bir devlet projesiyle zaman harcayacağınıza bizim işlerimize daha fazla odaklanın” deme hakkı saklı olan proje sahiplerini eklediğimizde takım, alacağı kararı oldukça ince eleyip sık dokumalıydı.
Hikayenin geri kalanını, SHERPA ekip üyeleri Alper Gökalp (Head of Strategy & MIS), Tuba Çakır (UX Writer) ve Ersin Çelik’in (UX Designer) klavyesinden okuyalım.
Neden böyle proaktif bir inisiyatif aldınız?
Ersin: Hepimizin imkanlarımız ve bilgimiz dahilinde, birbirimize destek olarak bu kötü günleri sonlandırabileceğimize inandığım için sorumluluk almak istedim.
Tuba: Küresel salgın koşullarında kamu hizmeti sunmak durumunda olan insanlar için 3D yazıcı ile koruyucu maskeler üreten inisiyatiflerle ilgili haberleri görünce epey duygulanmıştım. Bunun gibi, toplumsal sorumluluk bilincine dair eylemlerin sıradan bir insan olarak umudumu yeşerttiğini söyleyebilirim. Kim ve nelerin sahibi olduğumuzdan bağımsız şekilde hepimiz için geçerli bir tehdit var şu anda. Özellikle böyle koşullarda sorumluluk almanın hem bireysel hem de toplumsal düzlemde iyileştirici bir gücü olduğunu düşünüyorum. Özetle ben de taşın altına elimi koymak, toplumsal iyiliğe bilgim ve tecrübem dahilinde katkı sunmak istedim.
Alper: Toplumun içinde bulunduğumuz olağanüstü şartlara ilişkin bilgilendirilmesi konusunda kitle iletişim kanallarında atılan adımları başarılı bulmakla birlikte, vatandaşlarımızın bilinç seviyesinin artırılmasına yönelik farklı imkan ve fırsatlar da olduğunu göstererek anlatmayı hedefledik. Bu hedefi gerçekleyebileceğimiz en uygun mecranın da, çok yüksek ilgi gören ücretsiz maske temini sürecindeki kritik konumu nedeniyle söz konusu form ekranları olduğunu düşündük.
Kendinize nasıl kısıtlar koydunuz?
Ersin: En büyük kısıtımız zamandı. Ancak giriştiğimiz işin sorumluluğu da oldukça yüksekti. Bu iki önemli kısıt aklımdayken seçimlerimi ve neden bu seçimleri yaptığımı birkaç farklı başlık altında toplayabilirim.
- Renk seçimi. Renk geçişleri ve renk alternatifleri üzerinde yoğunlaşmaktansa, Türkiye’nin ismi ile anılan tek renk olan turkuaz rengi ve tonları ile ilerlemeyi tercih ettim.
- Font seçimi. Tasarımı ile içeriğin önüne geçmeyecek, formu kolay okunabilir kılacak bir font seçimi olmalı diyerek, Inter fontunda karar kıldım.
- İkonografi. İçeriği destekleyeceği durumda kullanmak üzere, yine font seçiminde olduğu gibi, okunaklılığı kolay ve herkes tarafından rahatlıkla anlaşılabilecek olan ikonlar seçtim. Bu ikonları da açık kaynak kütüphaneden seçtim.
Tuba: Normal koşullarda kullanıcı araştırmaları yapmadan yürütmeyeceğimiz bir süreç deneyim tasarımı. Sonuçta kullanıcının ihtiyaçlarını ve kısıtlarını bilmiyorsun. Ancak bu çalışmayı normal koşullarda gerçekleştirmedik. Dolayısıyla kullanıcıların ihtiyaçlarının neler olabileceğine ilişkin varsayımlarla ilerlemek başat kısıtlarımızdan biriydi, tasarım kararlarımızı bu farkındalıkla aldık.
Diğer yandan, bu e-hizmetin yazılım altyapısına ilişkin kısıtlara da hakim değildik. Bu noktada da kullanıcı arabirimine yansıyan ve deneyimi sekteye uğratan problemlerden hareketle belli çıkarımlar yaparak karar almak durumundaydık. Sonuç olarak, online form tasarımına ilişkin etkisi doğrulanmış pratikleri, deneyim tasarımı disiplininin temel prensipleri ve toplumumuzun kültürel kodlarına dair alan bilgimiz ile harmanladığımız bir hipotez geliştirdik. Çalışmamızın nihai çıktısının da, bu çıktının barındırdığı her tasarım kararı gibi test edilmeye açık bir hipotez olarak değerlendirilmesi gerekir.
Alper: Yeniden tasarladığımız alan, devleti temsil eden resmi bir mülk üzerinde yer alıyor. Dolayısıyla yaptığımız işin herhangi bir açıdan “uygunsuz” bulunması nedeniyle ana fikrinin görmezden gelinmesi en büyük endişemizdi. Yazdığımız her kelimeyi, aldığımız her stilizasyon ve etkileşim kararını büyük dikkat ve ciddiyet ile sorguladık.
Analizi nasıl yürüttünüz?
Alper: Bir video konferans aracında toplandık ve formu ekran paylaşımı ile mobil cihazlarımızdan birkaç kez doldurduk. Deneyimlerimizi sesli düşünerek, tartışarak değerlendirdik. İzlenimlerimizi kullanılabilirlik prensipleri çerçevesinde somutlaştırarak kanvasta yer alan bulgulara indirdik.
Tuba: Alper’in yanıtına ek olarak bulgularımızı, formun sunduğu deneyimdeki ağırlığına göre önceliklendirerek kanvasa indirdirdiğimizi söyleyebilirim. Yüksek ve orta derecede ağırlığa sahip majör bulgulara odaklanıp minör seviyedekileri kapsam dışında tuttuk. Burada şunu da belirtmem gerek; herhangi bir metin için geçerli olduğu gibi arabirim metinlerindeki yazım hataları da hiçbir zaman minör bir problem değildir. Bu yaklaşımın kişisel bir hassasiyetten öte bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum.
Yeni deneyimi tasarlarken kendinize neyi esas aldınız?
Ersin: Kolay okunabilir, amacına odaklanmış ve yapmak istediği işi (ki bu durumda ulaşması sağlanacak olan maskelerin ihtiyacı olan kişiler için kolay erişilebilir olması) çok iyi yapan bir arayüz olmasını sağlamak.
Alper: Oldukça “basit” gibi gözüken, tek sayfalık bir formun bile mevcut gündem ve beraberinde getirdiği gereksinimler bağlamında bireye ve topluma fayda sağlayacak bir araç olarak kullanılabileceğini göstermek istedik; zira “basit” addedilen işlerin bile yeterli odak ve özen ile yapılması gerektiğine inanan, yaptığı her işe özenle odaklanan bir ekibiz. Soruya açık bir yanıt vermek gerekirse; deneyimin kullanılabilirlik ve erişilebilirlik kriterlerini karşılamasının yanında, kullanıcıları için eğitici olma gerekliliğini esas aldığımızı söyleyebilirim.
Tuba: İki temel perspektifi esas aldık. İlki, formun bir kamu hizmetine erişim sağlayan dijital bir araç olması nedeniyle her kullanıcı için kolay anlaşılır ve kullanılabilir olması; dolayısıyla kamu hizmetinin temel esaslarından biri olan kapsayıcılığa uygun bir iletişim diliyle kullanıcılarına adım adım rehberlik etmesi. İkincisi, hem kapsayıcı iletişim dili hem de sunduğu içerikle Covid-19’la mücadelede bireysel sorumluluklarımızla ilgili farkındalık yaratması. Açıkçası bu ikinci perspektif mevcut formun bıraktığı önemli boşluklardan biriydi.
İyilik için tasarlamanın verdiği tatmin, fırsat maliyeti olarak atılan bu adıma gelebilecek eleştirilere de göğüs germeyi şart koşuyor. Eleştirildiniz mi? Eleştiriler karşısındaki hissiyatınız nedir?
Ersin: Evet, eleştirildik. Zaten bu hem bizim işimizin hem de tüm işlerin doğasında var. Bizim yaptığımız da bir çeşit yapıcı eleştiriydi aslında. Bilgi birikimimizin yoğun olduğu bir alanda, daha iyi olabilecek noktaları eleştirdik, fikirler geliştirdik. Bilgi birikimi vurgusunu özellikle yapıyorum, çünkü bilmediğimiz bir konuda eleştiri getirmedik ya da fikir üretmedik. Ve sadece eleştirmedik (ki bunu yapmak en kolayı), bir adım ötesine geçip, çözüm yollarını ve fikirlerimizi de şekle büründürdük. Yani elimizi taşın altına koymaktan çekinmedik.
Tuba: Aristoteles, “Eleştiri; hiçbir şey söylemeyerek, hiçbir şey yapmayarak ve bir hiç olarak kolayca kaçınabileceğimiz bir şeydir.” der. Dolayısıyla eleştirilmemeyi beklemek hata olurdu. Samimiyetimizi görüp emeğimize saygı gösteren yorumlar bizi mutlu etti. Yapıcı olmaya özen gösteren her eleştiriyi de dikkatle dinleyip cebimize attık. Bu soruya cevabıma bir alıntıyla başladım, bir başka alıntıyla bitirmek isterim: Cicero der ki “Hata bularak değil, üreterek eleştiriyorum.” Biz bir takım olarak bu çizgide kalmaya özen gösteriyoruz.
Alper: Açıkçası beklediğimizden fazla olumlu tepki aldık, hatta bu sayede formun üretiminde yer alan paydaşlarla da tanışma fırsatı bulduk. Bu açıdan verdiğimiz emeğin karşılığını fazlasıyla almış olduğumuzu söyleyebilirim.
Olumsuz eleştiriler de aldık elbette. Onların da “önünde sonunda basit bir form tasarımı, abartmaya gerek yok” argümanı ekseninde yoğunlaştığını gördük. Bir şeyi “basit” olarak kategorize etmek; fayda potansiyelini görmezden gelmek demektir. Büyük ve komplike yapılar da basit şeylerin bir araya gelmesiyle oluşur. Her bir basit şeye gösterilen özen, bir araya geldiklerinde oluşturdukları bütünün değerine sirayet eder.
Başka inisiyatifler de yolda mı, yoksa “Bize bu yetti, dersimizi aldık.” mı diyorsunuz?
Ersin: Tabii ki yetmedi 🙂 Biz (ne mutlu ki) öğrenmekten hiç yorulmayan, hiç sıkılmayan bir ekibiz. Bugüne kadar birçok inisiyatif aldık, her durumda iyilik için elimizi uzattık. Tabii ki bundan sonra da burada olmaya devam edeceğiz.
Tuba: “Bu daha başlangıç!” desem?
Alper: Dersimizi aldık ve bu bizim için büyük bir kazanım oldu. Yeni dersler almak, kendimizi daha da geliştirmek için kesinlikle başka inisiyatifler de alacağız!
SHERPA’nın yapıcı eleştiriyi kendisine kutup yıldızı alarak, iyilik için tasarlamaya devam etmesini, bu çabaların özellikle devlet nezdinde, internet üzerinden sağlanan vatandaşlık hizmetlerine ayrılan odak ve bütçeye pozitif yönde yansıma yaratmasını ve tabii ki işin üreticisi olan tasarım ve yazılım ekiplerine, optimum üretim sürelerinde çalışabilme imkanı vermesini diliyoruz.
SHERPA’nın analizine Miro’daki şu kanvastan, alternatif deneyim tasarımını içeren Sketch dosyalarına ise bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.