Alışveriş sepetiniz şu an boş
Tüm eğitimlere göz atarak ilgi duyduklarını sepetine ekleyebilirsin.
Gestalt İlkeleri, 20. yüzyılın ortalarında Almanya’da ortaya çıkan, adını Almanca şekil ya da form anlamına gelen “gestalt” sözcüğünden alan, bilişsel süreçler içerisinde algı ve algısal örgütleme konularına yoğunlaşan psikoloji teorisinin temelini oluşturan prensiplerdir. Bu teori şöyle özetlenebilir: “Bütün, kendisini oluşturan parçaların toplamından bağımsızdır.”
Gestalt kuramının ana bileşenleri olan Gestalt İlkeleri, tasarımda görsel algıyı açıklamak amacıyla kullanılır. Bu ilkeler şunlardır:
Bu ilkeye göre insanlar çeşitli nesneleri algılarken birbirine yakın olanları grup oluşturarak algılarlar. Bu ilke günlük hayatta sık sık reklam amblemlerinde, olayın ilişkili yönünü vurgulamak için kullanılır.
Bu ilkeye göre eğer parçalar birbirine benziyorsa, bu çeşitli parçalar algısal olarak birbirleriyle gruplanır. Bu benzerlik; şekil, renk, gölgelendirme ya da bu gibi diğer özelliklerle meydana gelebilir. Algı sıraları benzerlik ilkesinden kaynaklanır.
Bu ilkeye göre nesneler tamamlanmasa bile insanlar bu nesneleri bütün bir şekil, harf, resim gibi algılar. Yani resmin bütünün bazı parçaları olmadığı zaman bizim algımız bu görsel parçaları tamamlar. Araştırmalar gösteriyor ki aklın bir şekli tamamlamasının nedeni şekli duyu aracılığıyla tamamlanmış şekilde algılaması değil, uyaranların etrafındaki düzeni arttırmak içindir.
Bu ilkeye göre akıl nesneleri simetrik olarak ve bir merkez noktası etrafında şekillendirerek algılar. Nesneleri eşit sayıda simetrik olarak bölmek algısal olarak memnuniyet vericidir. Sonuç olarak birbirine bağlı olmayan iki simetrik parça olduğunda akıl algısal olarak uyumlu bir şekil oluşturmak için onları birleştirir. Birleşik simetrik nesne oluşturmak için grup olan nesneler simetrik nesneler arasındaki benzerliği arttırabilir.
Bu ilkeye göre nesneler düzgün bir yörünge şeklinde ilerleyen sıralar olarak algılanır. Araştırmacılar görsel duyu şekilleri (modeliteleri) kullanarak insanların yörünge üzerindeki hareketli unsurlardan oluşan objeyi algılamasını bulmuşlar. Bu ilke aynı hareket eğilimi ve sonuçta aynı yörünge üzerinde olan bir araya gruplanmış nesneleri ifade eder.
Devamlılık İlkesi, nesnelerin parçalarının bir grup oluşturuyormuş gibi algılanma eğiliminde olduğunu, ve bu sebeple bir nesnenin parçalarının, yan yana konumlandırıldıkları durumda algısal bütünlük yarattıklarını belirtir. İki nesnenin kesişmeleri durumunda, bireyler bu iki nesneyi iki ayrı bölünmemiş nesne şeklinde algılarlar. Uyarıcılar, kesişime rağmen ayrı görünmeyi sürdürürler. Keskin ve net yön değişimleri olan nesneleri grup olarak görüp tek bir nesne olarak algılamaya daha az eğilimliyizdir.
Eğer bir nesnenin parçaları düzenli, yalın ve sıralı bir örüntü oluşturuyorlarsa grup oluşturuyorlarmış gibi algılanırlar. Bu yasadan çıkarılabilecek şey şudur: Bireyler dünyayı algılarken karmaşık ve yabancı olanı ortadan kaldırırlar ki gerçekliği en yalın haliye gözlemleyebilsinler. Konu dışı uyarıcıları dikkate almamak aklın çevresini anlamlandırmasına yardımcı olur. Algılama sırasında yaratılan bu anlam, zihnin konumsal ilişkilerden üstün tuttuğu evrensel düzen unsurlarının yardımıyladır. İyi Gestalt İlkesi, tüm gestalt teorisinin temeli olan netlik fikrine odaklanır. Bu yasa aynı zamanda Prägnanz İlkesi olarak da adlandırılır. Prägnanz, direkt olarak “özlülük” anlamına gelen Almanca bir kelimedir ve belirginlik, netlik ve düzenlilik anlamlarını taşır.
Geçmiş Deneyim İlkesi’ne göre bazı koşullarda görsel uyarıcılar geçmiş deneyimlere göre kategorize edilir. Eğer iki nesne mekansal yakınlık içinde veya küçük zaman aralıklarında birlikte gözlemlenmişlerse bu nesnelerin birlikte algılanma ihtimali yüksektir.
Gestalt, 20. yüzyılın sonlarında, Almanya'da ortaya çıkan; algı ve kavrama süreçlerine odaklanarak, algıya yön veren temel yasaları tanımlayan bir psikoloji kuramı. Bu kuram basitçe, bütünün, onu oluşturan parçaların toplamı değil, daha fazlası olduğunu savunuyor. Peki bu aslında ne demek ve kullanıcı deneyimi tasarımı ile nasıl ilişkileniyor? Bu makalede, kullanıcı deneyimi tasarımı ile temel algı ilkeleri arasındaki bağları inceledik.
Modern dünyada etrafımız mesajlar, uyarılar, bildirimler ve postalar gibi sesli geribildirimlerle kuşatılmış durumda. Gün geçtikçe daha "sesli" hale gelen ortamlarda yaşamlarımızı sürdürüyoruz. Ancak yine de etkileşim tasarım süreçlerinde ses, etkili bir şekilde kullanıldığında görülebilirlik, geribildirim ve tutarlılık prensiplerini sağlamlaştıran eşsiz bir uyarıcı.
Kullanıcı deneyimi, farklı kaynaklara göre farklı tanımlara sahip olsa da, odakta kullanıcının, yani insanın yer almasından dolayı pek çok noktada psikoloji biliminden destek alarak gelişiyor diyebiliriz. Bu da, psikoloji bilimini arkanıza alıp web sitenizin kullanıcı deneyimini iyileştirebilmek anlamına geliyor.
Facebook’un rüzgarını yelkenine doldurarak bangır bangır gelen Oculus Rift ile birlikte sanal gerçeklik (VR), bir bilim-kurgu hikayesi olmaktan çıktı. Sanal gerçeklik oyunları ve 360 derecelik videolar, içerik akışlarımızda kendilerine gün geçtikte daha çok alan buluyorlar. Yeni yeni hayat bulan bu mecra nereye gidiyor, ve en önemlisi: kullanıcıları nasıl bir deneyim bekliyor?