Alışveriş sepetiniz şu an boş
Tüm eğitimlere göz atarak ilgi duyduklarını sepetine ekleyebilirsin.
Etrafımızda yüzlerce nesneyle birlikte yaşıyoruz. Kullandığımız araçlar, yaşadığımız mekanlar, yürüdüğümüz yollar hayatımızın ayrılmaz birer parçası. Peki bu nesnelerin hayatınızı işlevleriyle etkilediği kadar, şekilleriyle de etkilediğini hiç düşündünüz mü? Gelin, yuvarlatılmış köşelerin duygularımıza etkilerine birlikte bakalım.
Belirli bir amaçla bir web sitesini ziyaret eden bir kullanıcının başlangıç için genellikle iki yolu olur; menülerden yararlanmak ya da arama kutusuna aradığı şeyi yazmak... Peki, kimler menüyü kullanacak, kimler arama kutusunu? Ve bunu bulduğumuzda, bu kullanıcıların ihtiyaçlarını tam olarak karşılayabilmek için nasıl bir arayüz tasarlayacağız?
Beynimizin sıra dışı işlevlerini etkili bir biçimde kullanabilmek harika olurdu. Bu harika becerileri ortaya çıkarmak için kullanılan yöntemlerden biri olan zihin haritalama tekniği, etkili şekilde kullanılabildiği takdirde hayatımızın her anında bize yardımcı olabilecek eşsiz bir araç.
Mükemmel tasarım. İlk anda bunun işlevsiz ve rastgele bir süreç olduğu ve çoğunlukla ilhamdan başka bir şeye dayanmadığı düşünülebilir. Eğer bu düşünceye sahipseniz, kullanıcı deneyimi uzmanları tarafından gelecek eleştiri yağmuruna da hazır olmalısınız. Tasarımın bir çok alanında, otoriteyi saymayan zihniyet geçerli olabilir. Fakat burada konu kullanıcı arayüzü ise geçerli olmayacaktır. UX’in olmadığı yerde UI iki harften ibarettir!
Sezgisel davranış (Intuition), herhangi bir eylemi nedensel ya da kanıtsal olarak değerlendirmeden anlayabilmek ve yapabilmek anlamına gelir. Örneğin deneyimli bir müzisyen enstrüman çalarken kendiliğinden ve istemsiz olarak hangi notaya basacağını bilir. Peki bu doğal akışı tasarımla sağlamak mümkün mü?
Birçok web sitesi ya da uygulama, görsel öğelerin, renk kutularının ya da diğer öğelerin gösterimini grid şeklinde yapıyor. Sonuç olarak da Hermann illüzyonu kendisini göstermeye başlıyor.
Kullanıcı deneyimi aktiviteleri her ne kadar yazılım geliştirme yaşam döngüsüne istenilen seviyede entegre edilmese de, bu aktivitelerin yazılım dünyası içerisinde giderek daha da önemli hale geldiği bir gerçek. Son yıllarda organizasyonların kullanıcı deneyimi aktivitelerine karşı ilgilerindeki büyük artış da bunun kanıtı.
Dijital dünyadaki en yaygın veri analiz çözümü olan Google Analytics verilerini doğru kırılımlarla inceleyerek kullanıcı deneyimi bağlamında değerli bulgulara erişmek mümkün. Ancak “UX Analytics”i Google Analytics gibi araçların sunduğu “Web Analytics” ile karıştırmamak gerek.
Kullanıcı deneyimi tasarımı ekranda değil akılda başlar. Bu yüzden ancak farklı veriler, öngörüler ve yaratıcı fikirlerin bütünleştiği bir UX konsepti başarıya giden yolda geçerli kabul edilebilir. Tasarım yolculuğunuza başlamadan önce, kullanıcının merkezde olduğu deneyim tasarımını psikoloji esaslı yaklaşımlarla biçimlendiren, UX psikoloğu John Whalen ile sürecin sağlam temellerini oluşturan 6 akıl yapısını keşfetmeye ne dersiniz?
Uygulamalar, akıllı cihazların artık her an elimizin altında olmasıyla birlikte, gündelik hayatımızın vazgeçilmezleri haline geldiler. Bugün herhalde sunduğu hizmetin hedef kitlesinde, mobil cihaz kullanıcılarının olmadığını iddia edebilecek kimse yoktur. Ancak uygulamalar dünyası heyecan verici olduğu kadar da kafa karıştırıcı: "Nasıl bir uygulama geliştirmeliyiz?" sorusunu sorduğunuzda net bir cevap almak yerine, cevap vermeniz gereken daha fazla soruyla karşı karşıya kalmanız gayet olası. Bu yazımızda belki de bu kafa karıştırıcı soruların en önemlisinden, "native uygulama mı, hibrit uygulama mı?" ikileminden bahsedeceğiz.